1 ay sonra
Son üç haftadır olduğu gibi, yine otobüsteydi Osamu. Suna gömüldüğünden beri neredeyse her gün yanına gidiyordu. Bu ailesini çok endişelendiriyor olsa da pek umursadığı söylenemezdi.
İneceği yere geldiğinde yorgun bedenini attı otobüsten. Bir aydır böyleydi, bir gram güç bulamıyordu kendinde ama buraya gelmeyi de aksatmıyordu hiç.
Voleybolu bırakmıştı. Bir iki gün Atsumu'nun ısrarıyla gitmiş ama bu Suna'nın eksikliğini çok daha fazla hissettirdiği için bırakmıştı. Ortada oynayan kişi Suna değilken hiç eğlenceli olmadığını düşünüyordu.
Atsumu onun biraz da olsa iyi olması için elinden geleni yapmıştı ama hiçbir etkisi olmamıştı. Psikiyatriye götürmüşlerdi onu ve şimdi ilaç kullanıyordu. Belki de ilaçtan dolayı böyle sakindi.
Mezarların arasından birkaç dakika yürümesinin ardından Suna'nın mezarını gördü ve hızlandırdı adımlarını. Artık nerede olduğunu ezberlemişti, gözü kapalı olsa bile bulabilirdi onu.
Beyaz taşa otururken elinde tutuyor olduğu kırmızı karanfili toprağın üzerine bırakmıştı. Ara sıra çiçek getirirdi böyle, o hayattayken bir kere bile çiçek almamış olduğu için kızıyordu kendine. Suna çiçekleri severdi, yolda denk geldiği zaman durup bakmadan edemezdi. O çiçeklere bakarken Osamu da ona bakardı. Bir şeye dikkatini verince çok güzel göründüğünün farkında değildi muhtemelen, 'keşke bunu da söyleseydim ona' diye düşünmüştü çocuk.
"Yine geldim." diye mırıldandı elini toprakta gezdirirken. Bakışlarını mezardan olduğunca kaçırmaya çalışıyordu, yine ağlamaya başlamak istemiyordu. Ama bu imkansızdı. Gözleri dolmaya başladığında "tanrım!" diye homurdanıp elinin altındaki toprağı sıktı.
"Bugün rüyama geldiğin için teşekkür ederim." dedi minnettar olduğunu belirten bir sesle.
Rüyasında onu gördükten sonra uyandığı an ağlamaya başlamış, hiç uyanmamış olmayı dilemişti. Onu görebileceği tek yer rüyalarıydı artık, o yüzden sık sık uyuyordu evdeyken.
"Bir daha gel, olur mu?" Yine bir hıçkırık kaçtı dudaklarından. Buraya her gelişinde ağlamasını engelleyemiyordu. Onu o kadar özlemişti ki...
"Bir ay oldu Suna, bir aydır yoksun." Birkaç gözyaşı toprağa düştü. "Ben de gelemedim yanına."
Burnunu hafifçe çektikten sonra acıyla gülümsedi. "Ama söz veriyorum çok beklemeyeceksin. Yani eğer sen de beni özlediysen diye söylüyorum." Birkaç saniye sonra gözlerini topraktan ayırdı ve başını eğdi öne. Ağlamasının şiddetlenmemesi için kendini sıkarken "ben seni çok özledim Suna." diye boğuk bir sesle konuştu.
"Seni çok özledim bebeğim.." Eliyle ağzını kapattı sıkıca. Ağladığına dair bir ses çıksın istemiyordu. Suna'nın onun ağladığını duymasını istemiyordu.
Yağmur başlayana kadar -yaklaşık 15 dakika- ağlamaya devam etmişti. O yokken kendini çok yalnız hissediyordu. Sonunda ruh eşini bulduğuna inanırken onun ölümüne sebep olmuş olması...bu hissettiği yalnızlığı hak ettiğini düşünmesine sebep oluyordu.
Her geldiğinde olduğu gibi, zorla ayrılmıştı mezarın yanından. Suna burada soğukta yatarken kendisinin sıcak evinde oturacak olması bok gibi hissetmesine neden oluyordu.
Otobüs durağına fazlasıyla yavaş yürüdüğünden dolayı her yeri sırılsıklam olmuştu. Bu aklına onların son gününü getirmişti.
Okuldan çıkmış eve gidiyorlarken bir anda yakalanmışlardı yağmura ve o kadar hızlı yağıyordu ki, koşmalarına rağmen sırılsıklam olmuşlardı. Koşarlarken Suna'nın güldüğünü fark etmişti Osamu. Böyle bir şeyin hangi kısmının sevgilisini eğlendirmiş olmasına anlam veremese de o güldüğü için çok iyi hissetmişti.
Aklında canlanan şeylerle "tch" sesi çıkararak önünde duran otobüse bindi hemen. Ağlamayı yeni kesebilmişti zaten, bir de otobüste ağlamaya başlayıp insanların garip bakışlarını üzerinde hissetmek istemiyordu.
Yağmur sesi bütün otobüsü doldurmuşken elleriyle kulaklarını kapatmamak için zor tuttu kendini. Suna yağmur sesini seviyordu ve o gün...birlikte dinlemişlerdi yağmuru. O ölmeden birkaç saat önce..
Bütün anılarının sık sık aklında canlanması her ne kadar canını çok yakıyor olsa da durmasını da istemiyordu. Çektiği acıyı hak ettiğini düşündüğü ve Suna'yı hatırlamayı sevdiği için hiç şikayetçi olmuyordu bundan.