🎶 Younha & RM - Winter Flower
Bacaklarımın beni daha fazla taşıyamayacağını anladığımda iki dizimin üstüne çökmüş ve ellerimi boğazıma götürerek derin bir nefes almaya çalışmıştım. Karanlık öylesine derindi ki, beni nefessiz bırakıyordu. Sanki karanlık bir kutunun içine hapsolmuştum ve o kutuda küçücük bir delik dahi yoktu. Nefes almamı sağlayacak küçücük bir delik.
Etrafıma bakındım. Birileri beni görebilir miydi ? Birileri bana yardım edebilir miydi ? Sesim dahi çıkmıyordu. Sanki bedenim kalın bir iple bağlı gibiydi.
Orada, o karanlıkta ne kadar kaldığımı bilmiyordum ancak duyduğum ayak sesleri beni biraz olsun kendime getirebilmişti. Zihnimde yarattığım o koyu karanlık yok olurken zorda olsa art arda bir kaç nefes alabilmeyi başarmıştım.
"Chaeyoung." Duyduğum ses bedenimin baştan aşağıya titremesine sebep olduğunda boğazımdaki ellerimi kulaklarıma kapattım. "Aslında gidecektim ama seni görmeden gitmek istemedim. Sen iyi misin ?"
"Hayır." diye fısıldadım başımı iki yana sallarken. "Hazır değilim. Hayır." Jungkook yavaş ve temkinli adımlarla yanıma gelip ellerimi tutmaya çalıştığında kendimi geri itmiştim. Onu şaşırttığımı hatta korkuttuğumu biliyordum. Ancak kendimde değildim. Kontrolümü kaybetmiştim.
"Sorun yok." dedi Jungkook yanıma çökerken. Elleri havadaydı ancak bana dokunmuyordu.
"Git lütfen." Dudaklarımdan çıkan bu iki kelimenin onun canını nasıl yaktığını biliyordum. Hiçbir şey söylemesine gerek yoktu. Dudakları yerine gözleri her şeyi söylüyordu bana.
"Hayır." dedi Jungkook sakin olmaya çalışarak. "Seni bu halde bırakmayacağım." Derin bir nefes aldıktan sonra sakinleşmeye çalışmış ve kontrolümü kazanmaya çalışmıştım. Daha ne kadar kaçabilirdim ki ? Nereye kaçabilirdim ? Ne zamana kadar kaçabilirdim ?
Ayaklanmaya çalıştığımı gören Jungkook tereddüt ederekte olsa kolumdan tutup kalkmama yardım etmiş ve kalktıktan hemen sonra beni bırakmıştı. Dokunuşlarından rahatsız olduğumu düşünüyor olmalıydı.
Gözlerimi endişe ve korku dolu gözlere çevirdiğimde dudaklarımın arasından çıkacak tek bir kelimeyi bile sabırla beklediğini görmüştüm.
"Tek bir soru soracağım." Jungkook başını salladı.
"Ne olursa."
"Miyeon'u tanıyor musun ?" Jungkook sanki üzerine bir ton taş yığını dökmüşüm gibi gözlerini bana çevirdiğinde cevabımı çoktan almıştım.
"Tüm bunları bana ne zaman anlatacaktın ?" Sesim istemsiz bir şekilde yükseldiğinde Jungkook dudaklarını aralamış ancak konuşmamıştı.
"Miyeon'un Woojin ile sevgili olduğunu, senin Miyeon ile yakın olduğunu, hatta gereğinden fazla yakın olup Woojin'i sinirlendirdiğini, sırf bu yüzden Miyeon'un canına kıydığını bana ne zaman söyleyecektin !?" Bağırışım tüm sahayı doldururken o sessizce beni dinliyordu.
"Bana sırf Woojin yüzünden yaklaştığını ne zaman söyleyecektin !?" Jungkook şimdiye kadar bir şey söylememiş ve tüm zehrimi akıtmamı beklemişti ancak şimdi susmam gerek gibi hissediyorum. Çünkü gözlerindeki ateş tenimi yakmaya başlamıştı.
"Ne ?" Diye fısıldadı dağılmış bir şekilde. "Sen en son ne söyledin ?" Geri adım atmak istiyordum. Tüm söylediklerimi unutmak istiyordum. Bir mucize olmasını ve bu anın hafızasından silinmesini istiyordum ancak bunun için artık geçti. Hiçbir şeyi geri alamazdım. Ne zamanı ne de sözlerimi. Bu yüzden bir şekilde olduğum yolda ilerlemeye karar verdim.
"Duydun." dedim içimdeki yangını belli etmemeye çalışarak. "Bana Woojin yüzünden yaklaştığını biliyorum." Jungkook başını iki yana salladı. Elleri yumruk olmuştu. Benim gibi içindeki depremi dizginlemeye çalışıyor olmalıydı.
"Woojin mi söyledi bunu sana ?" Başımı iki yana salladım. "O söylemedi." Jungkook elini havaya kaldırdı.
"Dur bir dakika. Kimin söylediği önemli değil. Önemli olan senin buna inanıyor olman." Gözlerimi tavana kaldırıp derin bir nefes aldım. Bakışlarımı ondan kaçırıyordum çünkü ona biraz daha baksam aptal bir aşık gibi ellerini tutup ondan özür dileyebilir ve yaşanan her şeyin unutulmasını isteyebilirdim.
"Evime geldin." Dedim içimde kalan biraz cesaret kırıntısıyla yüzüne bakarak. "Sana Miyeon'dan bahsettim. Evimde. Ve sen bana onu tanımadığını söyledin." Ellerimi hırsla saçlarımın arasından geçirdim.
"Elimde birlikte çekindiğiniz bir fotoğraf bile var." Sakin kalmaya çalışıyordum ancak bu mümkün değildi. "Şimdi söyle bana. Bana yalan söylediğin halde sana nasıl inanırım ?"
Jungkook derin bir nefes aldı ve sonunda kabullenir gibi başını salladı. "Evet." dedi sakin kalmaya çalışarak. "Onu tanıyordum. Lanet olsun ki onu tanıyordum ve sana söylemedim. Söyleyemedim. Çünkü korktum !"
"Şu haline bak !" diye bağırdı eliyle beni gösterirken. "Bana düşmanınmışım gibi bakıyorsun. Bundan korktum ! Ve korkmakta haklıymışım." Gözlerimi kısarak yüzüne bakmaya devam ettim.
"Evet ben sana anlatmadım. Ama sen de gelip bana sormadın ve sana ne gösterildiyse ona inandın." Dudaklarım şaşkınlıktan aralanmıştı. Şimdi beni mi suçluyordu ? Başkalarına inanmamak için ne kadar çaba sarf ettiğimi bilmiyordu bile. Aniden elimi havaya kaldırdım.
"Bekle. Sen şimdi beni mi suçluyorsun ? Bana yalan söyleyen sensin !" Jungkook sanki inanamıyormuş gibi başını iki yana salladı.
"Hiçbir şey bilmiyorsun."
"Anlat o halde." Jungkook gözlerini gözlerime sabitlemişti. Ancak ben ona bakmaya korkuyordum.
"Anlatsam bile bana inanacak mısın ? Sonuçta ben seni kandırdım. Öyle değil mi ? Woojin yüzünden yaklaştım sana." Dudaklarımı araladım ancak ne demem gerektiğini bilmiyordum. Elbetteki gerçek düşüncelerim değildi bunlar. Yine de kafamda koca bir kaos vardı ve ben bunun üstesinden gelemiyordum. Hikayede o kadar boş yer vardı ki, bunu kim ne ile dolduracaktı ? Bilmiyordum.
"Chaeyoung." dedi Jungkook ondan şu an için hiç beklemediğim bir sakinlikle. Bu sefer gözlerimi gözlerine çevirdim.
"Özür dilerim. Her şey için. En başından yaklaşmalıydım sana. Bunun olacağını bile bile yaklaşmamalıydım. " Gözlerim dolarken şimdiye kadar uzun uzun baksam da asla doyamadığım yüzüne bakmaya devam ettim.
"Benim çektiğim acı sorun değil ama sana çektirdiğim acı yüzünden bunun ne kadar berbat bir karar olduğunu şimdi anlıyorum...""...özür dilerim." Jungkook tereddüt ederek bir adım geri çekilmiş ve bir süre yüzüme baktıktan sonra arkasını dönüp ilerlemeye başlamıştı. Göz yaşlarım benden habersiz akmaya başlarken koşup onu durdurmak istedim ancak görünmez bir el kolumdan tutup beni durdurmuştu. Jungkook sahadan çıkıp beni tekrar karanlığın içine hapsettiğinde yavaşça yere oturdum ve yüzümü avuçlarımın arasına aldım.
Jungkook mükemmele çok yakındı. Her anlamda. Ama ben mükemmele uygun değildim. Böyle bir durumda bile onun haklı olabileceğini düşünebilmek onun ne kadar mükemmel olduğunu gösteriyordu. Yine de bir yanım doğru olanı yaptığım için beni tebrik ediyordu. Sonuçta bana yalan söylemişti.
"Kendini kandırma." Diye fısıldadım kendi kendime. Onu dinlememiştim bile. Göz yaşlarım kontrol edilemez bir şekilde akarken tek korktuğum şey pişman olmaktı ve ben şimdiden pişmanlığın kırıntılarını ruhumda hissedebiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
You Make Me a Sad Girl | Rosékook
Fanfiction"Ben Jeon Jungkook. Ve bu da küçük kızım Rosie." Dudaklarımdan küçük bir kıkırtı kaçmıştı. Jungkook gözlerini kısıp anlamak ister gibi yüzümü inceledi. Tuttuğu elimi geri çekip gülümsememi yüzümden silmeye çalıştım. "Ah, özür dilerim. Köpeğinle adaş...