4

527 92 27
                                        


dördüncü bölüm: bir şeyler var biliyorum ama çözemiyorum

yeosang san'a bakmaya devam ediyordu. san ise bir yandan telefonuna bakıyor bir yandan da vişne suyunu yudumluyordu. şu an keyifli gözükse de aslında kafası aşırı karışıktı. biraz önce duyduğu o sesler de neyin nesiydi öyle? bilmiyordu. seslerin bir tanesinin kendisine ait olduğunu seçebilmişti fakat öbür ses çok tanıdık gelmesine rağmen bir türlü algılayamamıştı kime ait olduğunu. aslında aklına bir kişi gelmişti fakat bunu imkansız bir seçenek olarak görüyordu. yeni tanıştığı bir insanın sesini neden kafasının içinde duysundu ki? üstelik nasıl yeni tanıştığı biri ona seni seviyorum diyebilirdi? kafasını sallayıp düşüncelerini dağıttı. bunları düşünmek ona dayanılmaz bir baş ağrısı veriyordu. kafasını kaldırıp tavana baktı. derin bir iç çekip tekrar önüne döndüğünde fark etti ancak yeosang'ın ona baktığını. kaşlarını kaldırıp sordu.

"neden bana öyle bakıyorsun?"

yeosang yutkunup cevap verdi.

"ben yiyemem bu kurabiyeleri."

san tek kaşını kaldırıp güldü.

"neden? miden mi bozuk? asla dayanamazsın halbuki bunlara."

yeosang'ın gözleri büyüdü.

"san... ben bademli kurabiye sevmiyorum. hayır, sevmiyorum değil, benim alerjim var buna. bir parça yesem ölürüm herhalde." dedi yeosang sorgulayan sesiyle. ardından ekledi.

"benim asıl anlamadığım... sen bunu çok iyi biliyorsun zaten."

san duraksadı. aklında yeosang'ın dediklerini tartmaya başladı. yeosang'ın badem alerjisi. badem. yeosang.

birden bire gözleri açıldı san'ın. doğruydu... yeosang'ın bademe alerjisi olduğunu çok iyi biliyordu. üniversitenin ilk yılında kafeteryada yanlışıkla bademli çikolata yediği için acile kaldırılırken san yanındaydı.  neden böyle bir şey yapmıştı san? neden yeosang'ın evine giderken onun bunlardan sevdiğini düşünmüştü? daha doğrusu nasıl düşünebilmişti?

"yeosang... ben çok özür dilerim. neden bunu düşündüm bilmiyorum, alerjin aklımdan çıkmış bir anda. cidden... ne diyeceğimi bilemiyorum kafam karıştı sanırım." dedi san mahçup bir halde.

yeosang arkadaşının üzgün yüzünü görünce kalkıp san'ın yanına oturdu ve elini tuttu.

"tamam üzülme, sorun yok. bu aralar güzelce uyuyor musun san? yine mi başladı yoksa uyku problemlerin?"

san kafasını hayır anlamında salladı.

"hayır... iyi uyuyorum, sorun o değil. sadece... bir şeyler var yeosang. kafamı kurcalayan ne olduğunu bilemediğim bir şey. durduk yere huzursuz hissediyorum bazen kendimi. bir yere gitmem birini görmem gerekiyormuş gibi hissediyorum. bir şeyler var biliyorum... ama çözemiyorum."

yeosang derin bir nefes aldı. düşündüğü şey olabilir miydi? sesini ayarlayıp konuştu.

"anlıyorum... ne zamandır böylesin peki?"

"bilmiyorum. birkaç gün belki?" dedi san. yeosang'a abini gördüğümden beri bir tuhafım diyemezdi sonuçta değil mi?

yeosang başını sallayıp san'ın sırtını sıvazladı boştaki eliyle yavaşça yanındayım demek istercesine. san da teşekkür eder gibi elindeki eli sıkıp  yeosang'a baktı ve gülümsedi.

"ben gideyim artık." dedi san ayağa kalkıp.

"kalsaydın?" dedi yeosang oturduğu yerden ayağa kalkıp üzerini düzelten san'a bakarak.

"yok ya. gideyim ben. keyfim de yok zaten."

"tamam o zaman."

yeosang, san'ı kapıdan geçirdikten sonra arkadaşının arabasına binip gözden kaybolmasını izledi. kalbi hâlâ yüz metre koşmuş gibi çarpıyordu. birkaç saniye daha kapıda dikilip içeriye girdi ve koşarcasına merdivenleri çıkmaya başladı. wooyoung'un odasına geldiğinde derin bir nefes aldı ve kapıyı açtı.

wooyoung yatağında oturmuş sessizce önündeki tepsiye bakıyordu. sabah yardımcıdan istediği vişne suyu bademli kurabiyeler ile beraber gelmişti. yeosang bey'in arkadaşı almış size de ikram etmemi söyledi demişti yardımcı kadın wooyoung'a, bu kurabiyelerin nereden çıktığını sorduğunda. yeosang'ın kapıyı açmasıyla kafasını kaldırıp sorarcasına ona baktı. yeosang onun odasına pek uğramazdı, aslında eskiden sürekli yanında biterdi fakat kazadan sonra onu bile kendinden uzaklaştırmıştı wooyoung. yeosang da daha az uğruyordu onun yanına bu yüzden.

"ne oldu?" diye sordu wooyoung. nefes nefese kalmış olan eli yüzü sararmış yeosang dikkatini çekmişti.

"bir... bir sorun var galiba."

wooyoung endişeyle doğrulmaya çalıştı.

"ne sorunu?"

yeosang gözleriyle tepsiyi işaret etti.

"bademli kurabiye almış.

wooyoung tepsiye baktı. derin bir iç çekip tekrar yeosang'a baktı.

"o da seviyor bunları. dikkatini çekmiştir, tesadüftür."

yeosang sinirle saçlarını karıştırdı.

"öyle değil." dedi sesi hafif yükselirken.

"benim için almış. benim için. bu kurabiyeleri sevdiğimi zannediyor!? dedi ki 'senin favorinden aldım, her getirdiğimde bitiriyorsun.' böyle bir şey nasıl mümkün olabilir wooyoung?"

wooyoung şaşkın bakışlarla yeosang'a baktı. kardeşinin ciddi seviyede bademe alerjisi vardı. birkaç tanesi bile onu ölüme götürebilirdi ve san'ın bunu bilmemesi imkansızdı. yeosang'ın bu kurabiyeleri sevdiğini iddia etmesi ise tuhaftı. wooyoung aklına gelen fikirle irkildi. böyle bir şey mümkün olabilir miydi? kurabiyelere baktı tekrar. daha sonra yeosang'a döndü ve şaşkınlıkla konuştu.

"seni ben zannetti."

slmlar... ne kurabiyeymis mk dediginizi duyar gibiyim ✋✋ nys artik bu bölümde böyle oldu.. olsun napalım artik yani 😆 zaten mini fic olarak dusunuyorum bu fici. en fazla on bölüme biter idare ediceniz artık.. bu arada baski yapmak istemiom ama begenirseniz oy atin yorum falan yapin be... begenmezseniz bi sey demiyom begenmezseniz engel atın bana senin yazacagin fice sicim diye mesaj atin hatta. nys... ii gunler diliom gece okuyanlara iyi geceler sabah okuyanlara günaydın öğlen okuyanlara da tünaydın ben kactim 👋👋

still with you - woosan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin