3

541 85 20
                                        


üçüncü bölüm: bademli kurabiyeler

san evden çıktıktan sonra kalbindeki çarpıntıyla yeosang'ın evine doğru sürdü. terleyen ellerini pantolonuna silip yan koltuktan yeosang için aldığı kurabiyeleri aldı ve arabadan indi. görkemli evin kapısını çaldı, açılmasını bekledi sessizce. kapıyı aynı kadın açtı.

"hoş geldiniz efendim. yeosang bey odasında."

zaten ne zaman odasından çıktı ki diye düşündü san. asosyal biriydi yeosang. etrafında bir sürü insan olurdu, istese her gün başka biriyle dışarıya çıkardı fakat o bütün gün odasında yatmayı seçiyordu. san ise onu sürekli ziyaret eden naçizane bir arkadaşıydı işte.

elindeki kurabiye kutusunu kadına uzattı san.

"yanında içecek bir şeyler ister misiniz? wooyoung bey için vişne suyu hazırlamıştım."

wooyoung'un adını duyunca heyecanlandı san. demek vişne suyu seviyordu. san da severdi. tatlı ayrıntıyla gülümsedi.

"çok iyi olur. kurabiyelerden wooyoung bey'e de ikram edin lütfen" dedi ve ardından yeosang'ın odasına doğru çıkmaya başladı. kapıyı açıp arkadaşının yanına girecekken koridorun sonundaki odadan bir gürültü koptu. etrafına bakındı san. kimseler yoktu, gidip bir bakmanın zararı olmazdı değil mi?

yavaş yavaş ses çıkarmadan yürümeye başladı. fazla yaklaşmadan kapısı hafif aralık odadan içeriye baktı.

tanrı biliyor ki yere yığılmış kollarını kullanarak yatağına çıkmaya çalışan wooyoung'u görmeyi beklemiyordu san. iç burkan görüntüye baktı birkaç saniye. sandalyesinden yatağına geçmeye çalışırken yere düşmüş olmalıydı. wooyoung'u rahatsız etmek istemedi ilk başta. kendisi halledebilir, eğer şimdi odaya girersem kendini kötü hisseder diye düşündü fakat dayanamadı. daha fazla tutamayacaktı kendisini. birkaç adım ilerleyip kapıyı tıklattı hafifçe. wooyoung kendini o kadar odaklamıştı ki yatağına çıkmak için küçücük bir ses duyunca irkilip yere düştü tekrar. kapıya baktı öfkeli gözleriyle. san'ı görünce kaşları kalktı şaşkınlıktan. öfke yerini başka bir duyguya bırakmıştı.

"merhaba." dedi san.

wooyoung cevap vermedi.

"ben bir gürültü duymuştum da o yüzden gelivermiştim buraya."

yine cevap yok.

"ben san. geçen hafta karşılaşmıştık." dedi son bir ümitle san. wooyoung dediği hiçbir şeye cevap vermiyordu ve bu kötü hissettiriyordu.

"hatırlamıyorum." dedi wooyoung soğuk sesiyle. san kalbinin kırıldığını çok net hissetmişti. o bütün hafta boyunca wooyoung'u düşünmüştü oysa.. fakat şimdi bozulduğunu belli etmemeliydi, tekrar gülümsedi ve selam vermek için eğildi.

"ben choi san. yeosang'ın en yakın arkadaşıyım. memnun oldum wooyoung."

birkaç saniye sessizlik oldu.

"anladım. şimdi çıkabilir misin dışarıya?"

san'ın yüzü kızardı. buraya wooyoung'a yardım etmek için girmişti fakat kendini bir anda gülümseyerek kendisini ona tanıtırken bulmuştu. üstelik wooyoung yerde otururken. bu çok... rahatsız edici bir görüntüydü.

"çok özür dilerim rahatsız ettiğim için. lütfen sana sana yardım etmeme izin ver." dedi san kollarını wooyoung'un kollarına doğru uzatırken.

wooyoung ise aniden geri çekildi.

"yardıma ihtiyacım yok, çıkabilirsin." dedi biraz sert ve yüksek bir sesle. san ise pes etmeyi düşünmüyordu. onu burada öylece yalnız bırakamazdı.

still with you - woosan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin