on dördüncü bölüm: yalanların ve gerçeklerin birbirine karıştığı günyeosang, san'ın ailesi, bay ve bayan jung san'ı içeride dinlenmeye bırakmışlar doktorla ciddi bir konuşma yapmışlardı. doktor çekilen tomografilere göre choi san'ın unuttuklarını hatırlamasının imkansız olduğunu söylüyordu.
"dediğim gibi, şüphelenerek ona geçmişiyle ilgili birkaç soru sordum. şu an kim olduğunu hatırladığına şükretmelisiniz. değil son birkaç yılı hatırlamamak bütün hayatını unutan hastalarım oldu benim beyninin bu bölgesinden yaralanan. ben elimdeki verilere göre konuşuyorum, bay choi'nin unuttuklarını hatırlaması çok zor."
aynen bunları söylemişti doktor ve şu an jung ve choi çifti yanlarındaki yeosangla beraber wooyoung'un odasının önünde bekliyor, ona bu olanları nasıl anlatabileceklerini düşünüyorlardı. boş çabalardan sıkılan yeosang ani bir hareketle içeriye girdi. nasıl olsa wooyoung gerçeği öğrendiğinde her türlü üzülecekti. o hâlde beklemenin ne anlamı vardı?
wooyoung içeriye giren kalabalıkla hafifçe doğruldu. üzerine sinen ciddi ve düşünceli bakışlar endişelenmesine sebep olmuştu. korku hızlıca tüm hücrelerine yayıldı.
san'a bir şey olmamıştı, değil mi?
huzursuz bir nefes alıp konuştu."neden böylesiniz? san... iyi, değil mi?"
bayan choi derin bir nefes aldı. ardından sıcacık gülümsedi wooyoung'a.
"san çok iyi wooyoung. hayati tehlikeyi atlattı. uyanalı bir saat kadar oluyor."
wooyoung'un yüzünde bayan choi'nin sözleriyle muhteşem bir gülümseme yer edinirken gözleri dolmuş birkaç damla yanaklarından süzülmüştü.
şükürler olsun tanrım.
"siz ciddi misiniz? ah... ah gerçekten ben... o kadar mutluyum ki!" dedi wooyoung ellerini yüzüne kapatıp omuzları sarsıla sarsıla ağlarken.
kafasında bir sürü şey vardı. 'buradan çıkacağız ve ben kendimi affettireceğim. onun için her şeyi yapacağım, biz yeniden çok mutlu olacağız.' diye düşünüyordu.
elleriyle gözlerini silip yeosang'a baktı.
"ne duruyoruz burada? benim hemen san'ı görmem lazım. şu anda uyuyor mu? neden hepiniz buradasınız? biriniz bari yanında olun, yalnız kalması iyi olmaz!" diye sıraladı cümlelerini. sonlara doğru sesine bir korku hakim olmuştu. kang dae, o gün olanlardan sonra karakola götürülmüş daha sonra ise bir ruh hastalıkları hastanesine transfer edilmişse de korkuyordu jung wooyoung. o kız aşık olduğu kişiyi bile öldürmeye çalışmıştı. ya bir şekilde oradan kurtulur, san'a zarar vermeye çalışırsa diye içi içini yiyordu günlerdir.
yeosang onu anlamış gibi elini sıktı.
"sakin ol, abi." dedi huzur verici sesiyle. yine de hâlindeki tedirginliği sezmişti wooyoung. kardeşini iyi tanırdı.
"yeosang... bir sorun var. bir sorun var değil mi? siz normal davranmıyorsunuz. san'ın uyandığını söylüyorsunuz ama hepinizin yüzünden düşen bin parça. bana doğruyu söyleyin: neler oluyor?"
yeosang derin bir nefes aldı ve aile büyüklerine baktı. herkesin bu durumu açıklaması için yeosang'a güvendiği aşikardı. bakışlarını tekrar wooyoung'a çevirdi. tam ona her şeyi anlatacakken wooyoung yeniden konuşmaya başladı.
"yoksa... sakatlanmadı, değil mi? öyle mi oldu? benim yüzümden... benim yüzümden oldu her şey! hayatını mahvettim onun!" diyerek ağlamaya başladı. o kadar şiddetli ağlıyordu ki kimseyi dinlemiyordu. bir panik atak krizinin ortasındaydı. hissettiği suçluluk yüreğine o kadar ağır gelmişti ki ancak hemşirenin sakinleştirici yapmasıyla durdu wooyoung. iğnenin vurulmasından birkaç dakika sonra yavaşça uykuya daldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
still with you - woosan
Fanfiction[tamamlandı] "bir şeyler var. kafamı kurcalayan ne olduğunu bilemediğim bir şey. durduk yere huzursuz hissediyorum bazen kendimi. bir yere gitmem birini görmem gerekiyormuş gibi hissediyorum. bir şeyler var biliyorum... ama çözemiyorum."