on birinci bölüm: hayatın cilveleri, ödülleri ve cezalarıkendisi gibi siyaha bürünen sevdiğine baktı san. tek bir bakışından anlardı onun hâlini, üzgündü wooyoung, çok üzgündü. masasında gördüğü boş bardaklardan anladığı kadarıyla birazcık da sarhoştu.
san'ın kaçıncı olduğunu bilmediği bardağını yudumluyordu öylece. sıkkın yüzünden ve uykulu gözlerinden burada zorla bulunduğu barizdi. san ona doğru bir adım atmak için yeltenmişti ki wooyoung'un gözlerinin yavaşça onu bulmasıyla durdu.
şimdi iki eski sevgili birbirlerine bakıyordu. çizikle dolu kalplerindeki yaralarla, acılarla ve biraz da hâlâ sönmeyen aşklarıyla.
bir süreden sonra san gözlerinin dolduğunu hissetti. gidip wooyoung'a sarılmak, ona inandığını söylemek, her şeyi geride bırakmak ve eski hâllerine geri dönmek istiyordu. evet, istiyordu ve belki yapacaktı da. tabii wooyoung ani bir hareketle göz temaslarını kesip gitmeseydi.
san şaşkınlıkla arkasına bakmadan bahçe çıkışına doğru yürüyen sevdiğine baktı. iki saniye sonra üzerindeki şaşkınlığı atıp peşinden gitti. hızlı yürüyordu wooyoung, arabasına binmişti bile. san aceleyle koşup yolcu kapısını açtı ve arabaya atladı nefes nefese. eli anahtarın üstünde kalan wooyoung, şaşkınlıkla san'a baktı. en son kendisine tekmeyi koymamış mıydı? şimdi neden peşinden gelmişti?
"ne yapıyorsun san?" dedi soğuk sesiyle.
san ne diyeceğini bilemeyip sustu. hakikaten ne diyecekti?
wooyoung san'ın bir şey demesini beklemekten sıkılıp derin bir iç çekti.
"arabadan in." dedi sıkkınlıkla.
san wooyoung'un ona bu ses tonuyla konuşmasına alışık değildi. üzülse de belli etmedi ve kararlılıkla konuştu.
"ben yeniden beraber olmak istiyorum wooyoung." dedi aniden.
wooyoung duyduğu şeyle şaşkına dönse de kırgınlıkla gülümsedi.
"ben istemiyorum san. tekrar söylüyorum, arabadan iner misin?"
san'ın gözleri hızla dolarken kafasını salladı onaylamazca.
"inemem." dedi çaresizce. inemezdi. bu sefer çabalamadan pes etmeyecekti. hayatı boyunca pes edip durmuştu da ne olmuştu sanki?
"inemez misin?" dedi wooyoung tek kaşını kaldırıp. birden bire neydi şimdi bu anlamamıştı. üstelik sinirleri de bozulmuştu. beni bir daha arama diyen san'dı. ondan ayrılan onu terk eden san'dı. kalbinin içindeki kişi de, o kalbi kendi elleriyle kıran kişi de san'dı.
"o zaman inmek için yalvaracaksın." dedi wooyoung.
san şaşkınlıkla 'ne?' derken wooyoung arabayı çalıştırmıştı bile. içinde kocaman bir öfke vardı. anayola geçip hızını arttırırken tekrar konuştu.
"neden tekrar beraber olmak istiyorsun choi san?"
san içinden gelenleri döktü öylece kısık sesiyle.
"ben... ben sensiz yaşayamam wooyoung."
kekelememek ve hüngür hüngür ağlamamak için kendisini aşırı zorluyordu. aşırı hızdan korkardı ve şu an gerçekten çok gergindi, üstelik daha önce wooyoung'u hiç böyle görmemişti. san tekrar konuştu arabanın koltuğuna parmaklarını geçirirken.
"wooyoung... biraz yavaşla. ya da kenara çek. sakince konuşalım. lütfen."
wooyoung sinirli bir gülüş attı ortaya.
"yavaşlamayacağım, arabayı da durdurmayacağım. sana in demiştim. sözümü dinlemeliydin."
san onsuz yapamamış mıydı? onu aldattığını sansa bile dayanamamış bir ay sonra geri dönmüştü öyle mi?ve şimdi ona seni affetmeye hazırım falan mı diyecekti? ama hayır. wooyoung'un hayatında ona inanmayan birine ihtiyacı yoktu. aynen söyledi aklından geçenleri.
"bana inanmayan, güvenmeyen birine hayatımda ihtiyacım yok, san. biz tekrar beraber olmayacağız. unut bunu." dedi gaza daha çok basarken.
san hem bu sözlerin etkisiyle hem de şu anki hızın yaptığı gerginliğe dayanamayıp ağlamaya başladı. elini direksiyondaki wooyoung'un eline götürdü.
"ama ben sana inanıyorum wooyoung. gerçekten inanıyorum. se-sen beni aldatmadın. o kızı da sen öpmedin. ben... ben çok üzülmüştüm. o- o yüzden sana çok kızdım. hata yaptım. woo... lütfen. böyle söyleme."
wooyoung, san'ın sözleriyle yaşlı gözlerine baktı araba hâlâ hızla hareket etmesine rağmen. ona inanıyor muydu? işte bunu beklememişti. 'beni aldattın ama seni yine de affedeceğim.' tarzında bir şeyler söyler sanıyordu. ama şimdi san'ın cümleleri wooyoung'un içindeki öfkeyi yavaşça söndürmüş öfkenin gölgesindeki özlemi açığa çıkartmıştı. wooyoung dolan gözlerini kapatırken arabayı sağa çekmek ve san'a sarılmak istiyordu sadece. san'ın tuttuğu elini sıktı hafifçe. san bunun anlamını biliyordu. gözleri neşeyle parladı çünkü birazdan duracaklar ve birbirlerine sarılacaklardı. aslında, kader birazcık daha farklı işleseydi amaçlarına ulaşabilirlerdi fakat; hayat işte... onlara bir güzellik yapmış ve ikisini birbirlerinin karşısına çıkartmıştı, yetmemiş onların kalplerini birleştirmişti; fakat bunun değerini bilmeyen o iki adama şimdi en ağır cezalarından birini verecekti.
lüks arabanın tekerlekleri keskin virajdan bir anda çıkarken wooyoung panikle önüne dönüp direksiyon hakimiyetini sağlamaya çalışsa da artık çok geçti. iki çığlık eşliğinde takla atarak yuvarlandı araç ve ancak uçtukları bayırın sonunda durdu.
wooyoung'un bulanık görüşündeki net olan tek şey san'ın kanlar içindeki yüzüydü.
gözleri kapalı, nefes alıyor mu almıyor mu emin bile olamadığı sevgilisini öyle görünce için için bağırmak istese de bilinci yavaşça kapanırken tek bağıran şey birkaç damla gözyaşı olmuştu.
![](https://img.wattpad.com/cover/263711732-288-k936157.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
still with you - woosan
Fanfiction[tamamlandı] "bir şeyler var. kafamı kurcalayan ne olduğunu bilemediğim bir şey. durduk yere huzursuz hissediyorum bazen kendimi. bir yere gitmem birini görmem gerekiyormuş gibi hissediyorum. bir şeyler var biliyorum... ama çözemiyorum."