Bölüm 14: Nefret

178 11 1
                                    

Ercüment, odaya girince Katherine'in hala uyuduğunu gördü. Ramazan'ın "birazdan uyanır." dediğini duyunca sessizce başını aşağı yukarı salladı. Hemen yanında bulunan sandalyeyi aldı ve Katherine'in baş ucuna koydu. Sandalyeye oturdu ve Katherine'in yüzüne baktı. Ardından alnını ve saçlarını okşadı. Şefkat dolu bir şekilde tebessüm etti ve "güzelim benim." dedi.

"Hiç merak etme! Sana bunu yapan orospu çocuğunu yakalıyıp bağırsaklarını dışarı çıkaracağım, yüreğini çıkarıp köpeklerime yedireceğim."

Ercüment bir hayli fazla sinirlendiğinde Katherine yavaşça gözlerini açtı. Ercüment'i görerek "Ercüment..." dedi.

Ercüment, Katherine'in uyandığını görünce büyük bir sevinçle elini tuttu ve sıktı. "Evet canım?" dedi.

"Anastasia senin kızın olabilir. Bu yüzden onu kesinlikle bulmalısın. Senin kızın olmasa da o pisliklerin elinden kurtarmalısın."

Ercüment, duyduklarıyla büyük bir heyecana kapılarak ayağa fırladı. "Emin misin?" diye sordu.

Katherine, başını iki yana salladı ve "değilim." dedi.

"Zaten kesin senin kızın demedim. Anastasia kızınla aynı yaşta olduğu için senin kızın olabilir dedim sadece. İçimde bir his de senin kızın olduğunu söylüyor."

Ercüment, Katherine'in güçlükle konuştuğuna fark etti ve tekrar sandalyeye oturup elini tuttu.

"Şimdi sen kendini yorma! Sadece dinlenmene bak!"

Katherine, tebessüm etti ve yavaşça başını aşağı yukarı salladı. Ardından gözlerini kapattı ve  gözlerini kapatır kapatmaz tekrar uykuya daldı.

Ercüment, tebessüm etti. Katherine'in alnını ve saçlarını okşadıktan sonra alnını öptü. Ardından sessiz adımlarla odadan çıktı. Koridorda sessiz bir şekilde düşünerek yürümeye başladı. Yanına koşarak telaşlı bir şekilde gelen Abdullah'a baktı. "Ne oldu?" diye sordu.

"Şerafettin'in tekrar yurt dışına kaçacağı haberi geldi abi."

Ercüment, Abdullah'ın söylediklerini işitir işitmez "lanet olsun!" diye bağırdı.

"Peki Anastasia da yanında mıymış?"

Abdullah, "bilemiyorum." dedi ve yürümeye başlayan Ercüment'i takip etti.

"Ama yanında götürmesi yüksek bir ihtimal. Bu Anastasia sanırım çok özel bir kız. Yoksa onu almak için bu kadar uğraşmazdı."

Ercüment, Abdullah'ın sözleriyle Anastasia'nın kendi kızı olduğundan emin oldu ve "sanırım o benim kızım." diyerek koşmaya başladı. Aynı zamanda yanında koşmaya başlayan Abdullah'a emirler yağdırmaya başladı.

Abdullah, hastaneden dışarı çıkana kadar birkaç telefon görüşmesi yaptı ve dışarı çıktıklarında da son bir yeri aradı. Ercüment ile birlikte arabaya bindi. Arabayı çalıştırdı ve "nereye abi?" diye sordu.

Ercüment, bir süre sessizce düşündü.

"Sence denizden mi karadan mı yoksa havadan mı kaçacak bu ibne?"

"Bence denizden kaçacaktır çünkü havadan tek ihtimali var. Karadan gitmek isteyeceği yere çok geç ulaşır. Onun için en güvenlisi deniz."

Ercüment, "haklısın." dedi.

"O zaman biz limana gidelim. Adamların havalimanını ve sınır kapısını tutsun."

Abdullah, "emredersin abi." dedi ve gaza bastı. Arabayı sürebildiği kadar hızlı sürerek limana ulaştırdı.

Ercüment, arabadan çıktı ve kapıyı çarptı. Etrafına bakınarak "samanlıkta iğne arıyoruz." dedi. Başını Abdullah'a çevirdi.

"Bütün sahiller, limanlar tutuldu değil mi? Adamlarımız sadece burada değil değil mi?"

Abdullah, başını aşağı yukarı salladı ve "her yer tutuldu abi." dedi.

"Geç kalmadıysak onu yakalayacağız."

Ercüment, "güzel." dedi ve etrafına bakınarak tabancasını çıkardı.

"Geç kaldıysak kızımı bir daha göremeyeceğim Abdullah. Nedense içimde geç kalmadıysak da kızımı göremeyeceğime yönelik bir his var."

Abdullah, "Allah korusun abi." dedi ve altı mercedesin konvoy halinde ilerlediğini gördü. Adamlarına siper alıp sessizce beklemelerini emretti ve kendisi de Ercüment ile birlikte aynısını yaptı.

Ercüment, tabancasının hiçbir eksikliği olmadığından emin oldu ve mercedeslerin biraz daha yaklaşmalarını bekledi. Ardından "şimdi!" diye bağırarak pustuğu yerden çıktı ve art arda tabancasının tetiğine bastı. İçinde büyük bir öfke, büyük bir nefret vardı ve bu öfkeyle, bu nefretle tabancasındaki kurşunları mercedeslerin camınlarına boşalttı. Ardından mercedeslerin içine uzaktan baktı ve yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğunu düşündü. İçinde çok kötü bir his vardı.

Abdullah, Ercüment'i kolundan tuttu ve siper almasını sağlayıp onu son anda kurşunlardan kurtulmuş oldu.

"Anastasia ve Şerafettin'i göremedim Abdullah. Sen görebildin mi?"

Ercüment, şarjör değiştirdi ve siper aldı konteynerin arkasından çıktı. Birkaç el ateş etti ve son iki adam da ruhlarını teslim etti. 

Adamların ölmesiyle limanda birden ölüm sessizliği oluşmuştu. Bu bir fırtına öncesi sessizlikti resmen. Ercüment, temkinli bir şekilde, yavaş adımlarla ve heyecandan titreyen bacaklarıyla arabalara doğru ilerledi.

Arabalara baktığında herkesin öldüğünü gördü ama Anastasia ile Şerafettin ortalıkta gözükmüyordu.

Ercüment, Abdullah'a baktı ve başını üzgün bir şekilde sağ sola salladı. "Gelmeyecek." dedi. Konvoyun ortasındaki arabaya büyük bir üzüntüyle yaslanarak bir sigara yaktı. Gözlerinden iki damla yaş aktı.

Bu sırada limandakilerin eceli belirleyen saatin tik takları saatin süresi solunca durdu ve arabalardaki bombalar büyük bir intikam ateş,, büyük bir öfke, büyük bir nefret, büyük bir güç ve bunların yarattığı büyük bir sesle patladı.

🐑Bölüm Sonu🐑

Dizi Önerisi: Rome
Film Önerisi: Cengiz Han
Kitap Önerisi: Şeker Portakalı (Jose Mauro De Vasconcelos
Şarkı Önerisi: Gamzedeyim Deva Bulmam

Sokak Kızı (+18) (Ara Verildi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin