13. Bölüm; 9 Yıl Önce

69 18 51
                                    

Satır arası yorumlarınızı bekliyorum, iyi okumalar🦋
#Bölüm Şarkısı: Çağan Şengül-Tablo
(Yukarıya şarkıyı koydum, açıp dinlerken okursanız daha çok moda girersiniz :)
...
Mert gözlerini gözlerime kitlemiş bakıyordu, biraz durdu ve konuşmaya devam etti.

"Sara, sen benim hala ömrü sonsuz kelebeğimsin."

Gülümsedim ve konuştum.

"Güzel zamanlardı evet." dedim.
Mert kafasını yukarı aşağı hafifçe salladı ve onay vererek konuştu. "Evet..fazlasıyla." dedi.
Gözüm saate kaymıştı, saat 23.32'yi gösteriyordu. Saat epey bi geç olmuştu, Mert'tte yol yorgunuydu. Ona doğru dönerek konuştum. "Saat epey geç olmuş, yat dinlen istersen." dedim. "Benim için sorun yok.." dediğinde lafını keserek konuştum. "Olmaz dinlenmen lazım, annem odanı hazırladı gel götüreyim." dedim ve odamdan çıktık.

Mert'i odasına götürüp kendi odama geri döndüm. Yatağıma uzandım ve beynimin kontrolüm dışında düşüncelere dalmasına izin verdim. Mert'i gördüğümde küçücükken şuan bambaşka biri gibiydi. Zaman gerçekten çok hızlı geçiyordu. Gözüme çocukken yaşadığımız anılar geldiğinde gülmeden edemedim. Mert'in ilkokulda beni iten çocuğun kafasına basketbol topu attığı aklıma geldiğinde odanın içinde küçük bir kahkaha attım. Ayaklarımı yataktan sarkıttım ve yataktan kalkarak yere eğildim.
Yatağımın hemen altındaki anı kutumu elime alıp yatağa tekrar oturdum. Kutuyu açtığımda içinde bir sürü küçük kağıtlar, fotoğraflar buldum. Elime rastgele bir fotoğrafı aldım. Fotoğraf ilkokul zamanlarında çekilmişti, Mert'le yan yana duruyorduk fotoğrafta. Mert elime omzuma atmış ben de poz veriyordum. Fotoğrafı inceleyince duygulanmadan edemedim.

Yaşadığımız o olaydan sonra doğup büyüdüğüm mahalleden taşınmak, Mert'ten uzaklaşmak bana iyi gelmemişti. O zamanlar birbirimize söz vermiştik, her zaman yan yana olacağız diye. Çocukluk aklı işte, kim bilebilirdi ki yaşadığımız o olayın bizi yıllar boyunca ayıracağını..

Elimdeki fotoğrafı kutuya geri koydum, kutuya elimi attığımda elime bir kağıt geldi. Kağıdın çok eski olduğunu elime alır almaz anladım.
Katlı olan kağıdı açtım, kağıttaki yazanları okur okumaz gözlerim doldu önce. Sonra birkaç damla yaş döküldü kağıdın üzerine. Kalbimde bir yük hissettim, nefes alışım zorlaştı. Yutkunamadım..
Bu yazıyı ben yazmıştım, 9 yıl öncesine aitti.
Yaşadığımız olaylar gözlerimin önünden film şeridi gibi geçerken, ben akan gözyaşlarıma engel olamıyordum. İçimde tuttuğum tüm kırgınlıklar birer birer gözlerimden süzülüyordu..

Hani bir his girer içinize, yutkunamazsınız, nefes alamazsınız. Bir ağrı gelir ve göğüsünüzün tam ortasına oturur. Geçmez, gitmez bir ağrı sanki dünyadaki tüm yükü taşıyormuşcasına hissetirir. Zaman geçtikçe büyür ve artık taşıyamaz hâle gelirsiniz, uykularınız kaçar, düşüncelerinizde boğulursunuz. Ve gün gelir o göğüsünüze oturan onca yükün altında ezilirsiniz..
Bu hissi bilir misiniz? Evet maalesef bilirsiniz.

Ben şuan onca yıl yüklendiğim yükün altında eziliyordum. İçim enkaz haldeyken etrafıma çiçekler saçıyordum. Ruhum benden ayrılalı uzun zaman olmuştu, kendimi görünmez karanlığa gömeli 9 yıl olmuştu.. Gözlerimden yaşlar hızla akıyor, ağlarken ki çıkan hıçkırık sesime engel olamıyordum. Vücudum benden bağımsızlığını ilan etmişti. Ayağı kalkmaya çalıştım, beynim uyuşmuş gibiydi. Duvardan destek alarak yürümeye başladım. Yapamıyordum, şu an yürüyecek gücü bile kendimde bulamıyordum. Bir elimde 9 yıl öncesine ait kağıt, diğer elimle duvardan destek alarak yürümeye çalışıyordum. Sırtımı duvara yasladım ve yavaşça yere çöktüm.
Dizlerimi karnıma doğru çektim ve kırıldığım her noktanın yağmur olarak gözlerimden yağmasına izin verdim.

Şuan neden böyle durumdaydım? Bir anlık duygusal boşluğa mı yenilmiştim? Hayır. Ben içimde tuttuğum her şeyin altında ezilmeye dayanamaz hale gelmiştim. İçimde kimseye göstermediğim enkazın artık beni boğmasına dayanamıyordum, ben o enkazda kaybolup bulunmamaktan korkuyordum. Çok yorulmuştum, birinin elimden tutup beni kurtarmasını istiyorum ama kimseye güvenemez haldeyim. Her söz veren gidiyor, her yanında kalacağım diyen kişi seni sonsuzluğa uğurluyor.

Çok güzeldim ben eskiden, övünmek için söylemiyorum. Gerçekten çok güzeldim, kalbim, böylesine kırılmayacak kadar güzeldi, ama eksildim..9 yıldır eksiğim. O yaşadığım olay çaldı benden hislerimi, dağ kadar yük, kambur oldu yüreğime. Baksanıza şu halime..
Yüreğimin çocuksu güzelliği yerine sırtı kamburlaşmış bir ihtiyarın çirkinliğine bıraktı.
Tüm kırgınlıklarımın siyahlığına bürünmüş her yanım..

Beynim ağlamaktan uyuşmuşken, ıslak kirpiklerimi zor kırpıyordum. Hafifçe gözlerimi kısıp odaya göz gezdirdim. Burdan kalkacak bile halde değildim. Elimde yarısı ıslanmış kağıda gitti gözlerim.
Çirkin ve zar zor yazılmış yazım..gözüm kağıttan bir cümleye kaydı. "Seni çok özledim, gelir misin?" yazıyordu.
Çok özledim, gelir misiniz?..

Gözümü her kapadığımda kulağımda 9 yıl öncesine ait olan çığlık sesleri geliyordu.
Bu sesi durduramıyordum, kafayı yiyecek gibi oluyordum. Gözlerimi kapatıyordum, kulağıma çalan siren sesleri geliyordu.
İki elimle kafamı tuttum, susmuyordu. Ellerimle kafama ard arda vurdum. "Sus artık yeter, sus, sus , sussssss yeterr!" dedim.
Ne oluyordu? Deliriyor muydum? Yok artık Sara? Evet mi? Galiba? Öyle mi diyorsun?
Beynimin uyuşukluğu kafamı kopartmak isteyecek seviyeye gelmişti. Nefes alıp verişim iyice zorlanırken, aldığım nefesi geri veremeyecek hale geliyordum.

Sakinleşmem lazımdı, elimi duvara dayayarak kalkmaya çalıştım, olmadı yere düştüm. Tekrar denediğimde ayaklarım tutmuyor, titriyordu. Gücüm kalmamış gibiydi, ayağa yavaşça kalktım ve yavaş ve güç adımlarla masanın o tarafa ilerledim. İlacımı içmem lazımdı. Her tarafım titriyordu, yürümekte güçlük çekiyordum. Vücudum bağımsızlığını ilan edeli uzun zaman olmuştu. Yavaş adımlarla masaya yöneldim, elimi masaya koyarak masadan güç aldım. Masanın üzerinde duran ilaçtan elime bir avuç aldım, masanın üzerindeki bardağı tutmak için masadaki elimi çektim ve bardağı elime aldım. Ellerim tir tir titrerken bir yudum aldım bardaktan. Bardağı bile tutacak gücü kendimde bulamıyordum. Zar zor ayakta duruyordum, nefes alışım hala düzene girmemişti. Bardağı elimde tutamayıp yere düşürdüm sertçe.
Çıkan sesle irkildim.

Birkaç saniye..sanki saatler geçmiç gibi hissettiğim bir kaç saniye. Vücudumun dayanamaz hale geldiği, tüm yüklerin altında ezildiği birkaç saniye. Ayaklarım tutunmaktan vazgeçmiş, ellerim titremekten vazgeçmemiş.
Vücudum beni taşıyamaz hale gelmiş.. Nefes alıp almadığımı hissetmiyorum, vücudum tüm hislerimi nötrlemiş durumda. Ayaklarım kendini tutmaktan vazgeçmiş, kırılan bardak gibi yere düşmüştüm. Ellerim titremekten tutunamayacak halde. Beynim olup bitenleri ayırt edemeyecek şekilde uyuşuk, hissettiğim tek şey düşerken kenarını kafama vurduğum komidin. Vücudumdan yavaşça aktığını hissettiğim kan ve hızlıca açılan kapı.

Annemin, kulaklarımda yankılanan çığlık sesleri, "SARAAA!" diye bağırıyor titreyen sesiyle. Cevap veremiyorum, sonra yardım istiyor çaresizce. "LÜTFEN!" diye bağırıyor ağlamasının arasında. "LÜTFEN YARDIM EDİN." diye bağırınıyor Melek Hanım..
Devamını maalesef göremiyorum, çünkü o sırada gözlerim kapanıyor. Duyduğum tek ses,
"YALVARIRIM YARDIM EDİN NABZI ATMIYOR!" diyen annem oluyor.

Bir ruh düşünün her nefes alışverişte parça parça kayboluyor gökyüzüne doğru.

Bölüm Sonu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 09, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Karanlığı Aydınlatan | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin