Kapı aralığından izliyordum güzel yüzünü. Göz pınarlarımda titreyen yaşlar yüzünün her zerresini tek tek seçebilmeme engel oluyordu. Ama önemi yoktu ki. Ben yanımda yokken her gece yüzünün tek bir zerresini atlamadan incelemiştim fotoğraflarını. Kalbimin atma nedeni olan kadının hiçbir şeyini unutmayacağıma defalarca söz vermiştim. Yüzünün alabileceği her şekli en ince ayrıntısına kadar kazımıştım beynime. Ses tonu hep kulaklarımda yankılanıyordu. Kokusu... O hatırlanması imkansız olan menekşe kokusunu bile unutamamıştım. Yüreğimin en kuytu köşesinde sakladığım o umut bir gün gerçek olursa diye, menekşemi bir gün tekrar görebilirsem diye beklemiştim hep. Ve o gün gelmişti. Bu bir mucizeydi. Odamdaki o çiçek bana gülümsediği an anlamıştım geri döndüğünü. Onu izliyordum ya şu an, "artık ölebilirim" dedim içimden. Kalemle çizilmiş kadar güzel olan yüz hatları, uzunlukları metrelerce öteden belli olan kirpikleri, uyurken yüzünde oluşan o hafif tebessümle dahi ortaya çıkan gamzeleri, kokusunu nerede olursam olayım alabildiğim saçları, sevdiğim ve ömür boyu seveceğim kadın... İçimdeki hisle hareketlendim aniden. Dokunmak istiyordum ona, son kez de olsa dokunmak istiyordum. Biliyordum çünkü, şimdi bir kez de olsa o ipek saçlarını okşayabilirsem artık gözümü her kapattığımda elimin içinde hissedebilecektim. Usulca odaya süzüldüm. Beni kollarımdan tutmuş geri çekmeye çalışan Melek'i umursamadım, evet sadece kapıdan bakacağım diye söz vermiştim ama kalbim dayanamamıştı ki buna. Yavaş adımlarla yatağına yaklaştım meleğimin. Her gece yaptığım gibi bir elimi kalbimin üzerine koydum ve gözlerimi kapattım usulca. Korka korka saçlarına uzattım elimi. Elimi kalbimden çekersem kaybolacakmış gibi, her gece hayallerimde yaptığım ritüeli tekrarlıyordum. Elim saçlarına temas ettiğinde sanki kor bir ateş avcumun içini yakmış gibi irkilerek geri çekildim birden. Ama ben zaten kül olmuşken, ateş artık canımı yakamazdı ki. Tekrar uzattım elimi. Usulca sevdim saçlarını, sonra yüzünün her zerresini.
"Serkan"
Aniden doğruldu Eda. Minik elleriyle yüzümü avuçladı. Dolu gözlerini gözlerime dikip cılız bir tonda konuşmaya başladı.
"Yine mi rüyalarıma gelmeye başladın sevgilim. Dün gece göremeyince çok üzülmüştüm seni. İyi ki geldin. Beni bir daha asla sensiz bırakma, dayanamıyorum. Ben İstanbul'a geldim biliyor musun? Ama senin karşına çıkacak ne gücüm ne de cesaretim var. Sadece yine her gece rüyalarda buluşalım sevgilim. Seni çok seviyorum."
Dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu.
"Bundan sonra hiçbir geceyi aksatmayacağım Menekşem söz veriyorum. Seni çok seviyorum. Rüyalarda buluşalım..."
Başını tekrar yastığa koyup uyumaya devam etti Eda. Beni rüyası sanmıştı. Ama böylesi daha iyiydi. Gerçek olduğumun farkında olsaydı vereceği tepkiyi düşünmek dahi istemiyordum çünkü. Hem artık her gece onun rüyalarında buluştuğumuzu biliyordum. Bir tarafı benden nefret etse de bilinçaltı hala unutamamıştı demek ki beni. Zaten asıl gerçekliğimiz rüyalarımız değil midir? Gerçek hayat sadece asıl duygularımızı gizlemek için astığımız yalan perdelerinden ibaret değil midir?
Saniyelerdir tuttuğum nefesimi usulca dışarı verirken mırıldandım:
"Rüyalarda buluşalım güzelim..."
________________________________Bugün Melo'yla birlikte Ceren'i görmeye gidecektik. İyiydi, terapi işe yaramıştı. Yalnızca sevdiklerinin desteğine ihtiyacı vardı. Hatta o kadar iyiydi ki gelirken şirkete uğrayıp dosyalarını getirmemizi rica etmişti. Önce bizimle sohbet ederken ufak işlerini halledecek, sonra ise onu kaçırıp yan yana olamadığımız günlerin tadını çıkarırcasına eğlenecektik. Bana da iyi gelecekti biliyordum. İçim biraz daha rahat uyanmıştım bugün. Gece rüyama Serkan Bolat gelmiş, "rüyalarda buluşalım güzelim" diye usulca fısıldamıştı kulağıma. Gece onun içinde olduğu rüyalar görebildiğim günlerin sabahları hep kıpır kıpır olurdu içim. Ve o günlerde her şey çok güzel giderdi, bugün de öyle olacaktı inanıyordum.
________________________________Yavaşça Art Life Mimarlık'in önüne çektim arabayı. Hiç değişmemişti burası gittiğimden beri sanki. İnsanların koşuşturmaları bile aynıydı. Kendime verdiğim 'Serkan Bolat yokmuş gibi davranmak' sözünü tutuyordum. İçeri girmeyecektim, Melo dosyaları alıp hemen gelecekti. Bu konuda öyle kararlıydım ki tek bir soru dahi sormamıştım kimseye. Serkan'ın geçmişi ve geleceği hakkında hiçbir şeyi öğrenmeye mecalim yoktu. Zaten 'biz' olamadıktan sonra hiçbir anlamı da yoktu ki.
Tam o andan şirketin yerlere kadar uzanan camlarından gözüme çarpan bir silüetle yerimden sıçradım. Ortada paytak paytak koşturan bir bebek vardı. Gözlerimi kırpıp açtım birkaç kez. Ama hayır, yanlış görmemiştim, oradaydı. Ayaklarım benden bağımsız hareket etmeye başladı aniden. Kendimi birkaç saniyede şirkette, Serkan'ın odasının içini gözlerken buldum. Gülümsüyordu Serkan. Rüyalarımda bana bakarken aldığı şekli almıştı biçimli dudakları. Masasının altındaki şeye bakıyor ve usulca gulümsüyordu. Masanın altından Serkan'ın kucağına tırmanmaya çalışan bebeği görmemle sesini duymam da bir oldu:
"Ba-ba!"
Ve kestiiik. 🎉 Düşüncelerinizi, yorumlarınızı buraya bekliyoruum, aklınızdan geçen her bir düşünceyi okumak için sabırsızlanıyorum. 💜
Hepinizi çok seviyorum, bir dahaki bölümde görüşmek üzere 😍
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Menekşe (Edser)
Fanfiction"Menekşe kokusu, "Bir varmış, bir yokmuş" büyüsüne sahipmişçesine, bir belirir bir kaybolur. Buna neden olan, menekşenin kokusunu iyottan almasıdır. İyot koku alma reseptörlerimizi, geçici bir süre engellediğinden, bu süre zarfında koku hissedilmez...