2. Bölüm

25 13 4
                                    

   Gözlerimi araladığımda karanlık bir odada bulmuştum kendimi. Bu karanlığa nazaran, duvardaki delikten küçük bir ışık odanın ortasını aydınlatıyordu. Her ne kadar göremesem de yumuşaklığından, yatağa yatırıldığımı anladım. Yavaşça olduğum yerden doğrulup, ışığın geldiği yöne doğru adımlarken, ayağımın sert bir cisime çarpmasıyla acıyla karışık bir sesle yere popo üstü düştüm. Çarptığım cismin ne olduğunu öğrenebilmek için elimi uzattığımda, ayakkabının zeminde çıkarttığı tok bir ses duydum. İlk başta çok az gelen ses, saniyeler geçtikçe artmaya başladı.

Oda fazlaca karanlıktı. Delikten yayılan ışık ise düz bir çizgi halinde ilerliyordu. Kapının gürültülü bir şekilde açılmasıyla, korkup ayaklandım. Sırtım duvarla buluşana dek geri geri yürüdüm. Duvar köşesine sindiğimde kapı, küçük bir tık sesiyle aralandı ve içeri sızan ışık yoğunlaşarak, görüş açımı engellemişti. Gözlerimi kısarak gelen kişiye bakmaya çalıştım.

Siyahlar içerisinde biri, açtığı kapının önünde dikilerek gözlerini üzerime kenetlemişti.
"Kimsin sen?"
Bir süre cevap vermeden yüzüme bakmakla yetindi. Tam yeni bir soru yönelteceğim sırada, içeri elinde tepsiyle sarışın bir adam girdi. Tepsiyi kapının hemen yanında, büyük olasılıkla ayağımı çarptığım komidinin üzerine bıraktı.
"Lütfen cevap verin babamın durumu nasıl, o iyi değil mi aileme birşey yapmadınız değil mi?"

Sarışın adama baktığımda, yüzüme bakmadan odayı süzüyordu. Diğeri ise geldiğinden beri gözünü üzerimden ayırmamıştı. Sormam hataydı çünkü hiç bir şekilde soruma cevap vermeyeceklerdi.

Gözlerim dolmaya başladığında, içimden kendime kızmaya başladım.
Hayır Efza şimdi değil, şimdi ağlama zamanı değil güçlü ol...

Bir an önce buradan çıkıp ailemi bulmalıydım.
"Yemek ye, zorluk çıkartma."
Düşüncelerimin arasından sıyrılarak, sesin sahibine çevirdim bakışlarımı. Garip ve bozuk Türkçesiyle, siyahlar içerisindeki dam konuşmuştu.bir süre hiç bir şey demeden adamı incelemeye başladım.

Sarışın olanı anlamadığım dilde bir şeyler söylemeye başladı. Hızlı ve sabırsızlıkla konuşan adamı, büyük bir ciddiyetle dinleyen siyahlı adam, arada bir kaslarını hayret edercesine kaldırıp bakışlarını tekrardan üzerime dikiyordu. Konuştuklarını anlamadığımdan bakışlarımı üzerlerinden alıp etrafı incelemeye başladım.

Rutubetli ve kirli gri duvarlar, aynı şekilde duvara sabitlenmiş yatak ve üzerindeki kirli çarşaflar yüzümü buruşturmama sebep oldu. Yatağın yanında ise küçük bir komodin vardı. Tekrardan bakışlarımı konuşan ikiliye çevirdiğimde siyahlı adam, sinirle son bir defa bana ve etrafa bakış atıp odadan hışımla çıktı.

"Lütfen bırak gideyim lütfen..."
Sesim son kelimede benim bile zor duyduğum derecede kısık çıkmıştı. Arkası dönük olan adam ilk bir kaç saniye hareketsizce durdu, daha sonra yavaşça yüzünü yana dönerek
"Bir kaç gün burada tutulacaksın, daha sonra teste alınacaksın şimdi dinlen."

Cevap vermeme fırsat vermeden kapıyı üzerima kapattı. Işık tekrar eski halini aldığında, duvar köşesini bulup sırtımı duvara dayadım. Gözyaşlarım akmaya başladığı anda yere oturdum. Kollarımı, bacaklarıma sararak ağlamaya başladım.

Ne kadar süre ağladım, ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Ağlamaktan yorgun düşüp uykuya dalmak üzereyken, kapının gürültülü sesiyle yerimden sıçradım. Hava kararmıştı, açılan kapının tam karşısındaki küçük bölme kararan gökyüzünü gösteriyordu.

Gözlerim hala gökyüzünde takılı kalırken, gelen çocuk elinde tuttuğu tepsiyi, masanın üzerinde duran tepsinin yanına koydu. Tam arkasını dönüp gideceği sırada tekrardan bana döndü. Yavaş adımlarla bana doğru gelmeye başladı. O geldikçe ben duvar köşesine, mümkünmüş gibi siniyordum. Elinde ki feneri yanıma bıraktı.

"İlk geldiğimde karanlıktan korktuğum için kriz geçirmiştim."
"Seni de benim gibi alıkoydular, öyle değil mi?"

Bu sözlerimden sonra güç bularak ayağa kalktım. Karşımda yüzünü karanlıktan tam seçemediğim çocuğa doğru adımladım.
"Senin gibi..."
Kolunu bir sevinle tutarak, gözümde ki yaşlar ve  yüzümde ki heyecanla yalvarmaya başladım.

"Bak biliyorum fazlasıyla büyük bir belanın içindeyiz ama eğer bana yardım edersen, buradan çıkabilme şansımız olucak. Seni de ailenden ayırd..."
"BENİM AİLEM YOK!!"
Sözümü bağırarak söylediği sözle kesmişti. Ne diyeceğimi bilemeden konuşmaya çalıştım.

"Ama bı..."
Koridordan gelen ikinci bir yüksek sesle, sözlerim tekrardan yarıda kesildi.
"Denek28 işinin 5 dakika önce bittiğini sanıyordum."

Denek28 mı? Neler oluyor, burada bizden başka tutsaklarda mı var?
Turuncu saçlı çocuk son kez bana bakıp, yerde duran feneri de alarak kapıya ilerledi. Sarışın olan adam kapının girişinde beni inceleyerek:
"İşlem tamam mı?"
"Evet efendim yemeğini masaya bıraktım."

Sarışın adam önce masaya sonra yüzüme sırıtarak baktıktan sonra arkasını dönüp gitti. Turuncu saçlı çocuk, kapıyı kapatmak için cebinden anahtarı çıkarırken nefretle yüzüne bakmakla yetiniyordum. Önce koridora doğru birkaç adım attı. Daha sonra hızla geri döndü. Cebinden buruşuk bir kağıt parçası çıkarıp bana doğru attı. Hızla kapıyı kitleyip gitmişti. Az ilerimde olan kağıdı alıp okumaya başladım.

"Kimsin bilmiyorum ama ilk defa bir deneğe yemek götürmem istendi. İsmim Ömer, yemeklerin içerisine ismini bilmediğimiz ilaçlar katılıyor. Verilen hiç bir yemeği yeme, yarın cihaza bağlanıcaksın bu sebepten dolayı sana paketli ürünler verilecek. Yarına kadar sabret."

Masada duran yemek dolu tepsiye çevirdim bakışlarımı, o kadar çok açılmıştım ve susamıştım ki karnım guruldamaya başlamıştı. Her ne kadar güvenmesem de haklı olabilirdi. Ayaklanıp, yavaş adımlarla yatağa uzandım. Sırtımı dönerek uykuya dalmaya çalıştım.

Merhabaaa nasılsız? Umarım iyisinizdir. Bende iyiyim. Bölümü nasıl buldunuz fikirlerinizi belirtirseniz çok sevinirim. Yanlışlarım varsa lütfen belirtmeyi unutmayınız. ayrıca oylamayı da unutmayın... 👉👈♥️

KONTROLSÜZ DENEYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin