The Weeknd- Die for you 🌼
♪ ♫ ♪
"Son iki üç dört!"
Boş odayı son kez dolduran ritim sesiyle hepimiz aynı anda çalmaya başladık. Jungkook bateride daha az şiddetli olmak için çabalıyor, Jimin ve Namjoon gitarla Jin'in sesini dengelemeye uğraşıyor ve Jin de şarkıyı duygularına aktarmaya çalışıyordu. Taehyung ile Yoonji hemen karşımızda performansımızï değerlendirmek için bizi izliyorlardı, Taehyung bir yandan da şarkıların sonlarında gireceği saksafonunu kucağında altın gibi tutuyordu.
Hoseok'sa...
Ah aşk adam... Hevesle parıldayan gözlerini bir kez olsun ayırmıyordu bizden, ayak uydurmak ve yanlış bir şeylere sebep olmamak için elinden geleni yapıyordu. Bense ona dalmış bir halde parmaklarımı piyanomda gezdiriyor ve şarkılarıma ilham olan adamı, şarkılarım eşliğinde izliyordum.
Ve o da kaçamak bakışlarla beni...
Dün gecenin mükemmelliği tekrar tekrar canlanıyordu gözümde, elleri gitarın üzerinde gezindikçe iki lanetli düşünce ele geçiriyordu aklımı.
O ellerin vücudumu da böyle güzel turlamıştı, etkisinden çıkamıyordum.
Dokunmadığı yerlerimi de bir bir sarsın istiyordum.
Sabah Jin'in arka arkaya aramalarıyla uyanmıştık. Uykulu hali öyle tatlıydı ki, yataktan bir türlü ayrılamamıştı ve ben de açıkçası onu kaldırmak için acele etmemiştim.
Saçlarıyla oynamış, gıdıklamaya çalışmış ve odasını ufak ufak karıştırmıştım. Sonunda uyandığında eşyalarını kurcaladığımı görünce iyice bir çığırtana kadar gıdıklamıştı beni.
Dağılmış saçlarının düştüğü yüzündeki yastık izi, uykudan daha gözlerini bile açamamışken beni kovalamaya çalışması olabilecek en sevimli şeydi.
Kahvaltı bile yapmaya vakit bulamadan çabucak Jin'in çağırdığı yere gelmiştik. Yolda birer tane küçük sandviç almıştım hızlıca çünkü ayakta uyuyor gibiydik, öyle ki yürürken bir ara Hoseok'un omzuna kafam çarpmıştı.
Ve evet, bunu bahane etmiş ve 'Sen daha uyanamamışsın' diyerek tekrar beni gıdıklamaya başlamıştı yolun ortasında.
Çocuk gibi oynayıp zıplamıştık sabahın 7'sinde. Sokaklarda benim çığırmalarım ve onun kahkahaları yankılanmıştı.
Şimdi de burada, çocuklarla birlikte konsere hazırlanıyorduk. Birlikte üçüncü provamızdı bu, bütün şarkıları en baştan çalıyor ve söylüyorduk. Ufak tefek takılmalar dışında hata yaşamamıştık. Hoseok arada bana göz kırpıp ritmi kaçıracak gibi olmama sebep oluyordu ve panik olup zar zor toparlanıyordum. O zaman da keyifle gülüyor ve yaptığı gıcıklıkları kimseye çaktırmadan çalmaya devam ediyordu.
Yıllardır ezbere çaldığım piyanonun tuşları ellerim arasında karışıyordu bakışları ve imaları sebebiyle.
Provalar boyunca Hoseok kafamı karıştırmaya çalışsa da neredeyse hiç hata yapmamıştım, zaten besteleri ben yaptığım için oldukça hakimdim. Diğerleri de her zamanki gibi çabuk uyum sağlıyor ve çabalıyordu. Yalnızca bazen Yoonji herkesi bölmek zorunda kalıyordu çünkü...
"Beyler tekrar aynı şeyleri yapıyorsunuz. Jungkook, Taehyung'a uzaktan uzağa dil atmakla uğraşırken sopaları elinden kaçırıyorsun."
"Kanka bunlara sopa denmiyor yalnız baget bunlar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bitter Sweet Symphony ♪ Sope
FanfictionYoongi, rock grubu için sert besteler yapması gerektiğini bildiği halde; karanlık gecelerini aydınlatacak, utangaçlığından itiraf edemediği aşkının sesi olacak şiirler yazmayı çok seviyordu. Şiirlerin ilham kaynağı olduğunu dahi bilmeyen Hoseok'uysa...