Bölüm 4

16 3 10
                                    

Saat 22.13 Gece çöktü.

Nerenin karanlığı bu diye düşünüp duruyorum. Az önce döndüm ihtiyarin yanından.

Elinde tuttuğu çayı ile boş olan kafaların vücutlarını izliyordu yine. Nefret doluydum bu gün yine. Her şeye herkese karşı nefret doluydum. Benim zaten ne zaman nasıl olacağım belli olmazdı. Sağım solum kördü birbirine. Hiç konuşmazlar birbirlerinden haberleri olmazdı.

Bana hiç konuşmadan uzun uzun baktı. Yavaş yavaş değişiyormuşum. Eskisi kadar suskun değilmişim öyle dedi. Ben önceden kimdim ki? Ben de bunun cevabını arıyordum.

"Belki... Belki bir gün, bir yerler de bulacaksın kendini. Biliyorsun her şeyin farkındasın. Bedenin seninle fakat ruhun bambaşka bir yer de. Senden uzaklar da birilerine çok yakınlarda... " dedi Gogol. Kapkara görüntüsü şimdi silik beyaz bir bulut gibiydi. Sanki birileri saklanmıştı o bulutun arkasına.

"Ne o yoksa şimdi da aşk doktoru mu oldun?"

"Senin savunduğun her şeye tersim ben Vurgun. Nedenini sorma. Çünkü ben senin için de ki tüm boşluklardan ibaretim." Sonra yine kayboldu ortadan. Yorulmuştum. Artık düşünmekten, üzülmekten, üzülecek bir şeyler bulmaktan, üzülecek şeyler duymaktan yorulmuştum. Belki de ihtiyar haklıdır. Ben değişmiştim. Küçükken sadece kendi kendime konuşur benimle dalga geçen inanlardan öç alırdım. Şimdiyse hissediyordum kalbim kırıktı.

Bu öyle bir kırgınlıktı ki sanki biri beni saatlerce tokatlamıştı da ben yıllardır kendime gelemiyordum. Neye, kime kırgındım?

"Hatırlıyor musun? Bir gün durmadan soru sorduğun için beden hocandan herkesin içinde tokat yemiştin?"

"Evet hatırlıyorum Gogol. Henüz on iki yaşındaydım. Peki ya sen sınavlardan düşük aldığım için ellerine sopayla vurulmasını hatırlıyor musun?"

"Evet hatırlıyorum."

"Peki hatırlamak sana ne kazanırdı Gogol?"

"Hiç bir şey."

"Bana acı veriyor. Hatırlamak acı veriyor Gogol. Her seferinde rengi değişen sesin, acımasızlığın bana acı veriyor."

"Ne o yoksa ağlayacak mısın?"

"Belki evet belki hayır. Ne fark eder?"

Ses yoktu. Gitmiş yine beni düşüncelerle yalnız başıma bırakmıştı.

Zaten o hep sıkıştığında kaçıyordu. Hep alay ediyor sonra da bir yerlere saklanıyordu. Yine oturmuştum deniz kenarında ki bankalardan birine. Uzun uzun seyrettim denizi, insanları, bağırarak bir seyler satan adamı herkesi seyrettim. Hiç bir şey düşünmemek için çaba sarf ettim.

Kimseyi düşünmeden, anıları hissetmeden bir kaç saniye geçirmek için zorladım kendimi ama yine başarısız oldum. Ben zaten hep başarısız olurdum. Gogol yine tüm karamsarlığıyla çıkmıştı ortaya.

"Ne uzun zaman oldu değil mi? Biri bile gelip nasılsın diye sormadı."

"Neden diye sormak bile yordu artık beni. Neden bunu kendime yapıyorum."

"Soruma cevap vermeyecek misin Vurgun?"

Gogol yine tüm siyahları giyinmişti. Gozlerimin ardına oturmuş beynimi kurcalıyordu. Bir şeyler buluyor hepsini dağıtıyor ve benim toplamamı bekliyordu ya da aralarında kayboluyordu. Oysa ben ne üşengeç insanım. Toplayamam hepsinin ortasına oturur üzerime gelmelerini beklerdim.

"Uzun zaman oldu. Biriyle sarılmayalı, birine ne hissettiğimi anlatmayalı çok oldu. Bunu hiç düşünmemiştim. Hatta bunu hiç dert etmemiştim Gogol. Ta ki sen bunu da bulup karşıma çıkarana kadar. Evet, kimseye sarılmak istemedim hatta bazen kimseye bir şey anlatmak istemedim ama kimse bunun nedenini sormadı ki. Kimse neden onlara sarılmak istemediğimi sormadı. Kimse neden durmadan parmak uçlarıma dokunduğumu, her şeyi neden üçer defa yaptığımı sormadı, kimse neden karanlıktan korktuğumu sormadı. Ben de söylemedim. Belki de suçlu bendim. Korkaklık etmeyim ulu orta bağırmam gerekirdi. Sarılınca yanlış anlaşılmaktan korktuğumu, belki de bana gerçekten sarılmak istemediklerini düşünüp durduğumu, küçükken kuzenlerimin beni karanlıkla korkuttuğunu bu yüzden karanlıkta yalnız kalmaktan korktuğumu, her şeyi üçer defa yapmazsam strese girdiğimi ulu orta bağırmam gerekirdi. Ama ben sarılmaktan çekinecek kadar aptaldım."

Vurgun Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin