Yine sokaktaydım. Yağmur'un verdiği sessiz soğuk tenimi çiziyor gibi. Nasıl biri olduğunu unuttuğum bir gece. Bu gün yine kendime nasıl olduğumu sormadım. Bazen korkuyorum bir anda düşüncelerin beni istila etmesinden sırf bu yüzden sormuyorum kendime. Nasılsın diye. Benden başka soranda yok zaten. Sessiz çığlıklar konuşuyorum sırf bu yüzden. Içime akiyor nasılsın diye sorduğum soruların cevapları. Bu gün yine bir korku yakaladı paçamdan onunla savaşıyorum.
Saat 22.29. Ellerim ceplerimde avuçlarımda sakladığım sinirimle yürüyorum. Beni bilmediğim anlara bildiğim sokaklara götürüyordu yollar. Nasıl güveniyordum kendime? Ne işim vardı bu sokaklarda? Neden bu şehirdeyim? Ait değilim buraya, olduğum zamana. Belki eskilerin belki de hiçlerin zamanına aitim. Bilmiyorum... bilmiyorum. Şimdi ellerimi cebimden çıkarsam yolsam şekli yamuk saçlarımı. Çizsem yine alnımı yanaklarımı. Belki bir kaç çizik açar korkularımı içine saklardım. Kabuk bağlar üstleri kapanırdı her birinin.
"Korkularına mezar arıyorsan bedenine değil gökyüzüne kaz çukurlarını." Umursamadım Gogol'u sildim sesini kafamdan.
Kendimle kaldığım nadir zamanlardayım. Düşünceler yok şimdi kafamda. Hepsini yok ettim. Yeni baştan oluşmalarını ne çok isterdim... Biri sihirli bir değnekle dokunmalı her şeyi silmeliydi. Uçuk, ütopik bir istekti bu ama istiyordum hatta bunun için can atıyordum. Çünkü ağırlığında ezildiğim düşüncelerim hayatımın ne kadar çıkmazda olduğunu vuruyordu yüzüme. Çıkmazdaydım. Koştuğum tüm yollar çıkmaz sokaklara çıkıyordu. Gel diyene gidemez olmuştum. Zaten gitmek için de gücüm yoktu. Çıkmaz sokaklar bahaneydi. Ben uyuşuk bir insanım. Tüm gün oturmayı cellat gibi dikili duran duvarımı izlemeyi severdim. Zaten ben bir tek o duvarı, küf kokusunu sevebilirdim. Arada beni uyuşturan uykularıma teslim olurdum. Ben buydum. Dengesiz bazen en cesuru bazense en korkağıydım bu dünyanın. Belki bu dünya bana bir şeyler borçluydu. Niye hep ben çabalıyordum kendimden kurtulmak için ne olurdu dünya kurtulsaydı benden. Yok etseydi tüm zihinler beni. O zaman var olmayacak mıydım? Unutulunca mı yok oluyordum yoksa varlığım yok olunca mı? Birileri beni görmesede beni hissetmeselerde ben vardım ama niye bu kadar saklambaçlıydım.
Bazen konuşamayan tüm hayvanlara ses olurdum bazen de insanlara karşı o hayvanlar kadar sessiz kalırdım. Dengesiz biriydim ben. Ama hala tanımıyordum kendimi tanışmamıştım kendimle. Bir gün. Bir gün tanıyacaktım kendimi. Bir çıkmaz sokakta rastlayacaktım kendime hiç olmadık bir anda rastlayacaktım.
Bu gece tüm sokakları gezmek için can attığım bir geceydi. Yagmur yağmış geriye ıslak sokaklar ve toprak kokusu kalmıştı.
Toprak kokusu... Bir seferinde toprak kokusunun ölülerin kokusu olduğunu okumuştum. Ne saçma ölüler bu kadar güzel kokar mıydı? Hayır kesinlikle gerçek değildi bu. Adi bir yaşam sürmüş tecavüzcünün tekiyle, masum bir çocuğun bedenleri aynı kokamazdı. Savaştı bu dünyanın gerçeği ve yere akan her masumun kanıyla hainlerin kanının birleşimi bu koku olamazdı. Yürüdüm. Yol uzundu ama ben de yavaştım.
Ne zaman döndüğümü bile bilmeden odamdaydım. Çabucak vazgeçmiştim özgürlükten. Hemen yok ettim propaganda dolu fikirleri. İyi değilim. Çabam yok, huzurum eksik...
Saatlerin nasıl geçtiğini fark etmeden geçireceğim saatler gelecekti yine. Umutsuzluk saracaktık etrafımı. Fikirler yine pis karanlığını üzerime salacaktı... Korkuyordum. Ben kimdim? Kimlerdim ben? Bu gece buna takılmıştı takıntılı ruhum. Durmadan sen kimsin diye fısıldaşıyordu ruhlar kulaklarımda. Bazen öyle nazik öyle içten söylüyorlardı ki vazgeçiyordum cevap vermekten ama bazen sesleri öyle korkunç oluyordu ki sanki bir anda hava kapanıyor yağmur başlıyordu. Bu korkuya yağmur eşlik ediyordu. Ben kimdim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vurgun
SaggisticaNe ruhum tutsak ne kalbim vurgun. Bir delinin hatıra defteri değil, sadece kendimden geçişimin izleriydi bu sayfalar. Parmaklarımın benden vazgeçmeden, benden kopan ruhumun izlerini çizmiştim bu sayfalar. Ben saatleri saydım kendimden kurtulmak için...