Teddy Bear

569 73 53
                                    

Gerçekten sinirlerim bozulmuştu. Hem alkışlıyor hem gülüyordu bana. Ne olduğunu sormak istedim.

-Komik olan ne Loey? Bana da söyler misin?

Daha da fazla gülmeye başladı. Hatta bununla yetinmedi kolundaki iğneleri çıkardı ve yataktan kendini fırlattı. Şimdi de yerde gülüyordu. Her ne var Loey deyişimde kahkahası daha da artıyordu. Tam kızacaktım ki bir an ne kadar da güzel güldüğüne odaklandım. Dişleri pürüzsüz bir şekilde özenle dizilmişti sanki. Çekik gözleri güldükçe daha kısılıyor ve çekici oluyordu. Bir anda ayağa kalktı... Tanrım... Yerde yatarken uzun olduğunu anlamıştım ama bu kadar uzun olduğunu gerçekten hayal edememiştim. Ona bakmak için kafamı fena kaldırmam gerekiyordu sanırım. Boydan baktığında üstündeki kapüşonlu sweatshirt ve kot ceketi ile ne kadar havalı duruyordu. Sanki yaralanmış o değil de benmişim gibi hissediyordum. Hayran hayran bakmaktan kendimi alamadım bir süre. Ve o da gülmekten.. Sonra duruma odaklanıp ciddileştim.

-Ciddiyim yanlış bir şey mi söyledim?

-Hayır hahaha sadece ismim Loey değil. İsmim Chanyeol.

Tanrım... İki saattir dövmesi ile sesleniyordum. Şuan yüzüm ve bir domates hangimiz daha kırmızıyız diye yarışmaya girebilirdi.

-İlk defa birisi bana Loey diyor:)...

Gülerken aklına bir şey gelmiş gibi birden duraksadı. Sonra konuyu değiştirmeye çalıştı.

-Peki senin ismin ne Bay kızları selamlamaktan önünü göremeyen?

Kendimi toplayıp ben de ismimi söyledim.

-Baekhyun, ismim Baekhyun. Kusura bakma öyle seslendiğim için. Peki Loey ne anlama geliyor?

Parmaklarını diğer elinin altına sakladı bir anda çekinerek. Utanmış gibiydi, ya da sorumdan rahatsız olmuştu. Cevaplamak istemediğini anladım, ben de daha fazla sormak istemedim. Ama gerçekten hoşuma gitmişti:

Loey...

Ortamın soğumasını istemedim, bu yüzden sohbet açmak istiyordum ki benden hızlı davrandı:

-Etraf...Çok ayıcıklı g-gözüküyor. Yoksa bunları sen mi aldın hahaha çok tatlılar.

Gülümsemiştim. İçimden bu ayıcıkların ortam yumuşatacağını bildiğim için arkamı dönüp Yes!! diye bağırdım. Teşekkürler mal kardeşim Jongin!!

-Evet senin için aldım. Pek tarzın değilmiş gibi gözüküyorlar ama gerçekten tatlılar.

Samimi ama bir o kadar da yapmacık bir gülüş attım. Sonra gidip arkadan onun için aldığım tatlı ayıcığı gösterdim. Gerçekten çok tatlıydı, buna hayır demesi imkansızdı. Ama nedense beğenmediğini hissettim, tepki vermiyordu.

-Ama sen beğenmediysen başka şeyler de alabilirim. Mesela... Mm.. Düşünüyorum..

Klasik erkekler için saat, parfüm hediyeler saymaya başlayacakken bir anda yanıma yaklaştı ve önümde durdu. Önce yüzüme doğrudan bakıp kocaman bir gülümseme verdi ve eli ellerime değecek bir şekilde ayıcığı benden nazikçe aldı. Elleri sıcaktı... Aynı şuanki ortam gibi...

-Hayır bunu sevdim. Hatta o kadar sevdim ki beraber bir fotoğraf çekip telefonumun kilit ekranı yapacağım!!

Buna gerçekten mutlu olmuştum. Hediyemi beğenmiş ve hatta fotoğraf çekinmek istiyordu. Onların fotoğrafını çekmek için karşılarına geçip telefonumu çıkarıyordum ki birden elleriyle omzumu kavrayıp yanına çekti. Evet, onun kollarının altındaydım ve aramızda mesafe yoktu. Sanırım şuan kalp krizi geçiriyor olmalıydım çünkü kalbim içeride bateri çalıyordu.

-Heey nereye gidiyorsun, sen de olacaksın fotoğrafta. Bu benim için güzel bir anı olarak kalsın istiyorum.

Cebinden telefonunu çıkardı ve hemşireye seslendi. Bizim için fotoğraf çekmesini rica etti. Bu arada ne ara yaptı bilmiyorum ama gözümdeki gözlükleri çıkarıp çoktan kendine takmıştı:) Bir de yakışıp yakışmadığını sormak amacıyla mimikler yapıyordu yüzü ile. O kadar samimiydi ki 32 dişimle gülmeden duramadım. Farklı pozlarla bir sürü fotoğraf çektirtti. Ve benim ise tek bir pozum vardı her fotoğrafta, gülüyordum ve kolunu tutuyordum. O göğsünden her nefes alışında benim kalbim saniyede 100 kez atıyor gibiydi. O da bunu farketmiş olacakki çekinme işi bitince kendini çekip bana doğru şaşkınlıkla baktı.

-Tanrım hahaha, kalbin çok hızlı atıyor. Gelmeden önce maraton falan mı koştun?

Bir kez daha utandım. Evet domates ile yarışımız hız kesmeden devam ediyor gibiydi. Biraz daha Chanyeol ile vakit geçirirsem şampiyonun kim olacağı belliydi.

-Şey ayıcık... Ağır da biraz, kalbim zorlanmış olmalı sanırım. Hani içinde pamuk var ama biraz ağır gibi işte kaldırmak biraz-

Yine alkış yağmuruna tutulmuştum. Bir ayıyı gösteriyor bir gözlerini büyütüp bana bakıyordu. Sanki bu? Ayı? Çok? Büyük? Bu? Bu ayı? dermişçesine...
Gülmesine alıştığım için sakince sonlanmasını bekledim.

Ya da hep devam etmesini.

Aklına bir şey gelmiş olacakki benden bir anda telefonumu istedi. Anlamsız bakışlarla numaramı kaydedeceğini anlayarak ona verdim. Bu demek oluyordu ki aramızdaki bağı hiç koparmak istemiyordu. Bir teşekkür kabul edip beni hayatından çıkarmayacaktı. Bunu düşünmem ile ileride yaşayacaklarımız salak saçma fikirler aklıma gelmeye başladı. Sanırım şeytan etrafımda halay çekiyordu. Henüz yarım saattir tanıştığınız birisi sizden numarasını istiyorsa bunun tek açıklaması vardır:
Belki de benden etkilen-...

Gülümseyerek elime telefonu verdi ve düşüncemi yarıda kesti. Telefonun yüzünü çevirdiğimde o an belki de hiç hoşnut olmayacağım bir şey ile karşılaştım:

"Kankim Chan"

~
(Hello hacılar gacilar bacılar 🙋 Sonu biraz cringe mi oldu bilmiyorum ama fic kafamda oluşturduğum senaryoya göre gitmek zorunda bu yüzden biraz acı çekeck hehe, yorumlarda buluşalım<3)

Forever Love Chanbaek [TAMAMLANDI] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin