Eksik 🎭

26 0 0
                                    

Bu haftaki drama dersine gittiğimizde kuliste elimde gergince tuttuğum kağıtları okumayı bıraktım. Tamam bir tiyatro oyuncusu değildim ama heyecandan dizlerim titriyordu. Çıkıp ders anlatmaya çekinen öğretmen mi olur diye düşündüm. Öğretmen olmayı hedefleyen birine göre biraz fazla korkum vardı sahneden. Sonuçta öğrencilerin önünde ders anlatmaya alışmam gerekecekti. Bu konuda net olarak söyleyebilirdim ki Seda hoca profesyonelliğiyle bana göre hocaların hocasıydı. Bizim drama derslerine de o giriyordu. Performans notu vereceği için heyecanlıydım.

Benden önce numara sırasına göre İrem sahnedeydi. İrem'in hazırladığı oyun bana ilham vermişti ama yazdığım oyun onunkiyle birebir aynı değildi. O sevgilisinden ayrılan birinin yaşadığı bunalımı anlatmıştı oyunuyla. Benim oyunum belki de hiç hayatımda olmayacağına inandığım biri içindi. Onlar bunu asla bilmeyecekti.

''İrem'ciğim yerine geçebilirsin. Başak, sıra sende.'' dedi Seda hoca.

Benimle alay edenlerin sesini duymazdan gelmeye çalışarak sahneye çıktım ve oynayacağım kısa tiyatro oyunu için yere birkaç kağıt mendili buruşturup koydum. Elimdeki notları da yere düzensizce saçtıktan sonra hayatımla ilgili aklıma gelebilecek en olumsuz şeyleri aklıma getirdim. Bu role girmemi sağlayacaktı. Seda hoca karşımda elinde dosyasıyla beklerken gayet sabırlıydı ama sınıf arkadaşlarım gülüp dalga geçmeye başladı.

''Bugün başlayacak herhalde.'' dedi Anıl. Bütün sınıfı da o kışkırtıyordu zaten. İçimde role girmemi sağlayacak o hüznü yakalayabildikten sonra tirada başladım. Orada gülenlerin hepsi o an susup dikkat kesildi.

''Siz hiç birini uzaktan sevdiniz mi? Ben sevdim. Bir kez bile görebildiğim günü kendim için lütuf saydım. Bazen sizin dokunmayı hayal edemediğiniz birini bir başkası yıpratır, hatta paramparça etmekten çekinmez. Ya gördüğünüz rüyalarda dokunursunuz ona, ya kurduğunuz düşlerde. Tabii sizin gibiler için aşk birinden ayrıldıktan hemen sonra teselliyi başkasında bulabilmektir. Benim gibilerse ona hiç dokunamayacak olsa bile hayalinde dokunduğu saçlarının telini sever. Gülüşünü sever. Bir gün beraber olabilmenin ihtimalini sever.'' dedikten sonra gözümün önünden film şeridi gibi geçenler yüzünden dizlerimin bağı çözüldü ve sahnede dizlerimin üzerine çöktüm. Bozuntuya vermeyip sanki o sahnede yalnızmışım gibi soyutlandım. Üzerime depresyon hırkası olarak tabir ettiğim hırkamı giymiştim. O hırkaya iyice sarılarak tiradımın ikinci kısmına geçtim.

''Kaybetmeyi göze alarak sevmenin ne demek olduğunu da onu severken öğrendim. Tıpkı sabah güneş doğuncaya kadar onun için endişelenip dua etmeden uyumamanın, gece yıldızları izlemek için gökyüzüne bakarken Ay'ın gölgesinde onun yüzünü aramanın nasıl hissettirdiğini öğrendiğim gibi. Yaşadığım her saniye yeni bir anlam kazanmıştı. Ancak her güzel şeyin bir sonu vardır. Benim hep korktuğum şeyler başıma gelirdi zaten. Ben de sevdiklerimi kaybetmekten çok korkardım, kaybettim. Zaten içinizde olan birine veda edemezsiniz. Ben çok kez veda ettim. Geride sadece onlardan izler kaldı. Kalbi atmaya devam eden, nefes alan bir insan olarak yarı ölü yaşamaya başladım. Kelimenin tam anlamıyla eksik... Başkalarına istediklerini fazlasıyla sunan hayat beni eksik yaşamaya mecbur bıraktı. Neden diye sormayacağım. İsyan etmeyeceğim. Hayatımda bıraktığı izlerle onu sevmeye devam edeceğim.'' deyip güç bularak ayağa kalktım ve elimdeki yara izini onlara gösterip buruk bir şekilde tebessüm ederek küçük oyunumu bitirdim.

Sahneden ineceğim sırada sessizlik bozuldu ve bir anda arka koltuklardan birinde oturan birinin beni alkışladığını gördüm. Fizik dersinin öğretmeni Serhat hocaydı bu. Hatta ayağa kalkarak alkışlamıştı. O kadar oyuna konsantre olmuştum ki kimsenin varlığı umurumda olmamıştı. Kaybettiğim sevdiklerimi düşündüğüm kadar Can'la nereye gideceğini bilmediğim bağı da düşünmüştüm. Sonucu gayet güzel oldu.

SessizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin