Şeytanın Kavgası

20 0 0
                                    

Not: Hassas İçerik Uyarısı (+15)
Bu bölüm gerçek hayatla bağlantısı olan, küçük yaştaki okuyucuların ruh sağlığını olumsuz etkileyebilecek ögeler içeren bir bölümdür. Hikâyeyi okumaya devam etmek istiyorsanız, çocuk yaşta bir okuyucuysanız veya hassas bünyeye sahipseniz lütfen bu bölümü atlayınız.

~~~

Aradan birkaç gün geçtiğinde elimdeki sargıyı artık çıkarmıştım. Yara bandıyla avucumun içindeki yaraların kırmızı izlerini gizleyip kitaplık rafında duran ağrı kesicinin kutusuna bir süre baktım. Harçlığım yeni bir ağrı kesici almaya yeter mi diye düşünüp ceplerimi karıştırdım ve bozuk paraları saymaya başladım. Harçlığımı yiyecek şeylere, atıştırmalıklara fazlaca yatırdığımdan asla tutumlu olamıyordum. Ancak o ağrı kesici bana lazımdı, yenisini almazsam baş ağrısından duramazdım. Hem de kullandığım ilaçlar sakinleştiriyordu beni. Yoksa şu sıralar çekilmez, ağlamaklı olurdum. 

İştahsızlık da bir nevi huy hâline gelmişti. Sabahları bir şey yemek istemiyordu canım. O yüzden belki sonra okulda yerim diye düşünüp hızlıca hazırlandıktan sonra yastığımın altında kırışmasın diye özellikle bir şeffaf dosyanın içinde sakladığım karakalem portreyi elime aldım ve inceledim. Vazgeçmek ne zor şeymiş diye geçirdim içimden. Kirpiklerinin tellerine varıncaya kadar sevdiğim kişiyi bırakmak ölüm gibiydi. Evdeki kimseyi uyandırmadan evden çıktım. Bugün servisle gitmek istemiyordum. Okul yolu yaklaşık kırk beş dakika sürüyordu yürüyerek. Yokuştan aşağıya doğru uzanan yola çıktım ve derin derin nefes alarak ağlamaklı ruh hâlimden sıyrılmaya çalıştım. Aklımda hep şu soru dönüyordu: Ben sevilmeyi hak etmeyecek kadar değersiz miydim?

Her zaman gülmek için nedenler bulabilen iç sesim bile suskundu bugünlerde. Ancak Can'ın kararına saygı duymalıydım. Etrafında ona hayranlıkla bakan bir sürü kızdan sadece biriydim onun için. O ise benim için -her ne kadar vazgeçmeye çok uğraşsam da- hâlâ tekti. Okulun bütün erkeklerinin peşinde pervane olduğunu zanneden bir kızı tercih ediyorsa bu benim problemim olmamalıydı. Okulda sıradan bir tip olduğum için fazla beğenilmeyen bir kızdım ya da en azından bana öyle geliyordu. Kendi kendime düşünürken yolum da azalmıştı. 

Okulun da evimin yakınındaki gibi çıkılması gereken dik bir yokuşu vardı. Yokuşun sonunda bir grup köpeğin havladığını gördüğümde ince ince ter dökmeye başladım. Neyse ki okulun sokağındaki inşaatta çalışan bir işçi ne kadar korktuğumu anlayıp bana yardım etti ve köpekleri başka bir yere doğru kovaladı. Okula gitmeden önce ona teşekkür etmeyi ihmal etmedim. Daha önce hiç köpek saldırısına uğramasam da çocukluktan gelen bir korkuyu hâlâ devam ettiriyordum. Dişlerini gösteren, hırlayan, havlayan iri köpeklerden kurtulabildiğime şükrederek okula ulaştım. Sabah yine müdürün konuşmasını dinlemek üzere toplanmaya başlayan öğrencileri gördüm. Kendi sırama geçtiğimde önümde bizim sınıftan olmadığına adım kadar emin olduğum bir çocuğu Zekiye'nin yanında gördüm. Önüme dönüp umursamaz bir tavır takındım. Bana neydi ki? Müdür konuşmasına başlarken kafam başka yerlere gittiğinden ne söylediğine de odaklanamadım. Yine aynı şeylerden şikâyet ediyor olmalıydı. Fazla bir şey kaçırmıyordum. 

Herkes sınıflarına göre sırayla okula arka bahçedeki kapıdan girmeye başlarken Melisa'yı da 11/C'nin sırasında gördüm. Can'ın en yakın arkadaşlarından birinin koluna girmişti. Nedense onun hareketlerini hep aşırı ve abartılı buluyordum. Yapmacıktı bir kere. Sevimsizdi. Kahkaha atarken kocaman ağzı kara delik gibi daha da açılıyor, gülerkenki sesi kulakları tırmalıyordu. Konuşurken de kulak tırmalıyordu. İnanmazsınız, biraz kulak verseniz varlığıyla bile kulak tırmalama potansiyeli görebilirdiniz onda. Öyle bir iticilikti.

SessizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin