Okuldan Gidiciler Listesi: Cemre

11 0 0
                                    

Okulda dersler her zaman olduğu gibi devam ediyordu. Bir gün sınıfa girdiğimde sabah erken bir saatte Melike ve Dilan'ı kalorifer peteğinin yanında sohbet ederken gördüm. Dilan'ın sürekli göz devirerek sinir bozucu şekilde dik dik bakıyor olması keyfimi kaçırdı. Canım ne kadar kavga etmek istese de kavgadan uzak duracaktım. Çünkü bu kafamı kurcalayan bir sorun bile olamazdı.

Melisa denen o kız ve Can'ın arasında ne olduğunu anlamasam da kızı biraz araştırma fırsatım oldu. İstanbul'da lüks mağazaların önünde lüks markaların karton çantalarıyla fotoğrafları vardı. En yakın arkadaşı Rabia da onun gibiydi ama belki biraz daha gösterişsizdi. Anlamadığım şey, bir kızın zengin olması bir çocukla sevgili olması için nasıl bir kriter olabilirdi ki? Maddi durumu iyi olmayan biri zengin birini sevemez miydi? İlla zengin bir çocuk zengin kızla bir olmak zorunda mıydı? Duyguların bir insanla mutlu olmaya yetmediğini anladım. Can gibi erkekler için bir kız gitse yerine başka bir kız gelecekti. Tıpkı bir süre önce rüyamda gördüğüm gibi. Nazlı'nın sınıfına gittiğimde de okul içinde de ara sıra bana Can'la sevgili olup olmadığımızı soran kızlar olmuştu. Can birinin ondan hoşlandığını biliyordu ama bu bir sır değildi. Bir sürü kız onu beğenebilirdi ve ben sadece onlardan biriydim.

Aklıma İrem'le birlikte okulun bahçesinde dolaşırken İrem'in bana "Sen de mi Can'ın hayranısın?" diye sorması geldiğinde kendi kendime güldüm. Can Türkiye çapında ya da dünyaca ünlü biri miydi?

Çakma Harry diyoruz da sanki bana Harry Styles anasını satayım.

Can'ın sadece babası zengindi, doğal olarak o da zengindi. Kendisi gibi zengin ve popüler arkadaşlarından oluşan bir çevresi vardı. Okulda onu herkes tanıyordu. İlk başlarda onların arkadaş grubuna girebileceğimi zannetmiştim. Can'ın beğendiği kızlar gibi giyinip onlar gibi görünmeye çalışırken kendim olmayı unutmuştum. Ergen kızların erkek bir ünlüye hayranlık duyması gibi bir dönem Can'a hayranlık duyduğumu fark ettiğimde İrem'in kısmen haklı olduğunu anladım.

"Günaydın kanka. Pastaneden kurabiye aldım gelirken. Haydi kantine gidip kahve alalım." dedi Ecem.

"Günaydın kanka." dedim. Dilan'la kankasının olduğu tarafa bakmadan "Tamam, buranın havası da kaçtı zaten." diye ekledim.

Tam da beklediğim gibi söylediğim şeyi Dilan kendi üzerine alınmıştı. "Bana mı diyorsun? Öyle laf atıp duracağına yumruk at da kavga başlasın." dediğinde Dilan'ın olduğu yere doğru ilerledim. Ecem kolumdan tutup beni durdurdu.

"Bana gözlerini dikip bakmayı kes, kavganın âlâsını görürsün. Beni kışkırtma." dedim sesimi yükselterek. Kavgada gözüm döndüğü zaman ne kadar saldırgan olabileceğimi bilmiyordu. Neyse ki şimdi böyle saçma bir sebepten dolayı hınçlanacak kadar sinirli değildim.

Koridora çıktığımızda arkamdan konuştuğunu duyabiliyordum. Bana sürekli gözlerini devirerek bakmaya devam ederse o gözlerini misket gibi eline verecektim bir gün. Tansiyonum oynamıştı durduk yere.

"Takma onu boşver." dedi Ecem.

Önemsiz gördüğümü belirtmek için elimi salladım. İki kat aşağıya inip kantine girdik. Pek fazla sıra yoktu. O kendine kahve aldı, ben de bir bardak çay aldım. Yukarıya taşımamak için boş masalardan birine oturduk.

"Kavga arıyor derken bundan bahsediyordum. Onunla aynı servistesiniz. Senin için sorun olur mu?" dedi Ecem. Bir yandan sohbet açarken bir yandan da kahvesinin şekerini karıştırıyordu.

"Dilan benim için bir tehlike değil. Bırakalım kendini nimetten saysın. Asıl tehlike şu yeni gelen sarışın kız. Adını anmak istemiyorum. Zaten onu Can'ın yanında görmek yeterince sinir bozucu." dedim.

SessizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin