Yarım İtiraf

9 0 0
                                    

Okuldan geldikten sonra eski mahalleden arkadaşım Sıla ve kuzeni İlayda buluşmak için izin almıştım. Üzerimde annemin doğum günümde aldığı siyah baskılı bir tişört vardı. Altına da asker yeşili, desenli dar bir pantolon giymiştim. Evden çıkıp eski mahalleme gittiğimde eski apartmanımıza girdim ve en üst kata çıkıp arkadaşımın evinin ziline bastım. Hazırlanmaları abartısız yarım saat sürdü ve beni içeriye davet etmeye tenezzül bile etmediler. Apartmanın merdivenine oturup onları bekledim. Sonuçta arkadaşlarım onlar benim. Ben kimseyi bekletmem ama başkası beni istediği kadar bekletebilir değil mi?

Gitsene işte enayi.

Orada beklerken prensesler nihayet teşrif edebilmişti. Sıla yakın arkadaşımdı ama İlayda'nın baştan aşağı süzerek bana dikkatli bir şekilde bakması beni rahatsız etmişti. Ama nezaketli olacağım ya her zaman. Babaannemin de dediği gibi hanım kız olmalıydım. Hanım kızlar asla hanımefendiliğini bozmaz. Yine de bir şey demedim. Mahallede sayılı arkadaşım vardı, her şeye alınganlık göstermek istemedim.

Birer meyveli soda alıp parkta oturduk. Onlar ilişkilerinden bahsetti, ben dinledim. Sıra bana geldiğinde içim ezilmiş gibi hissetmiştim. Benim onların anlattığı gibi güzel giden bir ilişkim hiç olmamıştı. Ben sadece platonik olarak bir çocuğa âşıktım. Birçok kızın etrafında pervane olabileceği biriydi. Ben onlar gibi değildim. Kim bilir kaç kız Can'a çıkma teklif etmiştir? Bu fikir bana aşırı uçuk geliyordu. Ben asla yapamam gibi geliyordu bana. Onunla telefonda konuşma fikri bile beni ürkütüyordu. Zaten şimdi konuşmuş olsam beni dinleyeceğini zannetmiyordum. Aklında Canan'a ait bir şey kalmadığında ona duygularımı açmak istiyordum.

"Eee Başak, sen anlat bakalım. Konuştuğun görüştüğün birileri var mı?" dedi İlayda.

Ben tam cevap vereceğim sırada Sıla benim yerime atılıp cevap verdi. "Sevgilisi yokmuş. Âşık olduğu biri var. Sen tanırsın, adı Mahmut Can'mış." dediğinde gözlerimi devirdim.

Nereden tanıyacaksa? Beni mi yiyorlar akıllarınca anlamıyorum ki.

Onun adını cümle içinde bile duymuş olmak beni heyecanlandırıyordu.
"Öyle." dedim. "Aynı okuldayız. Benden bir yaş büyük. Henüz ne hissettiğimi bilmiyor." diye ekledim.

"Çıkaramadım tam. Ankaralı mı? Bizim popüler çevreden olabilir mi?" dedi İlayda Sıla'ya dönerek.

Bizim popüler çevre mi? Hıh, götüm.

Kafamı iki yana sallayıp "Yok, Eskişehirli. Hakkında hemen hemen bilmediğim şey yok ama ne yapsam da bir türlü fark etmedi beni. Nerede hata yapıyorum ki?" dedim. Bendeki de akıl ya, samimiyetlerine güvenmiştim.

"Telefon numarası var mı sende?" dedi Sıla. Telefonuyla ne yaptığını da göstermiyordu.

"Yok. Sosyal medyada bile takip etmiyorum fazla." dedim.

"Tamam ben bulurum numarasını." dedi Sıla. Daha ben itiraz edene kadar Sıla telefonu hoparlöre almış, Can'ı aramıştı. Telefonu bana doğru uzattığında donup kalmıştım. Elim ayağım buz kesmişti heyecandan. Ben panik olunca o konuştu.

"Alo, merhaba Can, ben Sıla." dedi Sıla.

"Kimsin? Beni nereden tanıyorsun?" dedi. O sesi duymak yetmişti. Ne söylediğinin önemi yoktu. Hipnoz olmuş gibi ayağa kalkıp Sıla'nın yanına gittim. Sesini daha fazla duymak istiyordum. Benim için onu biraz oyaladı. Can'ın sesini duymak istediğimi Sıla iyi biliyordu. Hatta bu yüzden ona şöyle dedi: "Bir arkadaşım var yanımda. Senden çok hoşlanıyor."

Can "Öyle mi?" deyip alayla güldüğünde aklıma daha önce gördüğüm bir rüya geldi. Rüyamda Can'ın Volkan'la konuşurken ona "Elimi sallasam ellisi. Kaç tane kız peşimde koşuyor. O kızın canını yakacağım." dediği yer film şeridi gibi gözümün önünden geçti. Kim olduğumu bilse böyle alayla gülüyor olur muydu acaba diye düşündüm. 

SessizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin