Herkese merhaba, bir an önce bu kitabı final yapma düşüncesi kafamın içinde dönüp duruyor. Ben bölümleri aslında şu an önden yazıyorum, umarım bu kitapta kalemim körelmez çünkü özlediğim bir başka kitabım var.
:')
Özlediğimi bugün çok çok net anladım ancak şu an onu hiç düşünmüyorum, nedeni belli.
Her neyse...
Görevlerden sıkılmadığınızı umarak yeni bir bölüme başlayalım. Saati bırakıyoruz...
=>22:05
Keyifli okumalar dilerim.
⚖
Cümlelerin gücüne o kadar inanıyordum ki bir gün bu inanç beni vuracaktı, biliyordum. Bir cümle sizin idam ipinizi yakabilirdi ve siz kurtulabilirdiniz; aynı şekilde bir cümle idam ipinden önce sizin boynunuzu yakabilir ve iskemlede ip yanmadan can çekişerek ölebilirdiniz de.
Kelimelerin gücü bir kitaptan, diziden, oyunlardan ve anılardan fazlasıydı çünkü kitaplar, diziler, oyunlar ve anılar cümleler yokken bir hiçti. Gözlerinizi geçmişe, şimdiye ve geleceğe çevirdiğiniz an cümlelerle karşılacaktınız; bir işitme engellisi bile kafasının içinde cümlelerle yaşıyordu.
Emindim; bir cümlenin veya kelimenin gücünün insanlardan daha fazla olduğuna emindim ve bu biraz acıtıyordu çünkü insanlardan kurtulabiliyordum ama cümlelerden kurtulmamın imkanı yoktu.
Şimdi Agah'a bakarken söylediği cümle kafamın içinde yankılanıp duruyordu, mavileri bana çevrildiği an üzerimde yarattığı etkiyi fark etti ancak surat ifadem her nasılsa yalnızca tebessüm edip Ömer'e bakmaya başladı.
"Siz sevgili misiniz?" diye soran ince erkek sesi üzerimdeki uyuşukluğa koca bir kova soğuk su döktü ancak bu sanki daha kötü hissettirmişti. Sorduğu soru boğazıma takıldığı an öksürmeye başladım, Ömer'in bana dönen gözlerine kısaca bakıp cevap vermeden soruyu Agah'a bıraktım.
"Hayır," dedi Agah sakin bir sesle ama mavilerini üzerimde hissediyordum. Kapana kısılmış gibi ayağa kalkıp Ömer'e baktım, ardından hafifçe gülümseyerek kısaca onun saçlarını karıştırdım. Yeniden gülerek elimi yakalamaya çalıştı, bir adım geri çekilip, "Ben gidiyorum," diye mırıldandım. Ömer bir an bana üzüntüyle baksa da hemen sonra anlayışla başını salladı, buruk bir gülümsemeyle ona bakıp çıplak ayaklarımla bizimkilerin yanına yürümeye başladım. Ayaklarımın altı sızlıyordu fakat arkamda bıraktığım hayatın adaletsizliğini taşıyan çocuk ayaklarımın sızısından daha ağır bir yüktü omuzlarıma.
Çimlerin üzerine, Kaya'nın yanına oturup ortadaki poşetten kendime bir soğuk kahve seçtim. Diğerleri dürümleriyle uyumlu bir tat yakalamak için kola almıştı ve neyse ki kahve bana kalmıştı. Sokak lambalarıyla aydınlanan çevrede gözlerimi gezdirdim, Agah buraya doğru gelse de ona uzun süre bakmadan gözlerimi aydınlanamayan denize çevirdim. Karanlık bir çarşaf gibi görünüyordu, aklıma gelenle gözlerimi Balamir'e çevirip haince sırıttığımda bana yüzünü buruşturarak baktı. Hafif esen rüzgar benim sweetimi neredeyse kurutmuştu ama Balamir'in tamamı nemli kıyafetlerle donduğuna emindim. Yalnızca kıvırcık saçları neredeyse kurumuştu, elindeki çekirdeği çıtlayıp çöpünü poşetin üzerine koyuyordu.
"Beni karanlık sulara attın," dedi ürkütücü yapmaya çalıştığı bir sesle, Selinay sırıtarak elini Balamir'in omzuna koyarken sinsice gülümsedim ve başımı sallayarak onu onayladım. "Ödeşiriz İzgi," diyerek hain bir kahkaha attı, ardından gözleriyle yanıma yerleşen Agah'ı işaret etti. Bir an kalp atışlarım hızlandı ve gözlerimin irileştiğini hissettim, Selinay bize anlamazca bakarken Kaya'nın alayla güldüğünü göz ucuyla görmüştüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOPARILMIŞ TERAZİ
Teen FictionSaklandım. Geçmişimle karşı karşıyayım. Tırnak izleriyle kaplıyım. Kehribar gözlere kandım. Kehribar gözlerle kabusa kapıldım. Cenaze ağıtıyla uyandım. Duymak istemedim, dinledim. Susmak istemedim, kelimelere veda ettim. Saklanmaya çalıştım. G...