Herkese merhaba, hızlı giden atın boku seyrek düşer misali hızlı gidiyorum. Hadi bakalım...Saatleri bırakalım.
=>23:10
Keyifli okumalar dilerim.
⚖
Tek başına ayakta kalmanın zorluğunu ruhsal olarak kaldırsam da bedensel olarak unutmuştum. Bana kalırsa yalnızlığı kimsenin sırtlanamayacağını söyleyenler yalnızca bedenlerden bahsediyordu çünkü yalnızlığı sonuna kadar tatmış biri olarak inanılmaz yorgun hissediyordum. Yalnızlık ruhumun zehiriyken ben onu panzehir yapmıştım, şimdi ise işler biraz daha zordu çünkü dört gündür beni tanıyan tek bir kişiye rastlamamıştım.
Neyse ki son günümdeydim ve yeraltında yalnızca getir götür işleri yapıyordum.
Kötü kokulu bu cehennemden çıkarken neredeyse kafayı yiyecek durumdaydım, lanet nefes sesleri ve acı dolu inlemeler beynimi kaplamıştı. Etrafıma bakmamaya ne kadar özen gösterirsem göstereyim işkencelerin çoğunu görmüştüm. Asıl tuhaf olan ise çoğu zaman kişi kendi işkencesini kendi seçiyordu. Genellikle suda boğulmayı tercih etseler de hayattan tamamen vazgeçmiş bir kişinin halatta kendini astığını görmüştüm. Öyle ki adam kendisi yavaşça sandalyeye çıkmış, halatı bir kolye gibi boynuna geçirmiş ve ayağının altındaki desteği kendisi itmişti. Halat nefesini keserken bir an ona yardım etmek istemiştim fakat Su'yun bana kendimi aptalmışım gibi hissettiren bakışları yüzünden yalnızca arkamı dönüp gidebilmiştim.
O anı Ammar görseydi güzel bir bedel de oradan öderdim, çekip gittiğim için.
Çünkü şimdi'ye arkamı dönemezdim.
Asansör geldiğinde en sondaki acı dolu bağırışı duymamış gibi yaparak kendimi içeri attım, kalbim burada sıkışıyordu. Kan ve kusmuk kokusundan burnumun direği sızlıyordu, üstelik geçen sefer kustuğumda ne kadar çekinsem de burada kusmukların doğal olduğunu da fark etmiştim. İşkence gibi birkaçını temizlemiştim de...
Asansör üst kata çıkarken aynadan kendime baktım, zaten zayıflamış yüzüm iyice içe çökmüştü ve elmacık kemiklerim oldukça belirgin bir hale gelmişti. Dudaklarım sık sık kuruyordu çünkü fazla sıvı tüketmiyordum, daha fazla kilo vermek istemediğimdendi bu çabam. Ellerimse sürekli üşüyordu, özellikle yeraltına indiğim zaman. Dışarıdan bakıldığında görülmeyen bu yer bana Ammar’ın villasındaki alt katı hatırlatıyordu. Kirli ya da temiz, işkence yerleri her şekilde en berbat haliyle kalıyordu.
On üçüncü kata çıkıp cebimdeki şırıngayla önce Fırat denen adamın odasına girdim, her seferinde aynı şekilde yatıyor ve varlığımı görmezden geliyordu. Bende onu tabi... Adımlarımı yatağına doğru ilerletip önünde durdum ve eğilerek yaşlanmış elini sabitledim, genelde titrerdi fakat bu sefer titreme yoktu. Kaşlarımı çatarak adamın yüzüne baktım, yaklaşık elli yaşındaydı fakat yüzünde çok fazla iz vardı. Elleri soğuktu.
Gözlerim yüzünden kayıp yatak başlığına kayınca bir an yüz ifadem sarsıldı, yatağının başında kocaman kırmızı bir çarpı işareti vardı. Kendimi hızla geriye çekip gözlerimi irileştirerek adamın yüzüne baktım, kirpikleri titremiyordu. Anlamıyordum, ne olmuştu?
"Ölümü seçti," dedi ne ara geldiğini hissetmediğim Su, irkilerek ona döndüğümde ifadesiz gözlerle yataktaki yaşlı adama bakıyordu. Ben ona baktığımda hafif çekik gözlerini bana çevirdi ve, "Dün gece beyni iflas etti," diye mırıldandı. "Onu aldırtacaktım fakat erken gelmişsin, yeraltında işin bitti sanırım?" Tek kaşını kaldırıp yüzümü süzerken içeri hemşire gibi giyinmiş birkaç adam girdi, başka bir sedyeyi yanlarında sürüklemişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOPARILMIŞ TERAZİ
Teen FictionSaklandım. Geçmişimle karşı karşıyayım. Tırnak izleriyle kaplıyım. Kehribar gözlere kandım. Kehribar gözlerle kabusa kapıldım. Cenaze ağıtıyla uyandım. Duymak istemedim, dinledim. Susmak istemedim, kelimelere veda ettim. Saklanmaya çalıştım. G...