Herkese merhaba, ben önden önden yazıyorum ve bölümlerin uzunluğu deyip susuyorum... Evet aşırı aşırı uzun değil ama şu an çok seveni olmadığı için size uzun geliyor olabilir. Yoksa bana kalsa şunu on bin yapalım derim...
Saatleri bırakalım en iyisi.
=> 23:16
Keyifli okumalar dilerim.
⚖
Cehennem gibiydi. Daha önce cehenneme gitmemiştim fakat birisi bana burasının bir cehennem olduğunu söyleseydi inanırdım. Adının hakkını veriyordu.
Katlar üste çıktıkça koridorlardaki ışık azalıyor, asansör de buna uyum sağlıyordu. İnanılmaz sessizdi, çığlıklar ya da acı dolu bağırışlar yoktu. Korkutucu bir sessizlik ve karanlık hakimdi, herkes boynunu eğmiş gibiydi. On üçüncü katın ise ayrı bir karanlık olduğunu düşünmeden edemiyordum, odaların kapılarında numaralar asılıydı ve mavi ışıkla kapılar aydınlatılıyordu. Tavanda ise çok az ışık yayan beyaz lambalar vardı, sayıları uzun koridoru aydınlatmak için yeterli değildi. Yerdeki kırmızı parke üzerinde yürürken başımı eğdiğim an yansımamla karşılaşıyordum, bu da 'İstesen de kendinden kaçamazsın,' demenin bir başka yoluydu sanırım. Kanatlar'da olduğu gibi Yananlar'ın da belirli felsefe yönetimi vardı.
Su, kırk dördüncü numaralı kapının önünde durdu ve deri pantolonunun cebinden bir şırınga çıkartıp bana uzattı. Kaşlarımı çatarak şırıngayı elinden alırken, "Kolay birkaç görevden sonra seni bugün bırakacağım, yine de buyur," diyerek kapıyı açtı. "Sınırlarını görelim."
Dudaklarımı yalayıp ona kısaca baktıktan sonra odadan içeri girdim, bir yatak ve komodinden başka hiçbir şey yoktu içeride. Yapılı bir adam yatağın üzerinde uzanırken tek gözünü açıp kısaca bana baktı, ardından gözlerini tekrar sıkıca yumup sessiz kalmaya devam etti. Pekala, bu şırıngayı neresine yapacağımı sormam gerektiğini geç fark etmiştim...
Dudaklarımı yalayıp etrafta bir kağıt ya da açıklama tabelası aradım, elbette kimse benim kadar tecrübesiz değildi. Buraya birkaç kez merak ederek gelmiştim ve bir kez cezalandırılmıştım, o da yalnızca getir götür işleriyle sınırlı kalmıştı. Adama doğru yaklaşıp iğnenin ucunu açtım, ardından üzerine doğru eğilip iğneyi kolunun üst tarafına sapladım. Yüzünde tek bir kas oynamazken iğnenin içindeki sıvıyı koluna enjekte ettim, ardından birkaç saniye bekleyip iğneyi geriye doğru çektim.
Kolay olduğunu düşünerek geriye doğru çekilecekken birden iğneyi sapladığım yerin damarları irileşmeye başladı, ardından aynı hızla boğazıma kuvvetli iki el dolandı. Sakince uzanan adamın kıpkırmızı gözlerle bana yattığı yerden doğrulup saldırması ile kirpiklerimi kırpıştırdım, boğazımı çok fazla sıkıyordu. Kalbimin bile atmadığını hissediyordum, donup kalmıştım. Şokta olduğumdan dolayı nefes alamamayı umursamazken adamın gözlerinden yaşlar boşalmaya başladı, aynı saniyeler içinde dudaklarının arasından kan akarken korkuyla boğazımı sıkan bileklerini tuttum.
Nefes alamadığımı korkumu hissederek daha net fark ettiğimden dolayı dudaklarımı aralayıp durmasını söylemek istedim fakat araladığım dudakların arasında hissettiğim kan tadıyla birlikte ikinci bir şoku beynimin her bir hücresine kadar hissettim. Karşımdaki adam dudaklarımın arasına kendi dudaklarını yerleştirmiş ve hırıltılı nefesler alarak alt dudağımı diliyle sıkıca kavramıştı. Saniyeler geçerken bileklerini tutan ellerim kayarak iki yanıma düştü, şırınga da yeri boylamıştı ve karşımdaki adamın elleri gevşeyerek nefes almamı sağlamıştı. Kıpkırmızı olduğumu biliyordum fakat başka hiçbir şeyi düşünemiyordum, aklım tamamen durmuştu. Kalbimin hızlı ve telaşlı atışlarının aksine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOPARILMIŞ TERAZİ
Novela JuvenilSaklandım. Geçmişimle karşı karşıyayım. Tırnak izleriyle kaplıyım. Kehribar gözlere kandım. Kehribar gözlerle kabusa kapıldım. Cenaze ağıtıyla uyandım. Duymak istemedim, dinledim. Susmak istemedim, kelimelere veda ettim. Saklanmaya çalıştım. G...