bölüm 15, karanlığa iç dökme

37 37 8
                                    


Herkese merhaba. Günün yorgunluğuyla bölüm yazmaya geldim.

Saatleri bırakalım.

=> 23:35

Keyifli okumalar dilerim.

Hatalar yapmıştım fakat her seferinde hata yaptığım yerden iyileştirilmemiş, daha fazla yaralanmıştım.

Hatalar yapmıştım fakat her seferinde hatalarımı telafi etmek yerine bedeller ödemiştim.

Hatalar yapmıştım fakat her hatamla aynaya baktığımda, benden büyük bir başka hata görmemiştim.

Hatalar yapmıştım. Yerlere düşmüştüm, birinin kollarına sığınmıştım, huzurla uyumak istemiştim. Hataydı. Ve bedelim bir insanın ölüm vicdanını taşımak olacaktı. Her ne kadar ruhumda kötü bir insanın ölüsünü taşıyacak olsam da...

İyi birisi değildim. En azından yeterince iyi değildim. Hatalarım yüzünden birkaç kez masum insanın ölümüne sebep olmuştum, her seferinde biraz daha vicdan azabıyla yüklenmiş ve tam burada; bu sandalyede ruhumdan çok fazla parçayı kaybetmiştim.

Ammar karşımda kolları bağlı bir şekilde duruyordu, tavandan beyaz bir ışık sarkıyor ve her şey gibi yine beyaz olan masanın üzerindeki kanlı ellerimi aydınlatıyordu. Sandalyede başım hafiften eğik, tırnak izleriyle kaplanmış ellerimi izliyordum. Bu sefer ileri gitmiş ve eklemlerimin derisini duvara vurarak yırtmıştım.

"İçin rahatladı mı?" diye mırıldandım kısık ve hırıltılı bir sesle, odada bağırdığımı hatırlamasam da ağrıyan ses tellerimden bunu anlamak mümkündü.

"Benim içim boş, İzgi. Boş olan bir yerde acı olmayacağı gibi rahatlama da olmaz." Yutkunarak Ammar’a karşı başımı aşağı yukarı salladım, evet, içi boştu. Bomboş.

"Beynin rahatladı mı o halde?" diye sorduğumda dilini damağına birkaç kez vurdu, başımı kaldırıp onun onaylamaz gözlerine baktım.

"Soruları yanlış seçiyorsun. İçim de beynim de seninle bağlantılı değil İzgi. Sen benim vicdanıma açılan yolsun. Doğru soru, vicdanımın sesini kesip kesmediğiydi." Kaşlarını havaya kaldırıp hafifçe gülümsedi. "Sen sormadan söyleyeyim. Vicdanım sesini kesti çünkü hatanın üzerini çizdim."

"Neye vicdan duyuyorsun?" diyerek bir anda öfkeyle tısladım dişlerimin arasından. "Bana değil, onu anladık. Ama neye Ammar? Tamam, birine sığınamam. Yere düşememem. Görev yerini terk edemem. Görev sonrasını es geçemem. Tamam. Ama bunlar benden başka neye zarar veriyor? Ben bedel ödedim, evet ama kime bedel ödedim? Görev aksamadı-"

"Aksadı," diye sertçe kesti sözümü. "Agah ile yakınlaşmasaydın takip edilmezdiniz. Onunla yakınlaştığın için dikkati dağıldı, duyguları dikkatini dağıttı." Derin bir nefes verip farkında olmadan çattığı kaşlarını düzeltti. "Bedeli de kendi sonuçlarına ödedin. Kendine. Duygularına. Yine."

Başımı iki yana sallayarak güldüm, kaçıncı gelişimdi buraya? Kaç sefer daha canım yanmıştı, elimi kana bulamadan kaç tane can almıştım? Kaç sefer hatalarım yüzünden tekmelenmiştim?

"Hatalarımı telafi etmeme izin vermiyorsun," diyerek başımı eğdim ve ellerime baktım. Söylediği gibi, yine. Duygularıma yenik düşerek.

"Güzel İzgi..." diyerek bana doğru yaklaştı ve karşımdaki sandalyeye oturdu. "Hatalar telafi etme şansı düşünüldüğü için yapılır fakat bedel ödeyerek pişmanlıkla kapatılır. Bir cümleyi kurduktan sonra onu geri alma şansın kalmaz, telafi edemezsin ve yaşamın boyunca o cümlenin bedelini ödemeyi beklersin. Hatalar da böyledir. Bir hata yaptıktan sonra telafi etme şansın kalmadan bedel ödemeye başlarsın. Bu, cinayet işledikten sonraki ilk saniyelere tekabül eder çünkü tahmin edersin ki; en büyük vicdan azabı ilk saniyelerde katilini besler. Bedel kendini o zaman tanıtır ve sonra tarih gibi tekrardan karşına çıkar."

KOPARILMIŞ TERAZİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin