8

11 1 16
                                    

Karşımda kocaman bir karavan duruyordu. Ne diyeceğimi bilemez halde öylece kalakalmıştım. Elvis ise köşede ellerini cebine koymuş tepkimi bekliyordu.

"E-Elvis bu ne?" Bu nasıl soru salak görmüyor musun işte. Görüyordum ama yinede bir rüya olmaması için doğurulatmam gerekiyordu. Ona hayallerimden birini anlatmış ve şimdi o da bana bunu gerçekleştirmem için yardım mı ediyordu? Hangi tarafa düşüyoruz?

"Bana böyle bir hayalinden bahsetmiştin. Bana da senin yaşındaki halimi hatırlatmıştı. Ortak bir yönümüz olduğunu fark edince beraber gerçekleştirebileceğimizi düşündüm. Ne dersin?" Elleri ceplerinde biraz da utanmış duruyordu. Yavaşça yanına yaklaştım ve ona sıkıca boynuna sarıldım. O da kollarını belime sarmıştı.

"Her şeyi hallettim. Şu an tek yapmamız gereken karavana binmek." Yavaşça kollarından ayrıldım.

"Peki ya annem. Ona haber vermem gerek."

"Haberi var. Çoktan hallettik biz onu." Şaşırmıştım. Ama çok sürmedi. Yüzümde gülümsemeyle arkamı döndüm ve karavanın yan koltuğuna yöneldim. Kapıyı açıp binecekken kafamı uzattım ve seslendim.

"Durduğun yerden çalıştırmayı planlamıyorsun değil mi?" Yüzünde koca bir sırıtışla geldi ve direksiyona geçti.

"Üzerini değiştirmek isteyebilirsin. Kıyafetlerin arkada." Başımı salladım ve hemen bir çırpıda arkaya gidip üzerime bol bir tişört altına da beni yakmayacak bir şey giydim. Sonra şöyle bir etrafıma baktım. Minik bir ev gibiydi aynı. Rahat ve sade döşetilmişti. Etrafıma bakmayı bitirdim ve Elvis'i daha fazla bekletmemek için eski yerime geri döndüm.

Nereye gittiğimizi bilmiyordum. O biliyor gibiydi ama onunda bilmediğine emindim. Sırtımı kapıya yaslamış direksiyon başındaki Elvis'i izliyordum. Sokak lambalarının turuncu ışıkları yüzüne vuruyordu. Radyoda bir şarkı çalıyordu. Çalmaya başladı ilk saniyeden bu şarkının sanki bu geceyi, bizi anlattığını düşünmüştüm. Hayal etmiştim.

(Şarkı bu buraya tek tek anlamını yazmaya üşendim)

Hayatıma çok hızlı girmiş ve beni kendine çok çabuk bağlamıştı. Ama bundan pişman değildim. Hatta minnettardım. Bundan sadece iki üç ay önce babam annemi aldatmış, yakın arkadaşlarımla aram açılmıştı. Bir boşlukta sanardım kendimi. Yine o boşlukta olduğum günlerden birinde girmişti hayatıma. Elim boynumdaki kolyeye gitti. Tıpkı kolyelerimiz birbirini nasıl tamamlıyorsa o da beni böyle tamamlamıştı.

Cep telefonumu çıkardım ve onu araba kullanırken çektim. Daha sonra ben de kadraja girdim ve ikimizin bir fotoğrafını çektim. Sonra kamerayı arkaya çevirip karavanın içini çektim. Her şeyin fotoğrafını çekmek istiyordum.

Şarkılar değişti, yollar değişti, caddeler, sokaklar, evler her şey değişti. Artık bambaşka bir yerdeydik. Yaklaşık bir bir buçuk saattir yol alıyorduk. Elvis karavanı bir yere getirdi. Burada da bizimkiler gibi bir sürü karavan vardı. Bir yere park etti ve bana döndü.

"Yorgun musun?" Hayır anlamında kafamı salladım. "Güzel hadi gel." Beraber indik. Elvis kapıları kilitledi ve yanıma gelip elimi tuttu. Beraber yürümeye başladık. Beş dakika geçmemişti ki büyük bir caddeye çıktık. Etraf insan kaynıyordu. Caddenin iki yanı fenerlerle aydınlatılmış, neredeyse her yerdeki süsler etrafı renklendiriyordu. Geçtiğimiz yerlerde çeşitli sokak yemekleri satan yerler vardı. Bir yerlerden hareketli müzik sesi geliyordu.

Sokakta yavaş adımlarla ilerliyor ve etrafı izliyorduk. Arada duruyor bazı tezgahlarda satılan şeylere bakıyor, birkaç yiyecek deniyorduk. Desenli kına yapan bir yerde durmuş ve bir şeyler yaptırmıştık. Tezgahın birinde saçıma boncuklu örgülerden yaptırmıştık. Ben bunların hepsini yaparken Elvis yüzünde gülümsemeyle beni izliyordu.

Sokaklardan caddelerden geçtik. Her bir köşede onum fotoğrafını geçtim. Her bir köşede bir bir anı bıraktık. Yeri geldi sokak çalgıcıların çaldığı müziklerde beraber dans ettik.

Gezmekten yorulduktan sonra tenha bir yere geçip bir banka oturduk. Yaklaşık 2-2,5 saattir durmadan yürüyorduk. Neredeyse tüm caddeyi gezmiştik. Elimde bir pamuk şeker öylece Elvis'in yanımda oturuyordum. Daha sonra Elvis cebinden sigarasını çıkardı ve yavaşça dudaklarına yerleştirdi. Paketini cebine sokup başka bir şey daha çıkardı cebinden. Ne olduğuna bakmamıştım. Ta ki suratıma çevirene kadar. Bir kamera. Önce beni çekti. Sonra kendini.

"Ne ara aldın bunu?" şaşkınlıkla sormuştum. Sürekli beraberdik ve ben yanında hiç görmemiştim.

"Şu kınayı yaptırdığımız yerin hemen yanında bir yer vardı. Oradan." Sonra kamerayı tekrar yüzüne çevirip tekrar birkav fotoğrafımı daha çekti. Hızla yüzümü kapatıp elinden kamerayı aldım. Bu sefer de ben onu çekmeye başladım. Kamera bakıyor ve o içten sıcak gülüşlerini gönderiyordu kameraya. Oturduğumuz yerden bir sürü saçma fotoğraf çekinmiştik. En sonda kendimi durdurup kameranın alanı bitmesin diye kamerayı kapattım. Ve fotoğraflara bakmaya başladım.

 Ve fotoğraflara bakmaya başladım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

(İşte böyle birkaç resim falan. Resimlerde arka planda gece olduğunu hayal edin. Birde kendinizle birkaç foto hayal edebilirsiniz.)

Bir süre orada oturup dinlendik. Çeşitli konularda sohbet ettik. Birbirimize çocukluğumuzdan, geçmiş okul hayatımızdan söz ettik. Artık ilimizde esnemeye başladığımızda gitmeye karar verdik. Başta biraz üşenmiştim o kadar yolu gitmeye. Hatta Elvis çoktan kalkmış olmasına rağmen kalkmamış ve oturmuştum. Kalkacak gücü kendimde bulamıyordum. Birkaç adım sonra Elvis yanında olmadığımı fark edince arkasını dönmüş ve gülerek yanıma gelip elimi tutarak beni kaldırmıştı.

Gecenin ilerleyen saatlerinde sokaklarda baştaki kadar çok kişi yoktu. Gezdiğimizden daha kısa bir sürede karavana ulaşmıştık. Karavan geniş olduğu için neredeyse her şeye yetecek alan vardı. Bir kenarda geniş beyaz bir koltuk, arka tarafta bir yatak, katlanılabilir masa -şu an kapalı ve duvara asılıydı-, hemen girişin solunda kalan bir duşakabin ve onun yanında orta boylarda bir dolap. Size böyle anlattığımda iç boğucu ve dar gelebilir. Ama aksine içerisi ferah ve genişti. Elvis ilerledi ve beyaz koltuğun alttaki ipini çekip koltuğu genişletti. Dolabın en alt çekmecesinden bir çarşaf ve yastık çıkardı.

"Sormadım ama eğer istersen dışarıda da yatabilirim. Hava gayet güzel."

"Hayır hayır sorun değil." Peki o zaman tarzında kafasını salladı ve çekmecenin altından ince bir pike çıkardı. Bense ilerleyip yatağa oturmuş ve onu izliyordum. Kendine dolaptan birkaç kıyafet alıp kabin  tarzı bir yere ilerledi. Bense kendimi yatağın üzerine bıraktım. Kolumu kıpırdatacak gücüm yoktu. Beş dakika sonra o kabin tarzi yerin kapısının açıldığını duydum. Gözlerim kapalıydı. Ve uyumak üzereydim. Son hissettiğim üzerime bir şey örtüldüğüydü.

..

Bölüm pek güzel olmayabilir. Hiç bir şey yazasım yoktu ama bölümsüz de bırakmak istemedim. Hatalarım varsa kusura bakmayın.

05.05.2021

kiss me hard before you go| Marilyn&ElvisHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin