BÖLÜM 1

129 9 4
                                    

Bu kitaba başlarken ön yargılarınızı bir kenara bıraktığınızı umuyorum. Kitap çok okunabilir, hiç okunmayadabilir ama ben her şeyden önce acılarımla yeşerttiğim bu karakteri, kitabın sonuna kadar devam ettirmeyi diliyorum. Umarım yolun sonunda kocaman bir aile olarak bitiririz bu hikayeyi.. İyi okumalar.

Merhaba, ben Güneş Boran. Lise son sınıf öğrencisi, bütün günü ders çalışarak geçen sıradan bir öğrenciyim.

Bugün okulun ilk günü. 'Okulu ne kadar da özlemişim' 'iyi ki okullar açılmış' gibi cümleler kullanmayacağım. Okul hayatım bana hep zindan oldu çünkü. Arkadaş demeye bin şahit isteyeceğim insanlarla bütün gün aynı yerde olmak, daha da kötüsü benden nefret eden, görmezden gelen insanlarla dolu dolu 3 sene geçirmek benim için çok zordu. Yapım gereği çok konuşmaz, genelde insanlarla tanışmazdım. Ama yine de lise yıllarımı bir hayalet gibi geçireceğimi de hiç tahmin etmezdim doğrusu. Çocukluk arkadaşım olan Buğra'yı görmemle ona doğru ilerledim. Hayatın bana güldüğü sayılı olay varsa kesinlikle bunlardan biri de beni  Buğra'yla tanıştırmış olmasıydı. Ona şüphesiz güvenir, bana yanlış yapmayacağını bilirdim. Benim sessizliğimi fırsat bilip üzerime gelen insanlara karşı küçüklüğümden beri beni hep korurdu.
"Günaydın" diyip sarılmamla bana yüzünden hiç eksik olmayan gülücüklerinden yollayıp "Günaydın kuzucum" demişti. Daha sonra biraz okul hakkında konuşup ders saati geldiği için sınıflarımıza dağıldık. Hocanın sınıfa gelip 'Günaydın çocuklar, bu son seneniz kaybedecek vaktiniz yok çıkarın kitapları!" demesiyle sınıftan " hocam okulun ilk günü ders mi işlenir yaa" nidaları çoktan yükselmişti bile.

Sonunda okulun ilk günü bitmiş okuldan çıkmaya başlamıştık. Eve doğru yürümeye başladım. Okul ile evim arasında fazla bir mesafe olmadığından yürüyerek gidip gelmeyi tercih ediyordum. Kulaklıklarımı çantamdan çıkararak, sevdiğim şarkılardan  birini açtım ve eve doğru yürümeye başladım. Müzik dinlemek hobiden çok bir ihtiyaçtı benim için. Ruhumu ancak bu şekilde dinlendirebiliyordum. Dinlemek kadar söylemeyi de severdim. Buğra'nın dediğine göre sesim bir çok sanatçıdan daha güzel. Tamam yeteneğim var, şarkı söyleyebiliyorum ama sadece yalnızken. Küçükken hep gitar çalıp şarkı söylemek isterdim. Tabi bir hayal olarak kaldı benim için. Babamın 'millete şarkı söyleyip ne yapacaksın, otur oturduğun yerde, kız dediğin şarkı mı söylermiş...' sözleriyle çok küçük yaşta bu hayalimi kalbimin en derinlerine gömmüştüm.

Babası tarafından el üstünde tutulan, babasının biricik kızı olamadım hiçbir zaman. Hayatın tüm zorluklarını çok küçük yaşta görmüş, küçük yaşımda büyümek zorunda kalmıştım. Çocukluğumu dolu dolu yaşayamadım değil, ben hayatımda hiç çocuk olmamıştım. O zamanlar ağır gelmiyordu bu durum. Lakin büyüdükçe bir şeylerin farkına daha çok varmış, parkta oynamam gereken zamanlarımı annemle ev işlerine giderek harcadığım için hayata bir kez daha küfür etmiştim. Sahi daha farklı olamaz mıydı hayatlarımız? İyi bir babaya, bir yanlış yaptığımız zaman ne karşımızda ne arkamızda değil de tam yanımızda duracak bir anneye sahip olamaz mıydık? Sanırım hepimiz bu kadar şanslı değiliz, ama umarım siz benim sahip olamadıklarıma sahip olacak kadar şanslısınızdır. Düştüğünüz de 'nasıl düştüysen öyle kalk' diyen değil de 'gel kızım, tut elimi' diyen bir ebeveyne sahipsinizdir.

Kulağımdaki müziğe eşlik ederken eve yaklaşmıştım. Balkondan gördüğüm kadarıyla annem yine temizlik yapıyordu. Tam bir temizlik hastası! Mutlu da olsa, üzgün de olsa kendini temizlikle ifade ediyordu. Yavaşça zile bastım ve annemin kapıyı açmasıyla içeri girdim.
"Güneeeeş ellerini yıkamadan bir yere dokunma sakın" diye bağırmasıyla dediğini yapıp ellerimi yıkamak için banyoya doğru ilerledim. Ellerimi yıkadıktan sonra üstümü değiştirmek için odama geçtim.

Annemle mükemmel bir anne-kız ilişkimiz yoktu. Hiçbir zaman olmamıştı. Hayatım boyunca bana isteklerini yaptırmaya çalışmış, okuduğum bölüme bile müdahale etmeye kalkışmıştı. Okuduğum bölüm benim kaderimi belirleyecekti. Kaderimi kimsenin eline bırakamazdım ve kendi istediğimi yapıp sayısal bölümü seçmiştim. Annemlere sorsan sözel seçip ilahiyat okumamı istiyorlardı. Onlara kalsa bu yaşıma kadar çoktan beni kara çarşafın içine sokup, evlendirmişlerdi. Dedem hastane odasında yaşam savaşı verirken babama "benim torunum okuyacak yoksa hakkımı helal etmem" demişti de babam öyle izin vermişti okumama. Ben dedem gibi kanserden başkaları da ölmesin, başkalarının da sevdikleri hayata veda etmesin, insanlara umut olayım diye sayısal okuyup tıp fakültesine gitmek istiyordum. Sayısalım iyiydi bu yüzden derslerimde çok sıkıntı çekmiyordum. Anlamadığım yerler olunca da ya hocalar tekrar ediyordu ya da Buğra boş zamanlarında yardım ediyordu. O da benim gibi sayısal okuyup, benim aksime hukuk fakültesine girmek istiyordu. Ablasına yapılan saldırıdan sonra başkaları da zarar görmesin, zarar veren şerefsizlerde dışarıda elini kolunu sallaya sallaya gezmesin diye avukat olacaktı. Umuyorum ki ikimizde gelecekte isteğimiz yerlerde olacaktık.

Güneş Boran'ın ailesi görüp görebileceğiniz en katı ailelerden biri. Erkek çocuk sevdası olan bir baba ve çocuk istemeyen bir anne.. İkisi tarafından sevilmeyen bir çocuk. Ben daha doğmadan belirlenmiş kaderim bu yüzden yapabilecek bir şeyim yok. Ailemi değiştiremem. Ama son sınıf öğrencisi, üniversite sınavına hazırlanan bir genç kız olarak hayatımın bundan sonraki kısmını güzelleştirmek, hayatımı baştan kurmak tamamen benim elimde. Sırf bu yüzden ders çalışıyor, sırf bu yüzden gece-gündüz ayırt etmeden test çözüyorum. Sırf yaşadığım bu şehirden, tüm acılarıma şahit olan Ordu'dan gitmek için her şeyimi feda etmeye hazırım.

İnanıyorum ki istedikten sonra başaramayacağım hiç bir şey yok, sizde başarabilirsiniz. Şu an yaşadığınız hayatı değiştiremezsiniz belki ama ilerde kendinize istediğiniz hayatı kurabilirsiniz. Umarım giriş kısmını beğenip kütüphanenize eklersiniz ve bundan sonra ki bölümleri hep beraber heyecanla okuruz! Güzel kalplerinizden öpüyorum, mutlu kalın!!

HASTALIKLI AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin