chapter eight

233 27 179
                                    

(Bölüm şarkısı: Queen/Radio Ga Ga)

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

(Bölüm şarkısı: Queen/Radio Ga Ga)

Etrafı güzel malikaneler ve köşklerden geçilmeyen Wilthshire, derin bir uykudaydı. Saat dördü çeyrek geçiyordu. İpek örtülerle bezeli yatağının içinde Agatha dimdik oturuyordu, ne uykusu vardı ne de bir şey. Zihni dopdoluydu. Kalbine henüz nereye yerleşeceğini—dahası orada ne yapacağını bilmeyen, bir endişe peyda olmuştu. Evan'ın patlattığı kaçış planını duyduğundan beridir gözünü kırptığı yoktu. Midesi sürekli bulanıyor, hasta hissediyordu. Hani aylarca uyusa ve her şey bittiğinde uyansa daha mutlu olacaktı. Başucundaki beyaz tavuskuşu tüyünden yelpazesinin nazlı nazlı sallanarak etrafa hoş kokular yayması bile rahatlatmıyordu artık. İpek ve mücevherlerle kaplı hayatı sanki biraz uzaktan bakıyordu ona.

Ertesi akşam Evan'ın tüm ısrarlarına rağmen Agatha geceyi onunla geçirmek istemedi, doğrusu kalmasını da istemişti. Birinin ona bu çöküşünde destek olması, dikkatini dağıtması gerekiyordu. Hoş, Evan daha çok köstek olma konusundaki ustalıklarıyla bilinirdi ya, Agatha sadece varlığına bile razıydı. Muhtemelen odasına geçtiklerinde biraz daha kollarında ağlayacak, kaderine küfredip bir şeyleri kırıp devirdikten sonra sevişeceklerdi. Fakat sırf kendini kapana kısılmış gibi hissettiği için Evan'ın, duygusal boşluğundan faydalanmasına izin vermeyi de kendine yediremedi. Yine de biraz gevşemeye olan ihtiyacı muhtemelen bu stresine fayda sağlayacaktı, çünkü Evan kapıdan çıktığı an da buna pişman oldu. Doğru düşünemeyip yanlış kararlar aldığı bir geceydi. Ne Narcissa ne de Lucius'a 'iyi geceler' dilemeden odasına çekildi ve ertesi sabaha kadar da oradan çıkmadı.

Kahvaltıyı ve Meary'nin ısrarla eline kişnişli francala sıkıştırmasını çeviklikle pas geçip Büro'ya giderken düşünüyordu; Bir anda her şeyin böylesine hızlı sarpa sarmasının ardındaki mantığı bulmak için beynini var gücüyle çalıştırdı. Kendisi mi sebep olmuştu ya da bilinçsizce ödün mü vermişti? Kişisel zevkleri ve zaaflarına fazla yüz vermişti belki de? Büyükbabası fazla tamahkar olduğunu, nefsini köreltmesi gerektiğini söylerdi. Ödün verdiği şeyleri kişisel zevkleri ve zaafları uğruna feda edebileceği anları düşünürken King's Road'dan aşağı doğru yavaş ve tembel adımlarla yürüyordu. Acelesi yoktu, saat erken sayılmazdı ama ilk defa yetişmek için çaba göstermek istemedi. Yürümek, düşünebilmek için en güzel eylemdi. Kaldırım taşlarında ayakkabılarının topukları her tıkırdadığında bir başka düşünce peyda ediyordu. Hava hoştu, ama enseyi yakan güneş zirveye tırmanıyordu. Dokuza doğru alnındaki saçları terleyecek, burnunun üstündeki çilleri iyiye kızarıp ortaya çıkmaya başlayacaktı.

Keyfe ve güzele olan düşkünlüğü kesinlikle Black kanından gelecek değildi, bu bariz Lestrange yanıydı ve en çok bu yönleriyle bilinirlerdi. Agatha kimilerine göre kolluk kuvvet memuru yerine bir politikacı olarak daha iyi işler çıkarabilirdi. Güzel ve etkili konuşurdu. Yalan söylerken yüzü asla kızarmaz, kekelemezdi. Büro da bu becerilerini kullanma konusunda da daima hevesli olurdu. Akademi günlerinde bu yönüyle çoğu kişinin arasından kolaylıkla sıyrılabilmişti. Dikkati celbedilenlerden biri de Bakan'ın ta kendisiydi. Cornelius Fudge'ın 'gözünü kapattığın sürece huzurlusundur' olarak özetlenen siyasi görüşlerini desteklemediği halde Fudge'ın onu kendi siyaset sahnelerinde reklam yüzü olarak kullanmasına ses etmez, Kingsley de bunu desteklerdi. İlginin ve takdirin nereden ve kimden geldiğini umursadığı yoktu nasılsa. Bu kesinlikle bir Lestrange'a yaraşır bir meziyetti. Ama onlar görmezden gelmeyi bir sanat formuna çevirmeyi daha iyi bilirlerdi.

I May Destroy YouHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin