chapter one

375 43 72
                                    

(Bölüm şarkısı: Blondie/Call me)

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

(Bölüm şarkısı: Blondie/Call me)

Grimmauld 12 Numara'da kısmen sakin, Sirius için ise diğer pazar günleri nasıl geçiyorsa öteki pazar günlerinden hiçte farklı olmayan sıradan bir pazar akşamıydı. Şurada bir senedir evi Yoldaşlık'ın karargah olarak kullanılması için tekrar açmıştı. Üye olarak ev sahipliğinden öte geçmeyen bir rol oynadığı yoktu fakat son üç senesini bir kaçak olarak geçirdiği düşünüldüğünde bir ev ortamına ve içinde tanıdıkların olduğu kalabalığa—normalmiş gibi hissetmeye olan açlığını, az da olsa bastırabiliyordu. On altı yaşındayken tek gayesi bir an evvel ailesinden ve hiçbir zaman yuva diyemediği bu şer dolu bina kalıntısından kurtulmakken tilkinin dönüp dolaşacağı yer yine kürkçü dükkanı misali tekrar buraya dönmüş olmak en basit tabiriyle hayatın korkunç bir cilvesiydi. Ya da tanrıların gerçekten akıl almaz bir espri anlayışları vardı.

Sirius'un hayatının ona sunulmuş bu ikinci şansıyla açıkçası tam olarak ne yapacağını bildiği söylenemezdi. 1981'de Azkaban'a girdiğinde 21 yaşındaydı, hayat ve zamanın onun için donup kaldığı sonsuz bir girdabın içine atılmıştı. Ne ölebiliyor, ne yaşayabiliyor ne de yeni hatıralar yaratabiliyordu. Dışarı çıktığında artık daha hızlı ilerleyen, daha umursamaz ve küstahça bir terkedilişin acısını çıkarırcasına Sirius'u tamamen unutmuş bir dünya onu bekliyordu. Bedeni artık 33 yaşında, yetişkin hayatının tam ortasındaydı. Fakat zihni, hala toy duyguları, düşünceleri ve gelişmeye fırsat bulamamış fikirleri hala 1981 senesinde takılı kalmış yirmilerinin başındaki çocuğun ruhuna musallattı. Hayat deneyimi nereden bakarsa baksın on sekiz  yaşındaki bir çocuğunkinden daha fazla değildi. Mahkum hayatında çok fazla acı çekmiş, en yakınının bile hayal edemediği korkunç kabusların pençesinde azar azar ama yavaş yavaş tüm umutları tükenmeye yüz tutmuştu. Fakat bir insan olarak sosyal becerileri öyle paslanmıştı ki, en son karşı cinsle iletişime geçtiğinde hala Hogwarts'ta haytanın tekiydi. Herhalde şimdi bir kadınla baş başa kalsaydı en iyi ihtimalle dilinin tutulmasını dilerdi, çünkü flörtleşmek için gerekli olan cesareti uzun zaman önce yitirmişti. Belki Black olmanın verdiği mağrur kibiri sayesinde kendini utanç verici durumlardan kurtarabilirdi, ama elinden daha fazlası gelse bile karşı tarafın inisiyatifine sığınmak da başka bir çözüm yoluydu. Neyse ki, Sirius hala kadınların ikinci kez dönüp bakacağı bir erkekti. Tabii, şu an en sıhhatli olduğu dönemlerde değildi. Zihni de henüz 90'ların yozlaşmışlığına hazır değildi belli ki, sürekli değişken ruh hali onu olduğundan daha yorgun ya da daha sinirli yapıyordu. Bu hallerinden nefret ediyordu.

Pazar akşamı yapılan toplantıda Sirius ona tanınmış bu ikinci şansla neler yapabileceğini bir kadeh dolusu içki eşliğinde düşünüyordu. Alkolü biraz azaltabilirim belki, diye geçirdi içinden. Aynı anda sigarasından bir nefes aldı ve sigarasına bakakaldı. Ciğerlerine de bu kötülüğü yapmamak iyi bir başlangıç olabilirdi, ama bunu sonra da düşünürdü. Acelesi yoktu nasılsa. Ev hapisindeyken Kreacher ile evli çiftler gibi kavga etmekten başka yapacak daha iyi bir işi olmadığı için can sıkıntısından iki parmağı arasında neredeyse kendi bilinci dışında sürekli bir sigara var oluyor ve dudakları arasına ulaşıp ciğerlerine dumanı çekiyordu. Ama iyi bir dikkat dağıtma aracı olduğu kesindi. Nasılsa Yoldaşlık'ın faaliyetlerinde kimsenin ondan bir şey istediği yoktu. Şu zamana dek ilginç bir gelişme yaşandığını da görmemişti. O sebeple sigaralıktan bir dal daha alıp dudaklarının arasına yerleştirdi.

I May Destroy YouHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin