(jisung)
Gözlerimi açtığım anda sarayın diğer odalarından gelen sesleri duymamla yüzümü buruşturdum. Ses o kadar yüksekti ki, sanki o sesler şu anda bulunduğum odadan geliyordu.
Gürültü, yüksek sesli olan şeylere adla tahammülüm yoktu. Kendimi bildim bileli hep rahatsız olmuştum. Ve ne zaman yüksek ses duysam başıma bir ağrı sağlanıyordu. Şu anda saplandığı gibi.
Biraz daha tavanla bakıştıktan sonra yavaşça doğruldum ve yataktan kalktım. Odamdaki lavaboya doğru adımlarımı yönelttim. Üzerimdeki fazlalıklardan kurtuldum ve kendimi sıcak suyun altına attım. Sıcak su her zaman iyi gelirdi.
Çok fazla oyalanmadan duştan çıktım ve terzime yeni diktirdiğim kıyafetlerimi özenle giydim. El yapımı olan herşeye çok özen vermişimdir. Sanki dikkatli bir şekilde giymesem yırtılacakmış gibi hissediyordum. Böyle bir şeyin başıma gelmesini asla istemezdim. Eğer öyle bir şey olursa terzimin yüzüne bakamazdım. Sanki kıyafetlerimden birini yanlışlıkla yırtarsam terziye hakaret etmiş, onun emeklerini hiçe saymış gibi hissederdim. Bu yüzden her zaman çok dikkatli bir şekilde giyerim.
Terzim benim çocukluk arkadaşım Changbin. Kendisini hep çok sevmişimdir. Kısa boyluydu fakat benden kat ve kat daha güçlüydü. Changbin hayatımda gördüğüm en doğrucu insandı. En çok da bu huyunu çok seviyordum. Mesela insanlar yakın arkadaşları olumsuz birşey söyleyince, kendisinin yaptığı bir şeyi doğru bulmadığını söylediğinde ona 'kötü bir arkadaş' gözüyle bakıyor. Beni asla savunmuyor, oysaki ben onun en yakın arkadaşıyım! diyorlar. Bir laf vardır. Dost acı söyler. Changbin öyleydi. O yüzden ona olan güvenim tamdı.
Kıyafetlerimi giydikten sonra aynamın karşısına geçip biraz makyaj yaptım ve saçlarımı özenle taradım.
Kapıyı açtığımda gelen sesler daha da yükselmişti. Yavaş yavaş sinirlendiğimi hissediyordum. Herkes sarayda benim yüksek sesten hoşlanmadığımı biliyordu. Kesin Kral'ın bir parmağı vardı bu işte.
Kapıyı açtığımda kapının iki tarafında bulunan korumalar selam vermişti. Her ne kadar korumaların yorulmasını istemesemde Kral ve Kraliçe yüzünden kapının başında bekliyorlardı. Bende onlara selam verdim ve merakla sorumu yönelttim. "Bu kadar gürültü olan şeyin ne olduğunu biliyor musunuz?" Korumalarımdan biri olan Chaeryeong "Efendim, galiba sizin özel korumanız olmak isteyen biri var. Paraya ihtiyacı olduğunu ve bu işi istediğini Sayın Ana Kraliçe'ye iletiyor. Fakat Sayın Kral buna karşı çıkınca olaylar pekte düzgün ilerlemedi." dediğimde anlar gibi mırıldanmıştım. "Ah, peki. Gidip şu olaya el atmam lazım. Sizde burada beklemeyin, nasıl olsa hepsi içeride." diyip gülümsemiştim. Aynı karşılığı Chaeryeong ve Yeji'den de aldığımda gülümsemem büyümüştü.
Eski özel korumamı düşman olduğumuz Lee Krallığı öldürmüştü. O günden beri insanlara bir şey olmasını istemediğim için özel korumam yoktu. Ve durup dururken birden birisi benim özel korumam olmak istiyordu. Lee Krallığı'ndan şüphelenmedim desem yalan olurdu.
Onlarla aramızda nedenini bilmediğim bir şekilde düşmanlık vardı. Kral'a her ne kadar bu konuyu bana anlatması için dil döksemde anlatmamıştı. Devlet sırrı gibi saklıyordu.
Bunları düşünmeyi sonraya erteleyerek yavaş adımlarla Sarayda Ana Kraliçe'nin bulunduğu odanın önüne geldim. Korumaların selamına karşılık verdikten sonra kapıyı benim yerime tıklatmışlardı. "Ana Kraliçe'm, Veliaht Prens Han Jisung sizinle görüşmek istiyor." "Gelsin!" Ana Kraliçe'nin ince ve çatlak sesini duymamla yüzümü buruşturdum. Korumalar kapıyı açtığında ise ağır adımlarla odaya girdim.
"Günaydın Ana Kraliçe'm. Bugün nasılsınız?"
"Hiç iyi değilim Veliaht Prens Han Jisung. Şu adam senin özel koruman olmak istiyor. Senin istemediğini bildiğim için ona bunun olmayacağını belirttim fakat o iğrenç mahluk bana kafa tuttu! Saygısız!" Bir yandan eliyle özel korumam olmak isteyen kişiyi gösteriyordu. Başı eğik olduğu için onu daha görememiştim. İtiraf etmek gerekirse merak ediyordum.
"Ah, Ana Kraliçe'm, ben onunla konuşurum. Ayrıca onun adına sizden özür dilerim. Lütfen özrümü kabul edin."
"Veliaht Prens Han Jisung! Konuşup zaman harcamayı kes! Götür hemen onu buradan, bir daha görmek istemiyorum. Derhal!"
"Başüstüne efendim!"
O adamı tutan korumalara döndüm. "Onu odama götürün." "Başüstüne Veliaht Prens Jisung!" Onlar odadan çıkarken Ana Kraliçe ise bağırmakla yetiniyordu. "O senden kademe olarak çok yüksek! NASIL ONA SADECE ADI İLE SESLENİRSİN, SAYGISIZ?!" Galiba Ana Kraliçe'nin bugün herkese saygısız deme günüydü.
"Önemi yok Ana Kraliçe'm. Ben gereği neyse onu uygulayacağım. Söz veriyorum."
"Umarım yine yumuşak davranmazsın Veliaht Prens Han Jisung!"
Gülerek, "Hayır efendim. Şimdi izninizle odama gideceğim." dediğimde Ana Kraliçe ters ters bakmıştı. "Gidebilirsin." Derince nefes aldım ve odadan çıktım. Adımlarımı hızlıca odama yönelttim. Korumalar hâlâ onu sıkıca tutup yere diz çöktürmüşlerdi.
"Siz artık gidebilirsiniz." dediğimde selam verdikten sonra gitmişlerdi.
Yavaşça ayaklarımın önünde diz çoken ve elleri bağlı olan adama doğru yaklaştım. Ellerini çözmemle iplerin bileğini kestiğini görmüştüm. Hızlıca çekmecemi açtım ve merhem aldım. Sarayın doktoru özel olarak yapmıştı. Her şeye iyi geliyordu.
"Bunu sürerken birazcık yanabilir, o yüzden şimdiden özür dilerim." Sözümü bitirdiğim anda merhemi sürmüştüm ve o acıyla inlemişti. Bir yandan merhemi sürüyordum diğer yandan da bileklerinde oluşan kesiklerin daha fazla yanmaması için nefesimi üflüyordum. Kısa bir süreden sonra işim bittiğinde merhemi masaya bıraktım ve onu ayağa kaldırdım.
Ayağa kaldırdığımda elimi çenesine attım ve bana bakmasını sağladım. Gerçekten.. o kadar güzeldi ki.. Yeryüzünde böyle birinin olduğunu bilmiyordum. Ben ona hayran hayran bakarken o da utanmış olacak ki yanakları kızarmaya başlamıştı. Gülümsedim.
Onu yatağıma oturturken "Artık adını öğrenmem gerekiyor sanırım?" demiştim.
"İ-ismim Lee Know." Lee? "Daha önce Lee Krallığı'na hizmet etmiş miydin?" Bu soruyu kaşlarım çatıkken sormam onu korkutmuş olmalıydı, titremeye başlamıştı. "Sakin ol, sordum sadece. Merak etme sana bir şey yapmayacağım.""H-hayır Veliaht Prens Han Jisung. Daha önce kimseye hizmet etmedim."
"Öncelikle bana Veliaht Prens Han Jisung diye seslenme. Prens'im demen yeterli. Ve neden benim özel korumam olmak istiyorsun? Az çok benim yıllardır özel korumam olmadığını biliyor olman lazım?"
"Evet biliyorum Prens'im. Ailem yok ve paraya ihtiyacım var. Halk bana hiçbir iş vermedi. Bende mecburen buraya geldim. Ama size yalvarıyorum sizin özel korumanız olayım! En ufak bir yanlışımda beni azad edebilirsiniz!" Bu cümleleri ayağıma kapanarak söylemesi ile gözlerim şokla açılmıştı.
"Hey, kalk yerden. Tamam, özel korumam olabilirsin. Nasıl olsa çok paraya ihtiyacın varmış." Dediğimde boynuma atlamıştı. Galiba çok mutlu olmuştu.
Aradan çok zaman geçmeden yaptığı hatanın farkına varmış olacak ki hemen benden ayrıldı ve önümde eğildi. "Ş-şey ben özür dilerim Prens'im! Bir an boş bulundum. Bir daha olmayacak!" dediğinde gülümsedim.
"Tamam tamam. Benim odamın karşısı boş. Orada olan hizmetkârlara söyle, odanı hazırlatsınlar."
༆
geldim bakalım değişik bir fic ile🏃🏻♀️
eski zaman ile ilgili şeyleri hep çok sevmişimdir. sonra da dedim ki neden bir eski zaman fici yazmayayım???
umarım keyifle okumuşsunuzdur 💃🏻
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kingdom of Han, minsung
Fanfiction"Önemi yok, bunlar için üzülme. Siyah gülün anlamını biliyor muydun, Lee Know?" Minho, Jisung'a bakıp gülümsemişti. İkiside aynı anda konuştular. "Siyah güller ölümü ve imkânsız aşkı temsil eder." Tabi ikiside bu cümleyi söylerken, kendi aşklarının...