(minho)
Sabah uyandığımda Jisung'un kolları arasındaydım. Hayatımda en sevdiğim aktivite bu olabilirdi. Tek sıkıntı şu an biri kapıyı çalarsa kapıyı açamazdık. Açsak bile çok yanlış anlaşılırdık.
Bunları düşünmeyi sonraya erteleyerek uyuyan Jisung'u izlemeye başladım. O çok yakışıklıydı. Nazik ve samimiydi. Dün benim ilkim olduğumu bildiği için yavaş olmaya ve canımı acıtmamaya çalışması ona yeniden aşık olmam için yeterdi bile.
Fakat, ne kadar yavaş olsa da sabah uyandığımda kalçamda bir ağrının olacağının farkındaydık.
Tombul yanaklarını öpmek istesem de uyanmasından korktuğum için bu eylemi harekete dökmemiştim. Yavaşça -onu uyandırmamaya çalışarak- yataktan kalktım ve onun üzerini örtü ile örttüm.
Kendimi hızlıca sıcak suyun altına attım. Vücudumun şimdiden rahatlamaya başladığını hissediyordum. Ben sıcak suyun altında kendimi temizlerken birden kapı açıldı ve yanıma harika gülümsemesi ile Jisung geldi.
Bana sarılırken konuşmuştu. "Günaydın bebeğim." dediğinde gülümsedim. "Sana da günaydın meleğim." dediğimde dudaklarına küçük bir öpücük kondurdum ve geri çekildim.
"Kalçan.. ağrıyor mu?"
"Birazcık. Ne kadar yavaş olursan ol sabah olduğunda ağrı olacağını ikimizde biliyorduk."
"Hm, seni rahatsız edecek kadar fazla olmadığı için sevindim. Odamda merhem olacaktı. Duş aldıktan sonra sana sürmende yardım ederim." cümlesini bitirdiğinde başımı salladım.
Hızlı bir şekilde temizlenip duştan çıkmıştık. Jisung odasına merhem almak için gitmişti. Bende boynumdaki Jisung'a ait olan morlukları kapatıcı ile kapatıyordum. Saraydaki dedikoducu teyzelerin diline düşmek için hazır değildim.
Morlukları kapattıktan sonra hafifçe göz altlarıma da sürdüm ve dağıttım. Dudağıma da çilekli bir lip gloss sürdüğümde dudaklarımı birleştirip birbirine bastırdım. Böylece lip gloss daha homojen yayılmıştı.
Masamın üstünde bulunan hafif kokulu bir vücut spreyini de giydiğim kıyafetin üstüne sıktığımda hazırdım.
Tam odadan Jisung'un odasına gitmek için çıkacaktım ki aklıma Felix'in mektupları geldi. Onları masanın üstünden aldım ve dolabıma kıyafetlerimin arasına yerleştirdim.
Aslında telefondan da gönderebilirdi fakat o nedenini anlamadığım şekilde mektup halinde gönderiyordu. Hala anlamış değildim. Üstelik kendi yazdıklarımı ona da mektup halinde göndermemi istiyordu. Hadi ama! 21. yüzyıldayız Felix! Hâlâ güvercinle birbirimize nasıl olduğum ili ilgili mektup yolluyoruz.
Arkamı döndüğümde ise Jisung donuk bir şekilde bana bakıyordu.
Sıçtım. Hemde tam anlamıyla.
"Hadi yatağa yat. Merhemi süreceğim." dediğine başımı sallayarak yanıt verdim.
Yavaşça altımdakileri çıkarttı ve köpek pozisyonunda durmamı sağladı. Merhemi eline yeteri kadar aldı ve deliğime sürmeye başladı. Parmağını biraz ileriye itti ve deliğimin duvarlarına da merhemi sürdü. Kendimi inlememek için zor tutmuştum.
İşi bittiğinde ise iç bacaklarıma öpücük kondurup çekilmişti.
Kıyafetimi geri giyerken o da elini yıkıyordu. Sonrasında yanıma gelip sarılmıştı. Bende sarılmasına karşılık verdiğim sırada konuşmaya başladı. "Gel bahçeye çıkalım. Sana bir sürprizim var."
Cümlesini bitirdiğinde heyecanlanmıştım. Az önce mektupları gördüğünü ve yanlış anladığını düşünmüştüm fakat büyük ihtimalle görmemişti. Rahatlamıştım.
Elim ile elini iç içe geçirdiğinde utanarak gülümsedim.
"Senin için sıkıntı olmaz değil mi?" sorduğunda başımı salladım. "Senin için sorun yoksa, benim içinde sorun yok." dediğimde gülümsedi.
Saraydaki odamdan çıkıp bahçeye, Jisung'un odasındaki pencerenin baktığı yöne gelmiştik. Bahçenin bu bölümü pembe güller ile süslüydü.
"Buraya mavi ve siyah gülleri ekmenin zamanının geldiğini düşünüyorum, değil mi?" heyecanlı bir şekilde kpnuştuğunda kıkırdadım.
"Aynen öyle. Hadi ekelim!"
(...)
Tanrım.. aradan ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordum. Tek bildiğim sabahtan akşama kadar gül dikmiştik. Şahsen ne kadar yorucu olsada hoşuma gitmişti. Sırf ben sevdiğim için sarayındaki bahçesine -özellikle penceresinin baktığı yöne- benim sevdiğim mavi ve siyah gülleri dikmişti. Beni düşünmesi hoşuma gidiyordu.
Az önce yemek yemiştik ve şuan şarkı dinleyip sarılarak yatıyorduk.
Bugün gülleri dikerken yorulmuştum. Artı olarak dünden kalan yorgunluk da vardı. Daha fazla dayanamayarak gözlerimin kapanmasına izin verdim.
(jisung)
Lee Know tam zamanında uykuya dalmıştı. Yavaşça onu yatağıma bıraktım ve üstünü örterek odadan çıktım.
Chaeryeong ve Yeji'ye selam verdikten sonra Lee Know'un odasına girdim. Girdiğim an kapının perdelerini kapattım. Yakalanmak istemezdim.
Hızlı bir şekilde dolabına sıkıştırdığı mektupları kıyafetlerin arasından çekip elime aldım ve okumaya başladım.
Okumaya başlamam ile gözlerimden yaşların firar etmesi bir olmuştu.
༆
eheheh selam 🤩🤩
nasılsınızzz?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kingdom of Han, minsung
Fanfiction"Önemi yok, bunlar için üzülme. Siyah gülün anlamını biliyor muydun, Lee Know?" Minho, Jisung'a bakıp gülümsemişti. İkiside aynı anda konuştular. "Siyah güller ölümü ve imkânsız aşkı temsil eder." Tabi ikiside bu cümleyi söylerken, kendi aşklarının...