(jisung)
Sabah odamdan gelen yemek kokularıyla uyanmıştım. Zar zor gözlerimi açtığımda yatağımın önünde Minho ve elinde bir yemek tepsisi vardı. Gülümsedim.
"Günaydın, erkencisin galiba?"
"Günaydın Prens'im. Evet biraz erken kalktım. Sizin zevklerinize göre yemek hazırlattım." Ben yatakta doğrulunca yemek tepsisini kucağıma koymuştu.
Eğer amacı beni etkilemek ise gerçekten etkileniyordum.
Birazcık yatağın sağına kaydım ve sol tarafımda kalan boşluğu işaret ettim. "Birşey yediğini düşünmüyorum. Bu yüzden benimle birlikte yemeni istiyorum."
Cümlemi bitirip ona döndüğümde yanaklarının kızardığını görmüştüm. Onu daha da utandırmak adına gülmeye başlamıştım. Lee Know ise bana vurmakla yetiniyordu.
"Tamam tamam gülmeyeceğim. Hadi gel, beraber yiyelim." dediğimde emin değilmiş gibi bir surat ifadesi takındı suratına.
"Şey Prens'im, yanlış anlaşılmaz mı?" Ah, tabikide Minho, Jisung'la yemek yemek istiyordu! Sadece bunu saraydan biri öğrenirse işler pek güzel ilerlemezdi. Bu yüzden hâlâ tedirgindi.
"Merak etme. Hiçbir şey olmayacak. Ayrıca onlar bana karışamaz. Sen benim özel korumamsın, onların değil. Seninle ne yapabileceğime sadece sen ve ben karar verebiliriz. O yüzden korkma ya da tedirgin olma." Jisung konuştuğunda Minho rahatlamış gözüküyordu.
Yavaş ve sessiz adımlarla Jisung'un yanına oturdu.
Minho ya da Jisung'un bildiği kişiliği ile Lee Know, klişeleri seven birisiydi. Ne olurdu yani tepsiyi tutarken elleri birbirine deyseydi???
-Tabikide elleri değecekti! Yazar hanım değdirmese bile Minho ne yapıp edip onun elini kendi elinde hissetmek istiyordu!-
Jisung sabah kahvaltısında -genel olarak- ağır şeyler tüketmediği için hafif yiyecekler vardı.
(abi.. yemek bulamadım amk..)Minho bilerek Jisung'un tabiri caizse dibine girerek oturmuştu. Gayet de mutluydu. Jisung da öyle.
Minho tepsinin sağ tarafını -sözde dengede tutmak için- tutmuştu. Jisung ise bakış açısına giren el ile gülümsemişti. Yavaşça elini Minho'nun elinin üstüne koydu.
"Tepsi düşmemeli, değil mi?" Jisung sorduğunda Minho zar zor başını sallayabilmişti. Kalbi çok hızlı atıyordu, nefes alıp verişleri çok hızlıydı, yanaklarının yandığını hissediyordu ve en önemlisi onun elini kendi elinde hissediyordu.
İkiside şu anda oldukça mutlulardı.
Tabiki de sonsuza kadar kahvaltı yapamayacakları için en sonunda tepsideki yiyecekler bitmişti. O ana kadar ikiside elini çekmemişti. Fakat şimdi çekmek zorundaydılar.
Minho yavaşça elini hareket ettirdi ve tepsiyi daha sıkı kavradı. Mesajı anlayan Jisung istemeyerek de olsa eline hapis olmuş Minho'nun elini serbest bırakmıştı. Şu anda ise Minho ile hep aynı pozisyonda olmak istiyordu. Onu sadece kendine saklamak istiyordu.
Minho hızlı bir şekilde tepsiyi sarayın mutfağına bırakmıştı. Jisung da o sırada üzerini değiştirmişti.
Minho'nun odasını hiç görmemişti, merak ediyordu.
Kendi odasından çıktı, Chaeryeong ve Yeji'ye selam verdikten sonra karşı odaya geçti. Oradaki korumalara da selam verdikten sonra odaya girdi.
Sade bir odaydı. Ne hizmetkârların odası kadar sade, ne de Jisung'un odası kadar ihtişamlıydı.
Minho çok düzenliydi. Kendine çok dikkat ederdi. Odanın düzenliliğinden ve odanın içinde bulunan eşyalardan bunları çıkartmıştı Jisung.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kingdom of Han, minsung
Hayran Kurgu"Önemi yok, bunlar için üzülme. Siyah gülün anlamını biliyor muydun, Lee Know?" Minho, Jisung'a bakıp gülümsemişti. İkiside aynı anda konuştular. "Siyah güller ölümü ve imkânsız aşkı temsil eder." Tabi ikiside bu cümleyi söylerken, kendi aşklarının...