8,༆

127 15 0
                                    

(minho)

Dün uyuduğum pek söylenemezdi. Bütün gece 'sabah olunca Jisung'a ne diyeceğim?' adı altında düşünmüştüm.

Bir yandan kendimi kötü hissediyordum. Jisung, Lee Krallığı'nın Veliaht Prens'i Lee Minho olduğumu alt tarafı bir mektuptan öğrenmişti. Fakat benden öğrenseydi, en azından bu kadar üzülmezdi.

Ben Jisung uyandığında kuracağım cümleleri kafamta toparlarken derin bir nefes aldım.

"Oh, uyumuyormuşsun. Seni uyandırmadım, değil mi?" evet, iyi insan lafının üstüne gelirdi.

Gözlerimi Jisung'un yüzüne çıkardım. "Hayır, sen uyandırmadın. Zaten doğru düzgün uyuyamamıştım." dediğimde zor da olsa gülümsedi.

Yanağıma bir öpücük kondurup ellerimi tutarak gözlerimin içine baktı. "Şimdi bana her şeyi, en küçük ayrıntısına kadar anlatır mısın, lütfen." dediğinde başımı salladım.

"Öncelikle evet, Lee Krallığı'nın Veliaht Prens'i Lee Minho'yum. Bir kaç yıl önce sen ve ablan Ryujin o insanların ölmemeleri için Kral Han'ın ayağına kapandığında görmüştüm seni. Tek kelimeyle güzeldin. Çok güzeldin. Sana birisi ne kadar uzakta olursa olsun gözlerinin parlaklığı belli oluyordu. O gün sana aşık oldum, senin hakkında bir sürü bilgi edindim. Şey, senin eski koruman.. Min Joon.. aslında onu ben yollamıştım. Senin neleri sevip sevmediğini merak ediyordum. Nasıl biriydin? Kişiliğin nasıldı? Sanatla ilgileniyor muydun? Bunların hepsi birer soru işaretiydi benim için. Bu soruların cevaplarını bulmak için, ve o zamanlar yanına gelemeyeceğim için Min Joon'u göndermiştim fakat Kral Lee sana olan duygularımı öğrenip, onu öldürtmüştü. O gün Min Joon'un benim yüzümden öldüğü için çok üzülmüştüm. Hâlâ daha üzülüyorum. Sadece benim isteklerimi yerine getirirken, benim yüzümden hayatından oldu. Fakat o öldüğü için ailesi ve çocukları ile ben ilgilendim. Her ay düzenli olarak kıyafet, yiyecek ve para onların kapısında oluyordu. Kendimi böyle affettirmeye çalışıyordum Min Joon'a karşı. Günler geçtiğinde Kraliçe Lee'nin odasına girmiştim. Kral Lee bir belge istemişti. Fakat odaya girdiğimde dosyayı bulmak yerine çekmecede yakın tarihlerde gönderilmiş olan mektuplar buldum. Aslında ilk başta önemsememiştim lakin gönderen tarafın Han Krallığı olduğunu görünce hemen elime alıp okumuştum. Sonrasında ise ikisinin yasak aşk yaşadıklarını öğrendim. O mektupların fotoğrafını çektim ve Lee Krallığı'ndan kaçıp buraya, senin için geldim. Kral Han'a da bu fotoğrafları gösterdim. Ondan seninle olan ilişkimize ne olursa olsun karışmamasını ve sana iyi davranmasını istedim. Doğal olarak bana karşı savunmasızdı ki kabul etti. Böyle işte, fakat, sana yalan söylediğim için özür dilerim." konuşurken ses tonumun pişmanlıkla çıktığı belli oluyordu.

Ne diyeceğini merak ettiğim Jisung'a baktım. Gözleri dolmuş bir şekilde bana bakıyordu.

"Öncelikle Min Joon'u çok severdim. Benim abim gibiydi. Ayrıca bunda senin suçun yok bebeğim. Bu Kral Lee'nin suçu. Böyle davranmaması gerekirdi. Hem Min Joon, onun ailesine her anlamda yardımda bulunduğunu gördüğünde çok mutlu olmuştur. Beni sevmen konusuna gelirsek... beni sevdiğini gerçekten belli ediyorsun. Ve şunu bil ki duyguların karşılıklı. Yalan söylediğin için üzülme. Başka türlü nasıl sana aşık olacaktım ki? Kral Han'ın ve Kraliçe Lee'nin yasak aşk konusuna gelirsek.. ne diyeceğimi bilemiyorum.. hâlâ kulağa gerçek gelmiyor.. bunu en iyisi sonra konuşalım."

Jisung konuştuğunda buruk bir şekilde gülümsedim.

"G-gerçekten sorun yok değil mi? Benden nefret etmiyorsun, beni hâlâ seviyorsun, d-değil mi?" korkarak sorduğum soruya 'evet' dercesine başını salladı.

"Gerçekten sorun yok bebeğim. Seni hâlâ seviyorum."

Jisung konuşmasını bitirir bitirmez boynuna atlamıştım. O da sıcak elleri ile belimi anında kavramıştı.

kingdom of Han, minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin