~4~

188 15 12
                                    

•••~•••

Yemekhanede yemek yerken hayatın ne kadar acımasız olduğunu düşünüyordum. Önüme güzel anılar bıraksa da bilâkis onları gölgeleyecek berbat anılarda bırakmıştı.

Hapishaneden önceki hayatımı -evet hayatımı hapishaneden önce ve sonra olarak ayırmıştım- özlediğimi düşünüyordum. Ne olursa olsun iyimser düşünen bir insandım. Bir şeyler hakkında fazla düşünmez, kafama takmazdım. Mottom buydu. Fazla derin düşünmeden geçirmekti hayatımı.

Ama şimdi öyle bir andaydım ki her şeyi düşünüyordum. En ince ayrıntısına kadar. Bazen kafamda senaryolar kuruyordum. Buradan çıkmakla ilgili. Ama bunlar hayal ile sınırlı kalıyordu. Hoseok ne kadar söz verse de uzun bir süre buradan çıkamayacağımı biliyordum.

Ve şimdi yine bunun üstüne düşünsem de sandalyenin çekilmesi ile düşüncelerime ara vermiştim. Gözlerimi yediğim yemekten kaldırıp masaya oturan kişiye kaşlarımı kaldırdım. Onu beklemiyordum.

"Selam." Dedi düz bir sesle ceylan gözlü adam. Başımı eğip selam verdim bende. Konuşmayacağımı anlamış olacak ki dudaklarını araladı yeniden.

"Yoongi seni yanına çağırıyor. Bir şey konuşması lazım seninle" Dediğinde gözlerimi Jungkook'tan alıp iki masa ileride ki adama çevirdim. Sandalyeye yayılmış bir şekilde gözlerini üstümde tutuyordu. Tepkilerimi ölçmek istercesine.

Dudaklarım alayla kıvrılırken gözlerimi tekrardan koyu kahvelere çevirdim. Masaya kollarımı koyup öne eğildim. Dolgun dudaklarımı yalayıp konuştum.

"Tabii konuşalım. Gelsin buraya." Jungkook bir süre yüzüme baksa da dudaklarından kısa bir kahkaha çıkmıştı. Kahkasını kesse de hala sırıtan yüzüyle bana bakıyordu.

"Min Yoongi'den bahsettiğimizin farkında mısın?" Onun hala sırıtan yüzüne bir yumruk çakma isteğimi bastırıp sandalyeye yaslandım rahat bir şekilde.

"Min Yoongi benim için bir anlam ifade etmiyor. Bu yüzden benimle bir şey konuşmak istiyorsa gelsin ve konuşsun." Koyu kahveler bir süre ciddi yüzümde gezindi. Dayanamayıp gözlerimi devirdim.

"Hadi ama kasmayın bu kadar. Onun ayağıma gelmesi tahtında sallanmalara yol açmaz değil mi?"

Jungkook bir kolunu masaya koyup dilini iç yanağında gezdirdi. Bir süre düşünüp ayağa kalktı. Emin bakan gözlerime bakış atıp bir şey demeden Yoongi'nin yanına ilerledi.

Gözlerimi tekrar Yoongi'ye çevirdim. Gözleri hala üstümde geziyordu. Jungkook'un masadan tek kalktığını görünce havalanan kaşlarıyla bana döndü. İlk defa reddedilmek onu şaşırtmış olmalı.

Yine de yüzündeki kibirli gülümsemesini kaybetmemişti.
Gözleri bir süre bende kalsa da masasına oturan Jungkook ile dikkati ona dönmüştü.

Ben de biten yemeğimi alıp görevliye verdim. Yayvan adımlarla yemekhaneden çıkıp kendi bloğuma girdim. Merdivenlerden çıkıp odamın içine girdim. Dilsiz adam yine bir işlerle ilgileniyordu.

Onu es geçip yatağıma oturdum. Bugün nedense içimden resim çizmek geliyordu. Ama malzemeler yoktu yanımda. Bu yüzden gözlerimi dilsiz adama çevirdim. Hissetmiş olacak ki onunla göz göze geldik. Bir süre bana baksa da önüne dönmüştü. Nedense ona bir şey söylerken çekiniyordum. Bu hallerim gerçekten yeniydi.

Ben Park Jimin her insan ile anlaşabilecek biriydim. Eski günlere güvenerek dilsiz adama seslendim.

"Hey baksana." Seslensem bile uğraştığı işinden başını kaldırmayınca kaşlarımı çattım. Ne yani hem dilsiz hem de sağır mıydı? Ağzımı tekrar açacakken başını yavaş bir şekilde kaldırıp bana baktı.

Çatılan kaşlarımı düzeltip şirin olduğunu düşündüğüm bir gülümseme takındım. "Resim çizmek istiyorum ama malzemelerim yok. Rica etsem seninkileri kullanabilir miyim?"

Hâlâ adamın sağır olduğunu düşünüyordum ama gelen tepki ile sadece dilsiz olduğunu anlamıştım. Kolunu kaldırıp bir yeri göstermişti. Gösterdiği yere bakınca karşı hücreyi gösterdiğini görmüştüm. Galiba bana kendi eşyalarını vermeyecekti. Elimi yumruk yapıp baş parmağımı kaldırarak onayladım onu.

O işine dönerken ben de hücreden çıkıp karşıda ki hücreye geçmek için diğer hücrelerin önünden geçerek dolandım. Dilsiz adamın gösterdiği koğuşun önüne gelip kapalı kapıya anlam veremesem de tıklattım. Kapı açılınca görüş açıma giren beden ile şansıma küfür ettim.

Tabii ki de isteklerini bloğun patronundan karşılarsın. Jungkook'un sorgulayıcı bakışlarından kaçınıp istediğimi dile getirdim.

"Hücre arkadaşım çizim malzemeleri için sana gelmemi söyledi yani gösterdi." Dediğime omuz silkip Jungkook'un bir şey demesini bekledim. Tabii beklediğim şey istediğime onay vermesi değildi. Yoongi'nin ayağına gitmediğim için bana cevap vermesini bile beklemiyordum.

"Tabii ama şimdi olmaz. İstediklerini bir kağıda yazıp ver. Yalnız karşılıksız iş yapmadığımı biliyorsundur." Başımı sallayıp onayladım onu.

"Aynen dediklerini yaparım. Teşekkürler." Deyip daha fazla durmak anlamsız olacağı için arkamı döndüm. Yürüyecekken arkamdan seslenmesiyle durdum ve ona döndüm.

"Bugün Yoongi'ye yaptığın cesaret isteyen bir hareketti. Bunu yeni olmana veriyorum. Ama Jimin onu tanımıyorsun ve ne kadar acımasız olduğunu da bilmiyorsun." İsmimi söylemesi rahatsız etse de konuşmasına bir tepki vermeden devam etmesini bekledim.

"Onunla karşı karşıya gelmeni önermem." deyip cevabımı beklemeden hücresine girdi. Bir süre kapanmış kapıya baksam da geri dönüp hücreme girdim. Dilsiz adam geldiğimi hissetse de bana bakmadı. Ben de ona bakmayıp yatağıma geçtim.

Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Belki de başıma büyük bir bela almıştım ama içimde hiçbir şekilde korku yoktu. Aksine Yoongi denen herifle fena bir şekilde oynamak istiyordum.

Onun o her daim yüzünde duran kibirli ifadesinin bozulma nedeni olmak istiyordum. Eşcinsel olması bile midemi bulandırırken bir de şu aptal tavırları daha da sinirlerime dokunuyordu. Neredeydik biz? Bir Amerikan filminde falan mı?

Uykumun gelmesi ile mayışırken Min Yoongi'den nefret ettiğimi farketmiştim. Ondan ciddi anlamda nefret ediyordum. Ama bu nefretimin kaynağını bulamıyordum.

Ve bu sinirlerimi daha çok bozuyordu.

•••~•••

♡♡♡

779•YoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin