Chapter XXII

1.2K 137 101
                                    

Keyifli okumalar.

-

Asla önceki gün kadar beter halde değildim.

Asla önceki gün kadar perişan da değildim.

Asla önceki gün kadar bitkin ve neredeyse öleceğimi düşünecek kadar da yalnız değildim.

Gözlerimi araladığım andan itibaren, aralamak zorunda bırakıldığım andan itibaren, tıkalı burnumun sızısı beynimi yakınca ister istemez sızlanmış ve neler olduğunu anlamaya çalışmıştım lakin Weol, her ne yapıyorduysa, tam burnumun dibine tuttuğu kase ve  üzerinde tüten buharı yüzüme üfleyen nefesiyle de  bir an korkmama sebep olmuş, tam geriye çekilmek üzereyken de duyduğum kıkırtı ile yüzümü buruşturmuştum.

"Neler oluyor..." diye sızlandım.

"Günaydın çocuğum." Elinin tersini alnıma değdirip de oturduğu yerden kalkan Weol'ün çatallı sesiyle yutkundum.

"Gün aydı mı?" dedim ister istemez gözlerimi kapatıp öksürürken. Bitkinliğim yeniden vuruyordu bedenime, sanki günlerce uyumuşum gibi de yorgun hissediyordum dinçlik yerine.

"Tabii," dedi Weol, uzaktan gelen sesiyle. "Yaklaşık üç saattir seni izliyoruz."

Yüklemin çoğul halini duymamla, kapatmış olduğum gözlerimi neredeyse korka korka ama olması gerektiğinden de hızlı bir şekilde açıp tam karşıma baktım. Toparlanmış haliyle, kıpkırmızı göz altları, burnu ve elmacık kemikleriyle, çoğunun kaybolmuş olduğu; dün yüzüne  ve göğsüne sürülen sarı merhemin yitip gitmiş kalıntılarıyla, kucağındaki bir kasenin üzerinde tüten buharının yüzünü yumuşatmış ifadesiyle Lort Gi, beyaz saçlarının omzundan akan telleriyle de adeta bir peri gibi duruyordu.

Toparlanmak istedim. Tanrı bilir neye benziyordum. Saçlarım kısa olmasına rağmen sabahları bir çalı gibi dururdu, yüzüm yemin ederim şimdi bir yastıktan farksız olmalıydı, özellikle burnumun tıkalı olması da gece boyu ağzımın açık olarak uyumama neden olmuştu ki yemin ederim, dilimi biraz dudağımın solundan aşağıya sarkıtırsam akmış salyamın tadını alabilirdim.  Yüzüm kim bilir ne haldeydi üstelik! Çapaklarım belki şimdiye elmacık kemiklerime akmıştı, artık bir insana dahi benzemiyor olabilirdim! Belki de bir... Bir domuza benziyordum!

"Neden beni..." diye söylendim, üzerimdeki örtümü sola doğru çekip de kalkmak için niyetlendim. Çok yorgundum. Lanet olsun öyle yorgundum ki, kalkmak için bile biraz dinlenmem gerekliydi ama yine de kalktım. Sızlanmamak için kendimi zor tuttum ve ayaklarımı yere basıp da doğruldum.

"Uyandırmadın Weol?" dedim sonunda, acıyan bedenimle birkaç  adım atıp ilerledim. Lort Gi'nin yüzüne bile bakmıyordum, şuan beni görmemeyi tercih ederdi sanırım. Weol'ün kazanın yanında duran bedenine ulaşınca hemen kazanın bitişiğinde duran temiz su dolu varilin içine bakmamla, nasıl göründüğümü görmem bir oldu.

Tam da tahmin ettiğim gibi, saçlarımın içine bir kuş saklansa bulunması günler alırdı, yüzümün şişkinliğini size yemin ediyorum bir kilometre öteden görebilirdiniz, dudağımın kenarındaki gerginlik, akmış olan salyamın habercisi Tanrı'ya şükür belli olmuyordu lakin ben biliyordum orada olduğunu. Hemen, varilin yanındaki temiz kaseyi batırıp aldığım suyla bir kuş gibi yüzümü yıkamaya başladım, avuçlarımı kibar kibar doldurup yüzümü yıkadıktan, saçlarımı yatıştırıp geriye taradıktan sonra eğildiğim yerden kalktım ve derin bir nefes alıp Weol'e baktım.

"Bugün daha iyisin sanırım?" dedi gülerek. Aslında evet, daha iyiydim. Yine yorgundum, bitkin hissediyordum ve ağrılarım da vardı ama şuan için  başım sanki patlayacak gibi zonklamıyor, boğazım yutkunmamı engelleyecek kadar çok şişkin değil ve karnım ağrımıyordu.

O M E N  | m y g × p j mHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin