Chapter VI

823 155 40
                                    

İyi okumalar 🌙

-

Sanki bir nehrin yanından geçiyormuşum gibi serin, sanki güneşin altında saatlerce yatmışım gibi sıcak, sanki bir çölde kaybolmuşum gibi susuz ve bitkin, sanki saatlerce dayak yemişim gibi yorgundum.

Sarsılıyor, sallanıyor, başım sanki bir topmuş gibi sekiyor, gözlerimi açamayacak kadar da güçsüz hissediyordum. Güneşin sıcak parmaklarının gözlerimin üzerinde gezdiğini, kendine gelmeye çalışan bünyemde gözlerim kapalı olsa dahi karanlığı değil güneşin aydınlığını görüyor oluşumdan anlıyordum. Sert bir zeminin üzerindeki bedenim gitgide sallanarak midemin bulanmasına, başımın bulunduğu yerde sekerek ağrılarının artmasına,yüzümün üzerinden ara sıra geçen gölgelerle anlık rahatlama hissinin ardından gelen güneşin artık yumuşak olmayan, rahat hissettirmeyen ışıklarıyla beni kör etmesine neden oluyor, algılarım gittikçe açılıyordu.

Alnımda birikmiş terler önce şakaklarımdan kulaklarıma akıyor, oradan boynuma ve göğüsümdekilere karışıyordu. Burnum ve dudaklarım arasındaki küçük damlalar tıpkı alnımdakiler gibi önce çeneme sonra göğsüme akıyor, serinliği hissetmeme rağmen ter içinde kalmış olan bedenimi rahatsız hissettiriyordu.

Öten kuşların, akan suyun, esen meltemin yanında duyduğum at nalları içime bir korkunun yayılmasına, gözlerimi açmak için kendimde güç aramama neden olsa da parmağımı dahi oynatacak ne gücüm ne de halim vardı. Saçlarım alnıma yapışmış, ellerim birbirine kenetlenmiş, bacaklarım uzun süredir aynı pozisyonda durmalarından dolayı uyuşmuştu. Ellerimi hareket ettirip saçlarımı alnımdan çekmek ve güneşin yakıcı sıcaklığını bir nebze kırsın diye gözlerimin üzerine koymak istedim, bunun yerine bileklerimin etrafına sarılı olan sertliği hissettiğimde gözlerim aniden açılmış, içime yayılan korku beni kavurmuş ve gözlerimin adeta içine giren güneş anlık olarak Leydi Chae Yi'nin gülümseyen yüzünü görmemi sağlamıştı ama hayır, gördüğüm Leydi Chae Yi değil güneşin tam tepemde kızgın bir ejderha gibi bana bakan bir çift turuncu gözüydü.

Açtığım gözlerim anlık olarak geri kapanırken, üzerinde bulunduğum sert zemin sanki taşların üzerinden geçiyormuşuz gibi sallanmış ve benim zıplamama, başımı sert bir şekilde geriye vurmama, dudaklarımdan sıyrılan bir ah sesinin etraftaki sakinliği bozmasına neden olmuş beraberinde durgunluğu getirmişti. At nallarının sesi kesildiğinde, gözlerimin üzerine inen gölgeye güvenerek ağır ağır kirpiklerimi araladım. Büyük, dallarının neredeyse yere değin uzandığı bir söğüt ağacının hemen altında, yol boyu uzanan derenin su seslerine karışan kuş cıvıltılarının yanında, güneşin yakıcı ışığından bir kaç santim uzaktaydım.

Gözlerim ağır ağır bedenime indiğinde iki bileğimin çok da sıkı olmayacak şekilde birbirine kalın bir iple bağlı olduğunu, ayaklarımın da tıpkı bileklerim gibi bağlandığını, altımda ya da üzerimde ne pantolonumun ne de gömleğimin var olduğunu görmüş, içime yayılan korkuyu görüş açıma giren bir baş tetiklemişti.

"Uyandın demek..." Yıllardır sigara içmiş gibi ses tellerinden ve boğazından artık hayır beklememesi gereken, uzun, siyah ve omuz hizasında, aralarında bir kaç tane örgünün de bulunduğu sakallarının hemen altındaki beyaz ve bol, benimkinin aksine oldukça kirli ve göğsünün çoğunu açıkta bırakan gömleğinden yara izlerini görebildiğim, dik burnunun üzerinde çekik gözlerinin hemen altında küçük bir lekeye sahip olan, kırışık ve çilli yüzün sahibi başının üzerindeki şapkanın altından neşeli bir şekilde konuşmuş, yüzümdeki şok ifadesi ona komik gelecek olmuş ki bir kahkaha patlatmıştı.

O M E N  | m y g × p j mHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin