Chapter X

687 134 51
                                    

İyi okumalar 🌙
-

Güneşin nefesini kesen rüzgarın parmakları, bir göğün altında dört nala özgürlüğe koşan üç beden, yeri döven nalların ardında bıraktığı tozlar, derin derin soluyan burunlar adrenalini kırbaçlar gibi dışarıya verirken, üzerinde oturduğum at altımda adeta bir yay gibi ileri atılıyordu.

Bulutların bir film sahnesinin hızlandırılmış görüntüsü gibi arkamızda akışını yüzümde bir gülümseme ile izliyordum yolda ilerlerken. Atımı çaldığım günden beri, yaklaşık iki haftadır her gün onu sürüyor olmanın keyfine varmak inanılmazdı. Bir makine gibi; iki bacağımın arasında yaşayan, yaşamasına rağmen tüm gücüyle koşturan, nefes alan İroh ki ona bu adı vermiştim, sanki onu çalan ben değilmişim gibi bana düşmanlık beslememiş, beyaz bedenini bana adeta adamıştı. Onu sevmeme ilk andan beri izin vermişti, küçük elimi burnunun üzerine her koyduğumda başını benim elime daha çok ittirmiş, daha önce sevilmemiş gibi onu sevmemi istemişti ve sonradan anlamıştım ki İroh bir, kısrak.

Sıra sıra ilerlediğimiz yol kuzeye yaklaştıkça serinleşmiş, su kenarlarında durakladığımız zamanlar ve her gece farklı ağaçların altında uykuya daldığımız yolculuk tahmin edemeyeceğim kadar hızlı geçmişti aslında.

İroh'u aldıktan sonraki gün diğerlerini kovalamış, bir ayda öleceğimi düşünen ben bu yolculuktan itiraf edemeyeceğim kadar keyif almaya başlamıştım. Açıkçası Sugen bile bana alışmıştı. Birinci haftanın sonunda, güneyi terk edip bilinmeyen yollara ayak bastığımızda atımın olmasına rağmen kaçmayışım onda benim üzerimdeki tutumu yumuşatacak bir takım şeyleri fark ettirmiş olacak ki artık bir şeyleri yaptığımda bana ters ters bakıp ölümle tehdit etmiyor, sadece ne kadar salak olduğumu yüzüme vuruyor ve beni Tae Hyung ile baş başa bırakarak ormanda bir yere gidiyordu.

Ve Tae Hyung, üç haftadır her günümün çoğunu beraber geçirdiğim arkadaşım artık benimle olduğundan daha fazla şey paylaşıyor hatta bazen nehre girdiğimizde benimle şakalaşarak ölü taklidi bile yapıyordu ki, bu devirde bunları ondan beklemiyordum açıkçası.

"İleride bir sapak var!"

Önümüzden ilerleyen Sugen dönüp bağırdığında Tae Hyung, ki hemen yanımdaydı, başını sallamış ve atının yönünü oraya doğru değiştirmişti.

"Bu akşam burada konaklayacağız." dedi nefes nefese.

"Günün çökmesine daha çok yok mu?" Güneş henüz tepede, çok da yukarı da olmasa bile günü aydınlatacak kadar yüksekteydi. Etraf rüzgarın yüzümü yalamasından, kıyafetlerimin arasına girip beni sevmesinden olsa gerek serindi.

"Evet ama atları neredeyse Hoade'den beri dinlendirmedik, Rakka biraz zorlanmaya başladı."

Tae Hyung, ben kısrağıma isim koyunca kendi atına da isim koyacağını söylemiş üç gün düşündükten sonra Rakka'ya karar vermişti. Bir anlamı olduğunu ama ne anlama geldiğini asla söylemeyeceğini, eğer tahmin edersem bana hediye alacağını söylemişti... Üç haftadır düşünüyorum aklıma hala bir şey gelmedi.

"Senin at yaşlandı ben sana söyleyeyim." dedim gülerek. "Bak benim kızıma, adeta rüzgar!"

Tae Hyung yanımda benimle eş hızda sürdüğü atının üzerinden hafifçe uzanarak bana vurdu.

"Sen onu yeni çaldın, ben üç yıldır Rakka ile beraberim."

"Çaldın deme lütfen." deyiverdim nefes nefese. "Ben onu kurtardım değil mi İroh?"

Sanki adını biliyormuşçasına ben bir harekette bulunmadan hızını arttırdı İroh ve Rakka, üç yıldır ismi olmayan Rakka, benimle beraber hızlanıp Sugen'in hala isimsiz olan atının peşine takıldı.

O M E N  | m y g × p j mHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin