5

120 19 0
                                    


Kütüphanenin kocaman ikili kapısını açıp içeri girdiğinizde çok kalabalık olmadığını fark ettim. Köşedeki bir masaya doğru ilerledik.

Seungmin bana anlamadığım kısımları anlatırken Felix yanında getirdiği yastığa başını koymuş uyuyordu.
Hyunjin ise geldiğimizde beri gizlice bir çocuğu izliyordu.

Bakışlarımı Hyunjin'in baktığı yöne  doğru çevirdiğimde siyah saçlı, gri kıyafetli bir çocukla karşılaştım. Elimle Hyunjin'in kafasına vurduğunda ağlıyormuş gibi yaparak bana dönmüştü.

" Biraz az bak, çocuk rahatsız olmasın."

" Sadece gözüm dalmış."

"Aynen, öyle olmuştur."

Felix ile aynı anda alaylı bir şekilde konuştuğumuzda beşlik çaktık. Bu konularda Hyunjin ile uğraşmak çok zevkliydi.

" Adı ne? Bizimle yaşıt ama hiç görmedim."

Hyunjin bir süre elleriyle oynadıktan sonra derin bir nefes aldı ve kirpiklerinin ardından bir bakış attı.

" Adı Jeongin. Sizin sandığınız gibi bir durum değil. Eğitmen Min bir süre onu izlememi istedi."

Kaşlarım havalanırken Seungmin ile göz göze geldik. Onun da bir şeyden haberi yok gibi görünüyordu.

"Neden? "

Elleriyle saçlarını tararken hepimizle göz göze geldi.

" Ben de tam bilmiyorum ama şüpheli bir şey yaparsa bana söyle dedi. Bu aramızda kalacak tamam mı?"

"Zaten başka arkadaşımız yok ki. Kime söyleyelim. "

Dediğm şey ile gülerek beni onayladılar. Genel olarak diğerleriyle iyi anlaşırdık ama bu sadece bu kadardı. Tek yakın diyebileceğim kişiler bu üçüydü.

Eğitmen Min'in neden böyle bir şey söylediği hakkında teoriler üretirken Seungmin'in bana dönmesiyle dikkatimi ona verdim.

" Yarın eğitmen Wong ile dersimiz varken ortak kütüphaneye gitmeye ne dersin. Uzun zamandır gitmedik."

Ortak kütüphane tüm öğrencilerin ve öğretmenlerin ortak kullandığı bir alandı. Büyük ve gösterişli tasarımı gerçekten çok güzeldi. İçinde her konuyla ilgili kitap bulabilirdiniz.

" Olur, orası çok ilginç. Her gittiğimde bambaşka bir şey keşfediyorum. "

" Felix bizde gidelim mi?"

Felix kısa bir an düşündükten sonra başıyla onayladı Hyunjin'i. Yarınki planımız belirlenmişti.

Yurda doğru ilerlerken içim daraldığı için bahçede oturmaya karar verdim. Bizimkilerin yanından ayrılıp boş olacağını düşündüğüm bahçeye doğru ilerledim. Okulun arka tarafına baktığı için genellikle buraya çok öğrenci gelmezdi.

Sınıfımızın önündeki bahçede tek başıma otururken duyduğum sesle dikkatimi ilerideki ormanlık alana verdim.

İnilti gibi bir ses duyduğumda istemsizce ayağa kalmıştım. Nedense kalbim sıkılmıştı bu acı dolu sesi duyunca.

Beklemeden ormana doğru ilerledim. Yeşil, uzun ağaçların arasına girdiğimde sesler daha net bir hale gelmişti.

Biraz daha yürüdüğümde iki tane beyaz kıyafetli öğrenci görüş alanıma girdi.

Yaklaştıkça alt sınıfların önlerindeki yavru yaratıkla göz göze gelmiştim. Ürkmüş yeşil gözleri gördüğümde kalbim biraz daha sıkışmıştı.

Hızlı bir şekilde yaratığın önüne geçerek alt sınıfların ona taş atmasını engelledim.

" Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz?"

" Ne mi yapıyoruz? Kendimizi bu tehlikeli yaratıktan koruyoruz."

Uzun boylu olan bir adım öne gelmişti. Yüzündeki sırıtış gördüğümde vücudumu saran öfkeyi hissettim.

" Onun yavru olduğunu görmüyor musun? Bir daha böyle bir şey yapmayın."

" Bu seni ilgilendirmiyor. İlk bize o saldırdı. "

Alylı bir kahkaha attım. Sinirlerim iyice bozulmuştu.

" Birinci sınıfların bu ormana daha doğrusu bu alana girmesi yasak. Ve sizin bunu bildiğimizden eminim. O aptal düşüncelerinizi alın ve bir daha buraya gelmeyin. Yaratıklara eğlenmek için bir daha zarar verirseniz emin olun  pişman ederim sizi."

Kaşlarını kaldırarak yakamdan tuttuğunda yüzümüzün arasındaki mesafe yok denecek kadar azdı.

" Hadi ya. Pişman mı olurum. Neden bekliyorsun? Şimdi beni pişman et lütfen. "

Alaycı ses tonunu duyduğumda midem bulanmaya başladı. Böylelerinden nefret ediyordum. Madem bu kadar istekliydi, onu kıramazdım.

" Hay hay efendim."

Cümlemi bitirmeme kafamı suratına kafamı geçirmen bir olmuştu.
Karnına yumruk atarak eğilmesin sağlayınca bu seferde dizimle vurmuştum karnına.

Sert bir şekilde  itince yere düştü. Başından beri arkada bizi izleyen arkadaşına döndüm. Korkmuş bir şekilde bize bakıyordu.

" Ya arkadaşını al kaybol, ya da ilk hamleni yap."

Yerdeki arkadaşını zor bela kaldırarak tökezleye tökezleye gitmeye başladılar. Uzaklaştıklarından emin olduğumda arkamdaki yaratığa döndüm. İlk defa gördüğüm bir türdü.

Samimi bir gülümsemeyle yere çöküp göz teması kurdum. Ürkekçe bana bakıyordu. Biraz zaman geçtikten sonra nefes alış verişleri yavaşlamıştı.

Elimi yavaşça uzatarak bir sürede havada beklettim. Gözleriyle bir müddet havada duran elimi inceledikten sonra başını hafifçe öne doğru eğdi. İşareti almamla nazik bir şekilde başını okşadım. Elimin altındaki mavi tüyler göründüğünden daha sertti.

Kaç dakika veya saat sessizce yaratığın tüylerini okşadım bilmiyorum ama hava kararmıştı.

Okşamayı bıraktığımda kapalı gözlerini aralayarak bana baktı. Çok sevimli duruyordu bu yüzden kocaman gülümseyerek başına ufak bir öpücük kondurdum.

Ayağa kalktığımda o da hareketlendi. El sallayarak geldiğim yoldan geri gitmeye başladım. Huzurlu bir şekilde ilerlerken fark ettiğim kişiyle adımlarımı yavaşalttım.

Güzel bir gülümsemeyle oturduğu yerden bizi izlemişti. Bakışlarımız buluştuğunda göz kıptı.

Bu kişinin burda ne işi vardı?

Rare / Minsung Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin