6

110 19 0
                                    


Minho, Lee Minho.
Chan hyungla konuşurken onu izliyordum. Bir anda hayatıma girmiş, kafamı karıştırmıştı.

Dün ormanlık alandan ayrılırken bana göz kırpan kişiyle birlikte olduğum yerde kalmıştım. Minho ise gülerek kolunu omzuma atmış birlikte yürümeye başlamıştık.

" Yaratıklar seni seviyor olmalı. Belki de onların sana zarar vermemesini sağlayan bir hilen vardır."

Ondan tarafa bakmadan ellerimi önümde birleştirdim. Neden benimle bu kadar samimi konuşuyordu.

" Hile mi? Nedenini ben de bilmiyorum. Belki onlara nazik bir şekilde yaklaştığım içindir. "

" Hımm. "

Ondan sonra konuşmadan okul bahçesine girmiştik. Bir şey demeden yanımdan ayrıldığında şaşkınlıkla arkasından bakakaldım bir süre.

Daha sonra kendimi toparlayarak yurda ilerledim. Sabah ceza için üst sınıfların alanına gittiğimde ilk dikkatimi çeken kişi olmuştu. İstemeden hayatımda yer edinmişti.

Eğitmeni beklerken gözlerim ona kayıyor sonra ise önüme dönüyordum. Nefesimi sesli bir şekilde dışarı verdim ve bana doğru gelen arkadaşlarıma el salladım.

Felix yanıma oturunca başımı omzuna yasayarak gözlerimi kapadım. Eğitmen Wong derse erken gelmemi istemişti fakat kendisi hala ortada yoktu.

Gözlerim kapalı bir şekilde düşünürken Minho'nun dedikleri aklıma geldi. Şu ana kadar karşılaştığım hiçbir yaratık bana saldırmamıştı. Üstüne üstlük onlara yaklaştığımda bana izin vermişlerdi.

Masaya farklı birilerinin oturduğunu hissettiğimde kim olduklarını anlamak için gözlerimi açtım. Karşımda bana gülümseyerek bakan Minho oturuyordu.

Dudaklarından eksilmeyen gülümsemesi nedense hiç samimi gelmiyordu.

Felix'in omzundan kalkmadan Chan hyung doğru gülümsedim. O da aynı şekilde karşılık verdi.

" Görüşmeyeli nasılsınız? Minho'yu tanıyorsunuzdur."

Başımızı sallayarak onayladık. Dün akşam her şeyi bizimkilere anlatmıştım.

" İyiyiz hyung, Jisung'u izlemeye gelmiştik ama eğitmen yok."

Masanın altından Felix'in elini tuttuğumda bana yandan bir bakış attı.

" Görüyorsun hyung, arkadaşlarım beni yalnız bırakmaz hiç."

Gülerek kafama vuran Hyunjin'e bakmıştı.

" Eğitmenin neden gelmediğini biliyor musun? "

" Bilmiyorum. "

Chan hyungun yanında oturan Seungmin Felix'e göz kırparak güldüğünde bir şeyler yapacağını anladım. Hafif gülümsediğinde Mihno'nun bakışlarını üzerimde hissediyordum.

"Hyung, bugün ortak kütüphaneye gidelim dedik. Gelmek ister misiniz?"

Minho ile kısa bir süre bakıştıktıklarında ikisi de Seungmin'i onayladı.

Tam bir şeyler söyleyecekken tanımadığım üst sınıfın yanımıza gelmesiyle bakışlarımı ona çevirdim.

" Han Jisung, eğitmen Wong seni odasına çağırıyor. "

Başka bir şey demeden arkasına dönüp gittiğinde yanaklarımı şişirerek ofladım. Ders boş diye seviniyordum ne güzel.

" Siz gidekoyun sonra sizin yanınıza gelirim ben."

Hızlı adımlarla okulun içine girdiğimde bildiğim yolu takip ettim. Kaybolmamak için eğitmenin odasına ilk gidişimde yolu ezberlemiştim.

Sessiz ve hafif loş koridora girdiğimde nedensizce huzursuz hissetmiştim. Odanın kapısının hafif aralık olduğunu gördüğümde yapmamam gereken bir şeyi yaptım. Sessizce kapının yanında durup içerideki konuşmaları dinledim.

Duyduğum şeyler ile şaşkınlıkla ağzım aralanırken, içeriden gelen konuşmaların kesilmesiyle nefesimi tuttum. Yavaş adımlarla geri geri ilerlerken odanın kapısının açıldığını görmemle biri tarafından başka bir odaya çekilmem bir olmuştu.

Şaşkınlıktan gözlerim kocaman açılırken karanlık oda da kimin eliyle ağzımı kapandığını anlamaya çalışıyordum.

Gözlerim yavaş yavaş karanlığa alışırken Minho ile göz göze gelmemle kendimi biraz daha duvara yaslamıştım. Yakalanmamak için ses çıkarmamaya çalışıyordum fakat direk gözlerim içine bakan gözler soru sorma isteğimi artıyordu.

İlk olarak Mihno'nun burada ne işi vardı, yoksa beni mi takip etmişti?

Düşüncelerim bakışlarına yansımış olacak ki biraz daha yaklaşmıştı. Aralarında hiç boşluk olmayan bedenlerimiz yetmezmiş gibi suratıda dibimdeydi.

İstemsizce gerilirken bir yandan da dışarıyı dinliyordum. Dışarıdan gelen sesle başımı arka tarafa doğru çevirmeye çalışırken tutuşunu sıkılaştırmıştı.

Bakışlarımı yeniden gözlerini bulduğunda bir süre öylece bekledik. Daha duydukarımın şokunu yaşamadan ne duruma düşmüştüm.

Biraz sonra elinini yavaşça suratından çektiğinde az da olsa rahatlamıştım. Bakışlarımı bir noktaya odaklayıp bir an önce bitmesini diledim. Çünkü fazla yakındık.

Dışarıdan gelen sesler kesildiğinde rahatladım. Çıkıyor muyuz diye Minho'ya baktığımda beni anlamış gibi 'birazdan' diye fısıldamıştı.

Güvenli bir yere gittiğimde ona sormam gereken şeyler vardı.

Bir iki adım geri gidip beni yaslandığım duvardan çekerek yavaşça kapıyı araladı ve dışarıyı kontrol etti. Daha sonra elimi tutup ilerlemeye başladı.

Kimseye yakalanmadan bahçeye çıktığımızda derin bir nefes verdim. Hayatımda yaşadığım en tuhaf günlerden biriydi. Hala el ele tutuştuğumuzu fark ettiğimde nazik bir şekilde elimi geri çektim. Bakışları anlık elime dönsede bir şey demeden ilerlemeye devam etti.

Ona sormam gereken şeyler olduğu için peşinden onu takip ediyordum. Yaşlı bir ağacın dibindeki banka oturduğunda yanına oturdum bende.

" Açıklamak ister misin?"

"Neyi?"

" Neden peşimden geldiğini veya neden saklandığımızı?"

Klasik gülümsemesini dudaklarına yerleştirdikten sonra bana döndü. Ondan cevap beklediğimi belli etmek için kaşlarımı kaldırarak ona baktım.

" Doğru sorular ama yanlış zaman. Biraz daha beklemen lazım Hanie. "

Saçlarımı karıştırıp beni düşüncelerimle yalnız bırakarak gitmeye başladı. Arkasından bir müddet onu izledikten sonra duyduğum şeyleri düşünmek için odama doğru ilerledim.

Her şey karışmıştı.

~~~~~~~~~~
Hikaye hakkındaki düşünceleriniz bekliyorum. Okuyanlara teşekkür ederim.

Rare / Minsung Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin