iki çift göz birbirinden, sahnedekilerin seyirci önünde teşekkür etmek için eğilmesiyle ayrılmıştı. mark'ın kalbi ağzında atıyorken hızla diğerlerinden önce eğilmeyi bırakmıştı, lee donghyuck ise hâlâ ona büyüleyici bakışlarla bakıyordu. ışıklar kapanana kadar öylece bakışmışlar, bu sahnedeki grup arkadaşlarının dikkatini çekmişti. izleyicilerden birkaçının da gözünden kaçmamıştı tabi ki.
mark donghyuck'a gülümserken o da aybı şekilde karşılık vermişti ve o sırada sönmüştü sahne ışıkları. mark ve jeno gitarları bırakırken jisung hızla mark'ın koluna girmişti."az önce ne oldu? ben mi yanlış gördüm yoksa o donghyuck muydu? hey? hyung-"
hepsi hızlı adımlarla kulise ilerlerken mark titreyen ellerini saklamaya çalışıyordu ama diğer üçlünün gözünden kaçmamıştı bu. yüzündeki aptal bir gülümseyle girmişlerdi kulise, mark jisung'un sorusuna hâlâ cevap vermemişti. kulise girer girmez mark kendisini diğerleri gibi tekli bir koltuğa atarken derin nefesler alıyordu.
"siz de gördünüz değil mi? yani ben rüya falan görmedim? ya da halüsinasyon? ya da"
"yemin ederim içime doğmuştu.. bakın söylemedim ama, ne bileyim sanki donghyuck buradaymış gibi hissettim."
mark'ın lafını jaemin'in iddalı sözleri bölerken heyecanla alt dudağını dişlemişti mark. hepsi birbirine sırıtarak bakarken jeno sessizliği bozmuştu.
"ee, ne zaman gidiyoruz yanlarına? yanında birkaç kişi daha var gibi gördüm, büyüm ihtimalle arkadaş grubuyla gelmiştir. kalkın, hadi."
jeno oturduğu yerden kalkıp ellerini beline yerleştirirken jisung saçını düzeltmeti bırakıp jeno'ya dönmüştü heyecanlı bir şekilde. mark ise sadece donghyuck'u görmüştü o an, bilmiyordu yanında biri olup olmadığını.
"ama bir dakika- jisung'un bizimle tanıştırmak istediği erkek arkadaşı da burada, değil mi?"
"siktir, ben onu tamamen unuttum."
jeno elini ensesine götürürken jaemin'in laflarıyla jisung'a bakmıştı mahçup bir şekilde. jisung ona sorun yok der gibi tatlı tatlı gülümserken mark kalkarak araya girmişti.
"o zaman önce chenle ile tanışıyoruz, ardından hyuck'un arkadaş grubunu buluyoruz."
dördü de kapıya doğru yeniden adımlarken onları bekleyen kaos hakkında hiçbir şey bilmiyorlardı.
hyuck ise dakikalardır yaşadığı şoku atlatmaya çalışıyor, renjun'i diğerlerinden uzak bir kenara çekip bir çırpıda anlatıyordu her şeyi. şansına renjun bakıştığı o kişiyi sahne esnasında görmüş, onun mark oluşuyla şok içinde bakmıştı arkadaşına.
"inanamıyorum şu an."
"biliyorum biliyorum, ben de inanamıyorum tanrım.. hey, sence mesaj atmalı mıyım? yoksa kulise mi gideyim?"
yeniden başlayan farklı bir müzikle sesini biraz daha yükseltmeye çalışmıştı hyuck. renjun arkadaşının bu heyecanlı haline katılırken mantıklı bir karar vermeye çalışıyordu.
"mesaj at, biraz da bizimkilerle kalıp onu bul. ayıp olmasın bizimkilere, hm?"
renjun'in dedikleriyle hızla kafasını sallamıştı hyuck, doğru söylüyordu. tam telefonunu cebinden çıkarmıştı ki yanlarına gelen sungchan ile hyuck rahatsız bir tavırla gülümsemişti ona. ama renjun çoktan onun peşine takılıp hyuck'u da gelmesi için çekiştirmişti. mecbur o da sungchan'ı takip etmişti.
tekrar aynı masaya kurulurken hyuck telefonunu almıştı eline hemen, mark ile olan sohbete girerken parmakları heyecandan çok hızlı hareket ediyordu ve iki cümleyi yazamamıştı beş dakikada.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
upstairs & 𝑚𝑎𝑟𝑘ℎ𝑦𝑢𝑐𝑘
Fanfictionsunchan: burası senin evin değil kanada bozuntusu, hatırlatayım sunchan: evin sahibi benim sunchan: o müziğin sesini kıs sunchan: beni üst kata getirme gecenin bir vakti mark001: numaramı nereden aldın sunchan: bu...