acı

850 102 78
                                    

hyuck, mark'ın mesajına anında görüldü atarken seslice küfretmişti. merakı her zaman ağır basardı, şimdi de konu mark olunca biraz daha meraklanmıştı. mesajı okuduğu sırada koridordan gelen ayak sesiyle başını kaldırdı ve ister istemez başını kapıya çevirdi. ama düşündüğü şey olmamıştı.
mark hızlıca yukarı çıkmıştı.

iç çekerek telefonu cebine yerleştirdi yavaşça. bakışlarını karanlık salonda gezdirirken önemli bir şey olup olmadığını düşünüyordu.

"of amma çok düşündün hyuck, aptal mısın nesin.."

bu sefer daha derin iç çekerken oturduğu koltuktan kalktı, yavaş adımlarla odasına doğru ilerledi sonra. içinde kötü bir his vardı, durduramıyordu o hissi. mark'ın iyi olup olmadığını bilmek istiyordu.
odasına vardığı vakit adımları durdu, içindeki bu kötü his ile uğraşacak gücü yoktu gecenin bir vakti.

telefonu cebinden hızlıca alıp sohbete girdi, mark'ın çevrimiçi olduğunu görünce kaşları çatılmıştı. odasının kapısına yaslanıp telefonun ekranını izledi bir süre, ama bilmiyordu ki mark da aynı şekilde o telefon ekranını izliyordu.

hyuck tam pes edip uygulamadan çıkacakken mark'ın yazdığı görmüştü ve umutlu bir şekilde bakmaya başlamıştı ekrana. ama yine beklediği olmamış, mark yazmayı kesip uygulamadan çıkmıştı.

"tek aptalın ben olmadığını biliyordum."

liseli aşıklar gibi yazıyor mu yazmıyor mu durumuna gelmişlerdi, hyuck histerik bir şekilde gülmüştü buna.
hızlı davranarak yaslandığı kapıdan çekildi, şimdi yapması gereken tek bir şey kalmıştı.

mark'ın anlayıp anlamayacağı umurunda değildi hiç. o yüzden hızlıca aşağı inmişti. saniyeler içinde mark'ın dairesinin kapısına ulaşmıştı.
o sırada mark adım seslerini duymuştu, paniklemeden edememişti. yine de oturduğu yerden kalkamadan kapıyı çalmasını beklemişti.

hyuck, mark'ın ondan adım beklediğini anladığı sırada gözlerini devirip kapıyı çaldı sertçe. aklı sıra kendisiyle oynandığını düşünüyordu, ama alakası yoktu aslında.

hyuck çatık kaşlarıyla duruyordu kapının ardında, mark ise kapıyı tereddüt ederek açmıştı.
hyuck'un da beklediği mark, yüzünde alaylı gülüşüyle karşında dikilen bir mark'tı. yüzü morluklarla ve kurumuş kanlı yaralarla dolu bir mark değil.

"tanrı'm.. ne oldu sana?"

hyuck şaşkınlığını gizleyemezken izin istemeden içeri girmişti ve mark ona karşı çıkamayacak kadar yorgundu bu gece.
ortam loş olsa dahi görülüyordu yüzü ve hyuck'un yüzüne anında yansımıştı o durduramadığı endişe.

hyuck yavaşça mark'a yaklaşıp kapüşonunu indirmişti saçlarından ve yüzünü incelemeye başlamıştı. mark ise konuşmuyordu, daha doğrusu konuşamıyordu dudağındaki yaradan.

"bana ne olduğunu harfi harfine anlatacaksın mark lee, ama önce şuraya otur ve bana ilk yardım çantasının nerede olduğunu söyle."

mark inkar edemezdi şimdi, pansumana ihtiyacı vardı ve yapamazdı kendisine doğru düzgün. o yüzden sakince kafasını sallayıp ağzını zorla aralamıştı.

"mutfakta."

hyuck bir şey demeden ilerledi mutfağa ve buzdolabının üstündeki çantayı aldı. alt dudağını dişlerken iç çekmişti.

demek ki o an kendisinden yardım isteyecekti.

hyuck mark'ın yanına yaklaşarak oturdu koltuğa ve bedenini tamamen onunkisine çevirdi.
bir elini onun yanağına yerleştirirken detaylıca baktı yüzüne bu sefer. gözleri 'anlat' der gibiydi.

upstairs & 𝑚𝑎𝑟𝑘ℎ𝑦𝑢𝑐𝑘Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin