seni bu halde bırakmayacağım

1.1K 128 83
                                    

"iğrençsin, tanrı aşkına!"

donghyuck'un bağırışı ile irkilen mark, bozuntuya vermemeye çalışarak gözlerini kaykayına çevirdi.

"ne zaman başlamayı düşünüyoruz?"

"şöyle konuşma, deli ediyorsun beni."

"donghyuck, hadi."

aralarından geçen boş bir diyalog sonrasında kumral çocuk tepinmeyi bırakarak tekrardan mark'ın hizasına geldi. yanındaki çocuğa küçümser bir ifade ile baktı ve yüzüne bir sırıtış yerleştirdi.
mark onun hazır olduğunu görünce gözlerini kaykaydan çevirip piste gözünü gezdirdi.

"bu çizgiden itibaren karşıdaki üçüncü çizgi. uygun mu?"

"uygun."

ikiside sessizce etrafın uygun olup olmadığını son kez kontrol ettiler.

"pekala. üç, iki, bir!"

donghyuck'un hırs dolu ifadesine karşılık mark yine gayet sakin duruyordu. donghyuck başlatmıştı, ama kim bitirecekti? hah, orasını ben de bilmiyorum şahsen.

pekala, açıkça söylemek gerekirse o üçüncü çizgi pek yakın sayılmazdı. bu uzaklık onlar için daha eğlenceliydi.

ikisi de görünüşe bakılırsa çok iyi başlamışlardı. aralarındaki mesafeyi bozmadan ilerliyorlardı, ikisi de hızlı gidiyordu. ve ne tesadüfse,
çizgiye aynı anda ulaşmışlardı.
tabii ki bu duruma ilk inkar eden, donghyuck'tu.

"BEN KABULLENMİYORUM!"

"aynı anda şu aptal çizgiyi geçmemiz evrenin oyunu falan mı?"

mark sıkıntıyla iç çekti, donghyuck ise çoktan yere çömelip küfretmeye başlamıştı.
bu iş beklediklerinden daha zor olacaktı.
ikisi de birbirine tuhaf tuhaf baktı bir süre. ciddi ciddi aynı anda çizgiyi geçmeleri onları rahatsız etmişti.

"bir daha."

mark'ın kararlı sesiyle donghyuck kalkıp geriye doğru ilerledi. aynı şekilde mark onu takip etti.

"bu sefer aynı anda olmaz, merak etme donghyuck."

yüzüne yine bir sırıtış yerleştirip donghyuck'a göz ucuyla baktı mark. bu çocukça işi nereye kadar sürdüreceklerdi, hiçbir fikri yoktu. ama o da yapıyordu işte.

"üç, iki, bir!"

yine aynı hızda başlayıp aynı anda hızlarını arttırmışlardı. mesafe uzak olduğundan daha hızlı gitmeleri mümkün oluyordu. tabii, biraz da tehlike barındırıyordu.
ve onlar bunu gözden kaçırmışlardı.

bir an da hyuck fark atarak çizgiye daha çok yaklaştı. o sırada mark daha da hızını arttırarak hyuck'a tam yetişiyordu ki,
hyuck'u aniden yerde görünce durmak zorunda kaldı.
mark yanlış görmüyordu, hyuck kaykayı ile başka yöne savrulmuştu.

"hyuck?"

kaykayını bırakıp hızlı adımlarla hyuck'un yanına gitti. hyuck ise onu görünce yerinde doğrulmaya çalıştı fakat ayak bileği buna pek müsaade etmeden onun inlenmesine neden oldu. hyuck karşısındaki bu çocuğa yaralı gibi bir izlenim vermek istemiyordu. kendisi hakkında ezik şeyler düşünmesini de istemiyordu.

o sırada mark, hyuck'un yanına kuruldu. donghyuck bir eliyle bir ayak bileğini tutarken acısını kendisine saklamaya çalıştı. nasıl düştüyse ayak bileğini burkarak düşmüştü. daha önce çok ayak bileğini burkmuştu ama bu cidden çok acıtmıştı canını. sadece bu da değildi. dizini de sürtmüş, el avuçları da acımıştı.
şimdi kendisini cidden bir çocuk gibi hissediyordu.

"hyuck, bana bak."

ilk defa dediğini ikiletmeden mark'a baktı. yanağının içini ısırmaya başlamıştı, canının acısını ona belli etmek istemiyordu. ama mark bunu fark etmişti.

"bunu demekten kendimi alıkoyamayacağım ama fazla hırs götüne battı senin."

"canım yanıyor zaten, kes sesini."

donghyuck sinirli bir şekilde ellerinden destek alarak ayağa kalkmaya çalıştı. ama avuçlarının acısını unutmuştu aniden, tekrardan yere kapaklanmak zorunda kaldı.
mark ise yavaşça oturduğu yerden kalktı.

"istemesen bile şu an senin yanında olmalıyım, lee donghyuck. beni burada bekle, arkadaki eczaneden pansuman malzemelerini alacağım. seni bu halde bırakmayacağım."

hyuck önce sessiz kaldı, sonra kafasını olumlu anlamda salladı kollarını bacaklarına sararken. mark'ın ona yardım etmesi bile ona tuhaf gelirken bu halde olması onu siniri bozuyordu.
onun yanından uzaklaşırken mark'ı izledi hyuck bir süre.
bu çocukla çok şeyleri olacak gibi hissediyordu, çok.

upstairs & 𝑚𝑎𝑟𝑘ℎ𝑦𝑢𝑐𝑘Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin