"tanrı aşkına, gecenin bir yarısı ne işin var benim evimde?"
mark, aniden gelen misafiriyle birlikte karanlık salona doğru ilerliyordu. bir yandan telefonunun feneriyle etrafa bakınıyor, mum arıyordu. biraz gerilmişti ama hyuck ise ondan daha gergindi. ve mark bunu elbette anlamıştı. sonunda iki üç tane mum bulduktan sonra onları hemen yakmış, salonun ortasındaki sehpaya bırakıp hyuck'un karşısında oturmuştu. hyuck ise kollarını birbirine bağlamış, gözlerini bir noktaya dikmişti. bu hali biraz ürkütücü dursa da mark'ın gözleri direkt olarak ayak bileğine kaymıştı.
"hey, sen o bileğinle nasıl çıktın yukarıya?"
mark'ın ister istemez endişeli çıkan ses tonu hyuck'u hafifçe gülümsetmişti ama etraf, mark'ın bunu görmesi için biraz karanlıktı. yerinde doğrulup o da bileğine baktı, cidden nasıl gelmişti, o da bilmiyordu.
"bilmiyorum.."
"acın veya ağrın var mı?"
mark endişeli bir şekilde hyuck'un yüzüne bakarken hyuck hissettiği sızı ile kafasını olumlu anlamda sallamıştı. mark karşı koltuktan hyuck'un yanına geldiğinde hyuck, ona şaşkınlıkla bakıyordu.
"sen delisin, biliyorsun değil mi?"
hyuck kıkırdayıp bugün ikinci defa oturduğu koltuğa tekrardan yayılmıştı. mark ise ona bakmaya devam ediyordu. arkada çakan şimşekler hyuck'un yüz ifadesinin değişmesine sebep oluyordu ve mark bu yüzden ona bakmaya devam etmişti.
"bana neden öyle bakıyorsun?"
hyuck'un aniden sorduğu soru ile birlikte mark afallayıp geriye yaslanmıştı, utandığı için de elini direkt olarak saçlarına götürmüştü. sadece hyuck'un ne hissettiğini anlamaya çalışıyordu.
"gök gürültüsünden çok korkuyorum ve birinin yanında olup kafamı dağıtmam gerek. yoksa geçmiş aklıma geliyor ve bir daha aklımdan çıkaramıyorum."
hyuck, mark'ın bakışlarının nedenini iyi anlamıştı ve bu yüzden en sonunda açıklama gereği duymuştu. sonrasında iç çekmiş ve bağdaş kurmuştu. mark ise onun bu halini anlayışla karşılayacaktı. ama geçmiş derken neyi kastettiğini merak ediyordu.
"burası soğuyor bu arada, üşüyor musun?"
"sanırım, hayır."
aslında hyuck biraz üşüyor olabilirdi, sonuçta üstünde kısa kollu vardı ve elektrikler olmadığı için de ev sıcak değildi.
bir süre ikisi de sessizce oturup mumun alevini izledikten sonra mark, hyuck'un bu kadar sakin olduğunu ilk defa görüyordu. onu cidden üzen bir şeyler vardı."donghyuck, istersen anlatabilirsin aklından geçenleri. dinlerim seni."
mark, onu rahatlatmak amacıyla söylemişti bunu ve anlatmayacağını biliyordu. hyuck sadece birine ihtiyacı olduğu için gelmişti ve elektrikler gelip yağmur kesilince geri gidecekti. yoksa yanlış mı düşünüyordu?
hyuck yeniden iç çekip bakışlarını oynadığı ellerine indirdi."gök gürültüsünden, yağmurdan, şimşekten korkma sebebim; annemin bizi böyle bir havada terk etmesi."
bakışlarının buğulandığını hissetmişti hyuck. ağlamaması gerekiyordu, ağlamak istemiyordu. mark ise hyuck'u izlemeye devam ediyordu.
"yani, terk edeli yaklaşık üç sene oluyor ve sanırım bu zamanlardı. sonbahar zamanları. yine aynıydı hava. gündüz güneşli ve iç açıcıydı. ama gece kasvetli, fırtınalıydı. bunu fırsat bilmiş olmalı."
sözünü bitirdikten sonra histerik bir kahkaha atmıştı. mark, onun duygularını anlayabiliyordu.
"onu çok sevdim. annemi inanılmaz derecede çok seviyordum. ama o fırtınalı günde elinde bavuluyla kapıdan sessiz sedasız çıktığını gördüğüm an, nefrete dönüştü bu sevgi."
"bir nedeni var mıydı peki, terk etmesinin?"
hyuck, elinin tersiyle sildi düşmekte olan gözyaşlarını. belli etmediğini düşünüyordu ama mark onun her hareketini takip ediyordu. bu yüzden aniden hyuck'un eğik kafasını kaldırmıştı. hyuck ise dolu gözlerle bakıyordu ona. bu hâli mark'a dokunmuştu çünkü hyuck'u az zamandır tanısa da onu ağlarken görmek istemezdi.
"bilmiyorum. babam biliyor ama bana söylememekte çok ısrarcı. sanırım bu kadar kinli olup bir şey yapmamdan korkuyor."
bakışlarını tekrardan kaçırıp ellerine indirdiğinde aniden çakan bir şimşek ile ikisi de yerinden sıçramış ve aniden kollarını mark'ın beline sıkıca sarmıştı.
mark ilk iki saniye şok olsa da, hyuck'un düzensizleşen nefesini duyduğunda yine endişelenmişti. hyuck ise mark'a yaptığı bu ani ataktan dolayı utanmış, kollarını geri çekmeye hazırlanıyordu.ama mark buna izin vermeyip sarılmıştı küçüğüne. bu sefer hyuck şok olmuştu bu karşılığa. ama kesilmeyen gök gürültüleri onu daha çok korkuttuğu için başka bir çare göremiyordu.
ne mark ne de hyuck tek kelime etmemiş, dakikalar boyu sarılmışlardı. bu yüzden hyuck'un nefeslerini düzene girmişti, korkusu biraz daha dinmişti mark'ın kollarında ve soğuyan bedeni ısınmıştı. gözlerini kapalı tutarken biraz daha sıkı tutundu mark'a.
mark ise kollarındaki çocuğu dakikalar boyunca izlemişti, onun sakinleştiğini hissetmişti.
ve ikisi de bu anın, kalplerinin ritmini bozduğunu biliyordu."bu gece sende kalabilir miyim?"
"kalabilirsin.. ama tek yatak var, istersen sen benim yatağımda yatarsın, ben de babamın yatağında yatarım."
hyuck kollarını gevşetip hafifçe geri çekilirken mark'ın kızarmış yanaklarını gördüğü zaman tebessüm etmişti. biliyordu, kendisi de kızarmıştı. neden bunu yaptığını, ona sarıldığını, bilmiyordu ama karşısındaki bu huysuz çocuk ona bu gece tatlı gelmişti.
ve aynı şeyleri mark da düşünmüştü."şey.. mark.."
mark yerinden kalktığı zaman hyuck'un sesiyle tekrardan ona dönmüştü.
"hm?"
"yanında yatsam.. sorun olur mu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
upstairs & 𝑚𝑎𝑟𝑘ℎ𝑦𝑢𝑐𝑘
Fanfictionsunchan: burası senin evin değil kanada bozuntusu, hatırlatayım sunchan: evin sahibi benim sunchan: o müziğin sesini kıs sunchan: beni üst kata getirme gecenin bir vakti mark001: numaramı nereden aldın sunchan: bu...