iq yaşın benimkinden küçük

1.1K 130 69
                                    

sunchan: diyorum bu ev nasıl bu kadar sessiz
sunchan: evde değilmişsin :DD

mark001: seni ilgilendirmez????

sunchan: ilgilendirmez tabi amk

mark001: of ne istiyosun

sunchan: mark kafan mı güzel

mark001: her zaman :D

sunchan: beynine sokayım

mark001: her kendinden büyük biri ile böyle mi konuşursun sen

sunchan: kes sesini ya
sunchan: saat altı
sunchan: geliyor musun kaykay parkına işte

mark001: haaaaa o şey
mark001: oradayım zaten, sen gel

sunchan: bakalım yenilgini de böyle kolay unutabilecek misin lee mark

mark001: göreceğiz
_______________

lee donghyuck, sinirle telefonunu yatağa fırlatarak ellerini saçlarına geçirdi. hâlâ babasına sinirliydi, bu koskocaman evin en güzel yerini, üst katını kiraya vermesini saçma buluyordu. pekâlâ, kiracıları babasının yakın arkadaşı olabilirdi ama en azından bunu kendisine önceden haber verebilirdi. ama bunu da yapmamıştı. şimdi bir çocuk üst katına yerleşmişti -onun babasına laf söylemek istemiyordu, çünkü çok samimi ve sıcakkanlı bir insandı babası- ve bu durum onun canını ciddi anlamda sıkmıştı. sonuçta burası müstakil bir evdi, bahçe katı ile birlikte toplamda üç kat vardı ve son bir haftadan beri bahçeden babaları çıkmıyor, şirket dışındaki en uğrak yerleri o güzel büyük bahçe oluyordu, mark ve donghyuck koridorlardan sıvışarak kendi katlarına gidiyorlardı o sıra.

mark'a sebepsiz -tabii, ona göre birçok sebep vardı ama objektif bir şekilde bakınca ortada bir sebep göremiyordunuz- bir kin duyuyor, burada olmasından çok rahatsızlık duyuyordu. üst katını paylaşmak istemiyordu haliyle, orası onun çocukluğuydu.
ama daha soyunu sopunu bilmediği çocuğa gerçekten nefretle bakıyordu, bunu kimse değiştiremezdi. en azından... şu anlık nefret dışında hiçbir duygu barındırmak istemiyordu içinde.

hızlıca üstüne bir şeyler geçirdikten sonra aynanın karşısına geçmeden saçlarını hafifçe dağıttı kumral saçlı çocuk. bu kapışmayı (!) kazanacağını biliyordu, özellikle kin duyduğu bir çocuğa karşı. mark'ın ona aynı şekilde karşılık vermesi donghyuck'u hırslandırıyordu, onu kendinden daha çok iğrendirmek için elinden geleni yapası geliyordu. evet, bu kadar şey donghyuck'un üst katını bir çocuktan kıskanmasından ortaya çıkıyordu...

kaykay parkına nihayet geldiğinde umursamaz bir tavırla gülümsedi, mark iki arkadaşı ile takılıyordu şu an belli ki.
mark uzaktan kaykayı ile gelen küçüğü tanıyınca oturduğu yerden kalkarak aynı yüz ifadesi ile ona doğru ilerledi.

"teke tek zannediyordum?"

donghyuck'un sesiyle mark'ın arkasındaki iki çocukta kalktı. büyük ihtimalle onların hiçbir boktan haberleri yoktu.
o sırada mark arkadaşlarının geldiğini hissetti ve aniden onlara dönerek samimi bir şekilde gülümsedi.

"size yarın her şeyi açıklarım çocuklar, yarın görüşürüz. ve jeno, jaemin yanınızda chenle var, biliyorsun; sakın çocuğun yanında yiyişmeye kalkmayın."

donghyuck, istifini bozmadan bir karşısındaki çocuğa bakıyor bir tuhaf arkadaşlarına bakıyordu. pek fazla takmamaya çalıştı, sonuçta o da arkadaşlarıyla böyleydi.
birkaç şey daha ekledi mark, sonra arkadaşları orayı terk edince en sonunda sert bir ifade ile donghyuck'a döndü.

"teke tek."

gözlerini devirip ilerledi donghyuck. onunla çok fazla atışacaklarını biliyordu, şimdiden alışmalıydı.
arkasından gelen mark ile ellerinde kaykayları, kaykay pistinin olduğu yere ilerlediler.

"bu kapışmayı kazanırsam ne alacağım, lee donghyuck?"

"kazanamayacaksın zaten kanada faresi, bunun hesabını boşa yapma."

mark'ın kahkası duyuldu arkadan. donghyuck bir daha gözlerini devirdiği sırada daha sonra bir elini cebine atıp mark'a döndü.

"ama ben kazanırsam..."

aniden pis bir şekilde sırıtması ile bu sefer mark gözlerini devirdi. kendisinden küçük birinin ona kabadayılık taslaması hoşuna gitmiyordu. mark artık onun ne isteyeceğini biliyordu ve bilmemezlikten gelmeyecekti.

"üst katımı geri alıp seni evden atacağım falan filan mı? hayal gücün çok zayıf, küçük."

önce bir sessizlik oluştu, sonrasında donghyuck o son lafa o kadar deli oldu ki sinirden ani bir şekilde ruh hastası gibi kahkaha atmaya başla. mark ise hiç takmadan bir şarkı mırıldanmaya başladı.

"eee, gülmeyi bırakıp üst katını benden almayı düşünmüyor musun?"

mark onu sinir etmekten hoşlanmıştı. belki bu ona fena patlayacaktı ama karşısındaki çocuğun hırsının boşa olduğunu zaten biliyordu.
o sırada donghyuck mark ile aynı hizaya gelerek kaykayını yere attı ve mark'a baktı.

"düşünüyorum gerizekalı, düşünüyorum."

daha sonra aralarındaki sessizlik mark'ın sert sesi ile bölündü.

"eğer ben kazanırsam bana hyung diyeceksin."

"ne?"

şimdi sırıtma sırası mark'a gelmişti. donghyuck ise ona anlamsız bakışlar atıyordu. nasıl olabilirdi ki böyle bir şey? bu inatçı keçi, bu çocuğa hyung der miydi hiç?üstelik mark o kadar rahat davranıyordu ki, donghyuck onu dövmek istiyordu.
mark, anlamsız bakışları üstünde hissetmiş olmalı ki kafasını donghyuck'a çevirdi.
donghyuck ise oldukça gergin duruyordu.

"tekrarlamamı ister misin, kü-"

"bak, o küçüğü senin bir yerine sokacağım şimdi!"

donghyuck'un aniden patlaması ile mark küçük bir kahkaha daha attı. donghyuck  onunla dalga geçtiğini biliyordu.

"hem desem ne halt olacak ki, senin iq yaşın benimkinden küçük."

"hadi ya, öyle mi diyorsun?"

mark onunla uğraşmaya devam ederken gerçekten bu işi sevmiş gibi duruyordu. donghyuck ise sakin olmaya çalışıyordu.

"ne olacak biliyor musun, lee donghyuck?"

bilmem kaçıncı kere gözlerini devirerek mark'a kindar bir ifade ile baktı ve cevabı bekledi donghyuck.

"bana hyung demen hoşuma gidecek."

upstairs & 𝑚𝑎𝑟𝑘ℎ𝑦𝑢𝑐𝑘Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin