tanıtmalısın o zaman

1K 125 46
                                    

"acıttı!"

"donghyuck, bebek gibi davranmayı keser misin? sadece pamuğu dizine değdirdim tanrı aşkına!"

evet, doğru tahmin. bu haldeyken bile tartışıyorlar. bunlar adam olmaz. her neyse.

donghyuck ve mark eve gelene kadar çeşitli zorluklardan geçmişlerdi. şans bu sefer onların yanında olmuştu ki, kaykay parkı eve çok yakındı. donghyuck'un inatçılığı yüzünden yine atışsalar bile şu an evdelerdi. en önemli ayrıntıyı vereyim size, üst kattalardı. bunu da hyuck istemişti elbette.

mark eczaneden aldığı ilk yardım kiti ile şu an donghyuck'un yaralarına pansuman yapmaya çalışıyordu. donghyuck ise bileğinin acısına küfretmekle meşguldü. o

"malum ben de kaykaycı olduğum için, bir aralar bileğimi düzenli bir şekilde burktuğum için evde birden fazla ağrı kesici krem var, ama bir tanesini sürmeden önce biraz buz tutman gerek bileğine."

mark'ın bu sözlerinden sonra donghyuck'un bir şey söylemesine kalmadan mark amerikan mutfaklarına doğru ilerledi. buzdolabından bir buz torbası çıkartarak tekrar salona doğru ilerledi. donghyuck ise sadece mark'ı izliyor, içten içe ona borçlandığını düşünüyordu. bir anda ona bu kadar yardımcı olması, biraz tuhafına gitmişti. aslında gitmemeliydi, kim olsa aynısını yapardı. ya da yapmaz mıydı? irdelemeye gerek olmadığını düşündü.

düşüncelerinden mark'ın buzu yavaşça bileğine tutması sayesinde sıyrıldı. mark, gözlerini ilk yardım kitinde gezdiriyordu. karşısındaki çocuğun inatçılığı yüzünden dizlerindeki kanı bile doğru düzgün silememişti. hyuck ise gözlerini mark'tan çekmiyordu. ortamda bir sessizlik oluşmuştu, ikisi de bu durumdan rahatsız olmuşlardı.

o sırada hyuck gözlerini karşısındakinden çekti,  refleks olarak sağ elini bileğinin üzerindeki buza yönlendirdi.

tabi. o sırada küçük bir şeyi atlamıştı.

buzun üstündeki diğer eli, mark'ın elini.

hyuck, mark'ın elini hissedince kendisine küfretmeye başladı. mark'ın bakışları ise üst üste gelmiş ellerine kaydı. o anda da hyuck'un elinin kendisinin eline kıyasla daha küçük olduğunu fark etti. ona bu biraz sevimli gelmişti. ikisi de şaşırıp kalmışlardı, kabul etmek istemeseler de utanmışlardı.

aynı anda ellerini buz torbasından çekmeleri de bunun kanıtıydı, neyse.

"sen buzu tut, ben dizindeki kanı sileyim."

mark, bu anı kafasından silmeye çalışır gibi bir hale bürünmüştü. hyuck ise bunu fark etmişti tabii ki. elini yine buz torbasına yönlendirip ayak bileğine hafifçe bastırdı. ama maalesef ki kıkırtısını bastıramadı.

hyuck'un gülüşü odayı doldururken mark işine oldukça odaklanmış bir şekilde hyuck'un dizindeki kuru kanı temizlemişti. kafasını kaldırmayıp pamuğu çöpe attıktan sonra yara bandını küçük sehpadan aldı.

"neye güldün şimdi sen?"

mark'ın ciddi tutmaya çalıştığı ses tonuna karşılık hyuck gülüşünü bastıramıyordu.

"hiiiç!"

mark elbette neye güldüğünü anlamıştı, o kadar da salak değildi herhalde. o da en sonunda kendisini tutamayıp gülmeye başladı. ikisi de dışarıdan tuhaf görünüyordu.

"aslında bu kadar komik bir şey değildi, hyuck."

"değil zaten, sadece sinirim bozuldu."

"gerizekalısın, gerizekalı."

hyuck ona aldırmayıp gülmeye devam ediyordu tabii. bu çocuk kimi dinlerdi, tanrı aşkına?

uzandığı kanepe ona çok rahat gelmiş olmalıydı ki bileğindeki buzu tutmayı bırakıp, yuvarlanmayı seçerek kendisini yan tarafa attı. bu da acısını tekrardan hissetmesine neden olmuştu.

"oğlum alt tarafı yerinde dur dedik, ne tuhafsın."

mark ilk yardım kitini odasına götürüp geri geldi, hyuck büyüğünü takmazdı bu saatten sonra sonuçta. o sırada hyuck buzu sehpaya bıraktı.

mark ise kendisini diğer kanepeye atıp saçlarını dağıtıp hyuck'a baktı. uzandığı kanepeden evin yeni halini inceliyordu. bileğini unutmuş gibiydi.

"zevkin o kadar da kötü değilmiş, mark lee."

hyuck'un dediği şeye karşılık gülümsedi mark. bu çocuğun ağzından ilk defa düzgün bir şey çıkıyordu.

"biliyorum."

ortamda tekrardan bir sessizlik oluşurken mark az önce unuttuğu şeyi söyledi:

"bu arada dizine yara bandı yapıştırmayı unutma, o buzu da tekrardan bileğine tut, seni gerizekalı."

hyuck kafasını ona doğru çevirip tuhaf bakışlarını yolladı. mark ise bu yardımseverliğini yanlış anlamış olan hyuck'a yan bir gülüş atarken kalkıp odasına ilerledi ve elinde bir krem ile döndü. kremi hyuck'a fırlattı, o sırada hyuck mükemmel refleksi ile kremi tuttu.

"her boku yanlış anlama, donghyuck lee. yardım kelimesinin anlamını biliyor musun?"

mark'ın alay dolu sözlerine karşılık hyuck'un kaşları çatıldı. hemen sonrasında gözlerini devirip oturuşunu dikleştirdi.

"senin gibi bir odundan bunları bekleyemedim, pardon."

"beni hiç tanımıyorsun, küçük."

mark bu sözlerinin üstüne tekrardan kanepedeki yerine yerleşti. yüzünde bir sırıtış belirmişti.

hyuck ise karşıdaki kanepede ona meydan okurcasına gülümsüyordu.

bundan sonra olacakları tahmin etmek, kritikti.

"tanıtmalısın o zaman."

upstairs & 𝑚𝑎𝑟𝑘ℎ𝑦𝑢𝑐𝑘Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin