keyifli okumalar,
__
Korktuğumuz şeylerin başımıza gelmesi kadar korkunç bir gerçek vardır. Kaderin alay edercesine, insanın tam kaçtığı yere ağlarını atması... Tuzak. Bu bana hep bir tuzak gibi gelirdi, asla yakalanmamayı dileyip ısrarla yakalandığım bir tuzak.
Ne kadar gariptir ki insan hep en çok kortuğu şeye çekilirdi. Bunu yaşamak, hissetmek, bile bile düşerken; durman gerektiğini hissetmene rağmen duramamak. Her şey ne kazanan ne de kaybeden olduğun bir oyun gibiydi. Bu sabah, elimde Emily Bronte'nin Uğultulu Tepeler'ini tutarken bu gerçeği daha net anladım. Kitapla ilgili değildi, ama kendimi özlemem gereken birini özlerken buldum. Bu kopma anı ezelden beri varolan gerçeği daha sert yüzüme çarptı, bundan sonra bende hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
Saatlerdir bir koltukta oturuyordum, etrafımda çıt çıkmazken zihnimin içi epey gürültülüydü. Sürekli beynimde tekrar eden tek bir cümle vardı o da 'yanlış yolda yürüdüğüm' ile ilgiliydi. Bu his o kadar güçlüydü ki boynumda taşıdıkça ağırlaşan zincir gibiydi, istesem de onu çıkarıp atamıyorum.
Siması gözlerimin önüne geldiğinde zihnimdeki sesler teker teker sustu. Gözlerimi yumdum. Onunla ilgili her şey en derin günahlar gibi hissettiriyordu. Bu bir felaketti, en kötüsüyse kaçmak istediğim şey çoktan içimdeydi.
Yumduğum gözlerimi açtım. Jihoon gideli yirmi gün olmuştu, onun gidişinin yegane sebebi Woojin'in ani kaçışıydı. Bu süre zarfında malikânenin havası beklenmedik şekilde değişmişti, artık olduğundan daha sessiz ve kasvetliydi. Çalışanlar bir zamanlar itaat ettikleri adamın firarından beri diken üstündeydi, saygı duydukları adamı artık lanetlerle anıyorlardı.
İlk günler, bu duruma onlar kadar takılmasam da zamanla durumun ciddiyetinin farkına vardım. İlk günden itibaren korumaların sayısı iki katına çıkarılsa da bu yeterli değildi. Evi korumak için nöbet tutan korumaların sistematik kaybı ve ara ara büyük girişe bırakılan insan kanıtları bunun en büyük kanıtıydı.
Bu daha dikkatli olmam için önemli bir etkendi; Woojin artık hafife alınabilecek bir adam değildi.
Ellerimi başımdan çekip oturduğum yerden kalktım. Jihoon'la karşılaşmamak için sık sık kendimi hapsettiğim odadan çıkıp alt kata yöneldim. Her şey çok tuhaftı; ayak uydurduğum düzenin bihayli dışındaydı çünkü artık, Jihoon'la olur olmadık yerlerde karşılaşacağız korkusuyla yaşamıyordum. Belki buna sevinmem gerekirdi, Fakat içimde en ufak mutluluk parçasını bile hissedemedim.
Olur olmadık anlarda gözlerimin onu arayışına şaşırdım.
Bu hiç mantıklı değildi!
Kendime kızıp son basamağı da indim. Burası eskiden kaldığım kattı, yaşanan onlarca şey gözümün önünde oynarken gözlerim Jihoon'un çalışma odasına takıldı. Ani bir ürperti omuriliğimden aşağı yuvarlandığında o tarafa bakmayı kesip koridorun ortasındaki odaya doğru ilerledim.
Ahşap kapı hafif aralıktı, içeride herhangi bir ses duymayınca Khloe'nin yalnız olduğuna kanaat getirip içeri girdim. Kızıl, yatağında doğrulmuş bir şekilde önündeki tepsiden bir şeyler yiyordu, boştaki elinde de asla yanından ayırmadığı kitaplarından biri vardı.
Haftalar öncesindeki ölü halinden sıyrılmış hatta kilo bile almıştı. İtiraf etmekten nefret etsem de Arke'nin varlığı ona iyi gelmişti.
"Günaydın."
Ona doğru ilerlerken ayak ucundaki sandalyeyi yanına çekip oturdum ve tekrar gözlerimi kapattım.
"Erkencisin."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
YANLIŞ KARAR,, hoonsuk
FanfictionHyunsuk tanımadığı bir adamla birlikte olmuştu, hayatını köklü bir değişime sokacağından habersiz. Düzenini parçalayan kaosun parçası olabilecek miydi? Hayat öyle lanet bir şeydir ki; ya yanlış zamanda doğru insanı karşına çıkarır. Ya da yanlış insa...