Aşağı inmek için bekleyen Umar'la beraber merdivenlere yöneldik. Yemek odasına indiğimizde ise Lycaon ve üç adamı bizi bekliyordu. Ama etrafta başka kimseler yoktu.
Lycaon ise çok sinirli bakıyordu. Ne bana ne Umar'a! Sadece kolyeme odaklanmıştı.
...
Bizi masaya davet ettiler. Umar ile birbirimize baktıktan sonra masaya doğru ilerledik.
+Diğer herkes nerede?
-Leydim onlar kış köşküne geçtiler. Siz haber vermişsiniz. Birileri geliyormuş.
+Evet. Birilerinin geldiğini Arthur'a söyledim. Fakat neden bizi neden yanlarına almadılar?
-Çünkü beni gördüler.
+Ne demek istediğinizi anlayamıyorum.
Lycaon masadan kalktı. Kafasını eğip hırladı. Umar'ın elini tutmuş olacakları bekliyordum. Umar da kılıcını tutmuş, tetikteydi. Kafasını yavaş yavaş kaldıran Lycaon'nun gözleri sapsarıydı. Tırnakları yerine de pençelerini çıkarmıştı. Hırlayarak bize yaklaştı. Umar ile geri geri kapıya doğru yürüdük. Merlin ne zaman masanın arkasına geçmişti, bilmiyordum. Ama elinde püskürtme özelliği olan bir şişe ile oturan 3 adamın yüzüne bir sıvı püskürttü. Adamlar çığlıklar içinde gözlerini kapattılar. 3nünde gözlerinin etrafı kanıyordu. Başlarını tutup masaya vurmaya başladılar. Lycaon koşarak yanlarına gitti. Merlin ona doğru geleceğini sanarak, masanın etrafından dolaşıp yanımıza koştu. Lycaon Merlin için değil, adamları için gelmişti. Adamlarını kurtaracak sanıyordum. Fakat hayır. Hepsini tek tek pençelemeye başladı. Üçümüzde yaptığı dehşeti nefesimizi tutmuş izliyorduk. Hepsi öldükten sonra gözleri kırmızı bir hal aldı. Artık az öncekinden daha öfkeli ve sinirliydi. Duvarda bulunan aynaya yöneldi. Gözlerinin kırmızı olmasına şaşırmış bir hali vardı. Daha sonra tırnaklarındaki kana baktı. Elini burnuna götürüp, kokladı. Sonra bize döndü. Yavaş yavaş yürümeye başladı. Sırtlarımız artık duvara değiyordu. Nefes alamaz olmuştum. Kapıya ulaşabilirdik, ama bu sadece gecikmiş bir ölüm olurdu. Lycaon nefes nefese Merlin'nin yanına geldi.
-DAHA FAZLA GÜÇ!
Merlin korku dolu gözlerle Lycaon'a bakıyordu. Lycaon ise kapıya yönelmiş, gidiyordu. Arkasından koşmaya başladık. Merdivenleri geçtik, hiç bir yerde görünmüyordu. Sonra uluma sesleri geldi. Dışarıdaki sürü uluyordu. Koşarak pencereye yaklaştık. Dışarısı bir sürü cesetle doluydu. Etraf kan revan içindeydi. Ağaçların üzerinde bile ölü cesetler vardı. Lycaon ise tam ortalarında kafasını eğmiş, bir şeyler sayıklıyordu. Ayağa kalktı. Etrafa bakındı. Sanki onları kendi öldürmemiş gibi şaşkındı. Sonra tüm cesetleri tek tek gezdi. Hepsinin nefes alıp vermediğini kontrol etti, saydı. Önceden saymıştım. 30 kişiden oluşuyordu ordusu. Sonra deli gibi gülmeye başladı. Etrafında oluşan kan havasını içine çekti. Ve gözlerini bize dikti. Bu sefer parmağıyla bizi saydı.
1 2 3
Ağzını kocaman açtı kahkaha atmaya başladı. Birbirimize baktıktan sonra buraya doğru geldiğini fark ettik. Ama nereye kaçabilirdik. Bu bina büyüktü evet ama elinde sonunda bulunurduk. Merin beni takip edin komutuyla koşmaya başladı. Arkasından gittik. 3 katı koşarak aştıktan sonra küçük bir odaya girdik. Oda kitaplarla doluydu. "Kimsenin aklına kütüphane gelmez" teorisi bu çağda bile aynı! Merlin ile Umar kitaplar arasında kendimizi koruyacağımız bir şeyler arıyordu. Bende pencereye doğru yaklaştım. Katliamdı resmen... Kendi sürüsünü öldürüp gücüne güç katmış biri. Bize ne çok şey yapardı, Allah bilir! Tam 30 ceset... Hayır değil. 30 Değildi. Parmağımı cama dayayıp tek tek saydım. 29'du! Sırtımı dönüp kesici alet arayan arkadaşlarıma baktım. Umar bir odunu kılıcıyla keskinleştiriyordu. Yanın yaklaşıp, korkuyla omzundan sarstım.
+Umar beni dinlemen gerekiyor.
-Şimdi değil güzelim. Bi filmde izlemiştim. Eğer bunu tam kalbine saplarsam ölür belki ha?
+Umar cidden konuşmamız lazım.
-İzin verirsen hayatımızı kurtaracağım.
Bi dönüp dinlese kurtulmaya çalışmamızın saçma olduğunu anlayacakta... Kitapta bir şeyler okuyan Merlin'nin yanına gittim bu sefer de.
+Merlin dışarı bakman lazım!
-Leydim, galiba Lycaon hakkında bir şeyler buldum. Anlamaya çalışıyorum izin verirseniz tabi.
Ölseniz bir bardak su vereniniz olmayacak sizin ya. Burada bir şey anlatıyorum dimi? Ama yok, kahraman olma peşindeler. Sinirli sinirli pencerenin pervazına oturdum. Ayaklarımı yere vura vura ritim yapıyordum. Bi anda ikisinin de dikkatini çekti. Çeker tabi. Kurt adamların sesi ne kadar keskin duyabileceklerini biliyorlar. Yapma demelerine rağmen devam ettim. Hatta bu sefer daha sert vuruyordum. Umar bir hışımla ayağa kalktı. Tekrar yapma bak gelecek dedi. Umursamadım. Devam ettim. Sinirlenip yanıma tek adımda geldi. Bir dakika o kadar sinirlenmiş miydi? Tırstım, ama vazgeçmedim. Devam ettim. Merlin de ayağa kalktı. Evet onun da dikkatini çekmiştim. Güzel istediğime ulaşmıştım. Umar Merlin'nin bize baktığını fark etti. Onun önüne geçip bizi görmemesini sağladı. Daha sonra hiç nazik olmayan bir hareketle dizimi tuttu. Yüzüme yaklaşıp, gözlerimin içine baktı. Kulağıma yapma diye fısıldadı. Kalbim bu yakınlaşmadan etkilenmişti. Nefesimi tutmuş, uzaklaşmasını bekledim. Ama uzaklaşmak yerine gözlerimin en içine bakıyordu. Dengemi kaybedip omuzlarına tutundum. Muzipçe sırıtmaya başladı. Merlin bi anda belirdi yanımızda.
-Şey affedersiniz. Ama şuan bunun sırası olmayabilir.
O kadar çok utanmıştım ki. Kıpkırmızı bir halde oturduğum yerden kalktım. Yüzümü ikisinin de göremeyeceği bir yöne çevirip konuşmaya başladım.
+Hmm şey dışarıda 30 ceset olması lazımken 29 taneler.
-Bu nasıl olur?
İkisi de tek tek sayarken pencereye tekrar yaklaştım. Ama bu sefer kalbimin güvenliği için Merlin'nin yanında ayakta dikiliyordum. İkisi de 29 tane olduklarını teyit ettikten sonra Merlin aramızdan çıkıp hemen kitapların yanına koştu. Deli gibi kitapları karıştırmaya başladı. Elindeki kitapta aradığını bulamamış olacak ki yere atıp başka bir rafa geçti. Artık görüş alanımda değildi. Yine yalnız kalmıştık. Az önceki yakınlaşmadan sonra isteyeceğim bir durum değildi bu. Henüz yanaklarımın eski haline geldiğini de zannetmiyordum. Umar bunu fark etmişti hâlâ sırıtıyordu. Kafamı çevirip ona bakmayı reddettim. Odadaki her şeye göz gezdirmek daha mantıklıydı. Ama Umar'ın gözleri hâlâ yanaklarımdaydı. Sinirle dönüp ona baktım.
+Ne bakıyorsun?
-Ne yani , bak miyim mi?
+Bak canım niye bakmayasın?
Sonra büyük bir sırıtış. Ben ne olduğunu anlamamış bir şekilde yüzüne bakarken jeton düştü. Resmen çocuğa bana bak demiştim. Hızlı bir şekilde dayandığım yerden kalktım. Merlin'e doğru koşar adım gidecekken kolumdan tutuldu. Umar yine beni utandıracak bir şey diyecekti. Sırtım dönük bir şekilde konuşmaya başladım.
+Şuan bunun hiç sırası değil. Lütfen daha sonra utandırsan?
Bir cevap gelmedi. Bekledim yok. Umar'a bakmak üzere sırtımı döndüm. Fakat kolumu tutan Umar değildi. Umar yerde baygın bi haldeydi. Merlin için de durum aynıydı. Nefesimi tutup kolumu tutana doğru yavaş yavaş kafamı çevirdim.
Kolumu tutan, kanlar içinde hırlayan bir kurt adamdı!
Uzun bir aradan sonra yeni bölüm. İyi okumalar!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ABİS
Teen FictionSabahın ilk ışınlarında uyanıp misler gibi güne başlamak yerinde bir anda çakan şimşek sesiyle uyandım. Etraf zifiri karanlıktı. Saat 4:30'du. Kolyemde elimi gezdirirken bir anda odamın kapısının önünden bir gölge geçti. Umursamadım. Ta ki evde yaln...