Babamın hançeriydi bu. Elime aldığım hançerden sonra kadının boynundaki kolyeme gözüm takıldı. Kolyemi çalmıştı hırsız. O kolye benim için nedensizce çok değerliydi. Kolyemi geri alacaktım. Sırtımızı çevirdiler. Umar kadına daha yakındı. Gözlerimle kolyeyi işaret ettim. Kolyeyi alması gerektiğini anlamıştı. Bu kadar zeki olduğu için şükrettim. Tam bizi itecekleri vakit el ele tuştuk. Kadının boynundan kolyemi çekip aldı.
Sonra karanlığın içinde yere düştük.
...
Gözlerim kapamış, düşeceğim yerin acısını bekliyordum. Bir kuyunun sonundan nereye düşülebilir? Bir su tabakası, sert bir yüzey ne bileyim böyle bir yere düşmeliydim dimi? Ama yumuşacık bir yere düştüm aynı rahat bir koltuğa düşmüş gibi...Gözlerimi açtığımda gibinin fazla olduğunu gördüm. Tamda bir koltuğa düşmüştük. Umar'ın da benim gibi şaşkınlıkla etrafa baktığını gördüm. Etraf bir laboratuvardan halliceydi. Başımızda dikilen üç beş insan vardı. Umar ellerimi tutup kendiyle beraber beni de kaldırdı. Etraftakiler beyaz önlüklü ikisi 40larında biri 20li yaşlarında 3 erkek ve 2 genç kızdan oluşuyordu. Umar beni arkasına alıp konuşmaya başladı;
-Siz de kimsiniz?
Umar'ın sorusuna karşılık olarak hafif bir kıkırdama geldi. Kıkırdayan kişi genç olanlardı. Göz devirip Umar'ın arkasından çıktım. Gözdağı verebilirmiş gibi sinirli sinirli baktım. Ve kıkırdamalar bitti. Hatta genç olan erkek sırıttı. Ani bir refleksle Umar'ın elini tuttum. Umar yaptığıma şaşırmış bir halde bana döndü. Fakat ona bakmadım. Çünkü kıpkırmızı olan yanaklarımla ciddi olamazdım. Bu sefer ben kaşlarım çatık bir halde sordum;
+Siz burada ne halt yiyorsunuz?
Helal be Elis böyle boş boğazlık yap, yerin altından kurtuluşunuz hiç olmasın. Aklıma gelen düşünce ile bakışlarımı etrafa çevirdim. Büyük bir laboratuvardan diğer mekanlara açılan 2 kapı vardı. Belki biri bizim için kurtuluş yolu olurdu. Sonunda içlerinden en yaşlısı kendini tanıtmaya başladı.
-Sakin ol kızım. Benim adım Mehmet, bu da saçlarına kır düşmüş olan Halit. Ve en gencimiz Serkan. Bu iki güzel kızımda Serap ve Ceren. Biz senin daha öncede buraya atıldığına şahit olduk. Fakat yanındaki bu delikanlıyı yeni görüyoruz. Bizim buradaki işimiz Aslı'dan kaçıp kurtulamayan gençlerle ilgili. Yani sizinle.
Mehmet adındaki adam az önceki babacan tavrından tamamen kurtulmuş sinsi sinsi yüzümüze bakıyordu. Umar'ın elini daha sıkı tutuyordum artık. Sonraki olan her şey o kadar hızlıydı ki. Bu insanların sürekli yaptığı bir işmiş gibi. Adının Serkan olduğunu öğrendiğim genç. Beni kendine çekip bir ameliyat koltuğuna bağlamıştı. Umar'ı ise diğer 4 kişi zapt ediyordu. İkimizi de bağladıklarında Umar'ı tutanlar yerdeydi. Sonra Serkan bana yaklaşıp ellerimi kablolar doldurmakla ilgilendi. Umar da benimle aynı durumdaydı.
-Şimdi duyacakların ilk duyuşun değil Elis. Diğer sefer buraya tek atıldın. Ve seni birden çok deneyde kullandık. Sonrasında vücudun bu durumu kaldıramadı. Ve artık seninle bir işimiz kalmadığını anlayınca seni serbest bıraktık. Şimdi ise Umar'la beraber olduğun için seni hırslandıracak biri var elimizde. Başınıza gelecek tüm durumlardan kurumumuz sorumludur.
Ya gerçekten mi? Bana her şeyi unutturan insanlar ilaçlar vs. Bu espriyi yapan insanla aynı insan mı? Durum trajik komikten sadece trajiğe doğru yol alıyordu. Sonra bize doğru yaklaşıp bir düğmeye bastı. Ve gözlerim yavaşça kapandı. Gözlerimi açtığımda Umar'la beraber bir eski taş duvarlarla çevrili bir odadaydık. Burası bana çok tanıdık geliyordu. Ve şu dejavu olayından fena halde sıkılmıştım. Bulunduğumuz odada demirlerle çevrelenmiş bir pencere, eski bir yatak, bir sürü çiçeklerle işlenmiş ahşap dolap ve sallanan bir koltuk vardı. Odanın en köşesinde ise bir beşik vardı. Şaşkınlıkla Umar'a döndüm. O sırada pencereden dışarı bakıyordu. Bana dönüp;
-Elis bak, buraya daha önce getirildin. Fiziksel olarak olmasa da psikolojik olarak çökmeni gerçekleştirecek şeyler yaşattılar sana. Şimdi ben buradayım. Bu sefer buradan hiç bir hasar almadan kurtulacağız. Ama şimdi gel ve bak buraya belki hatırlarsın.
Umar'ın yanına gittim. Ve pencereden baktım. Ortaçağdan çıkma bir sahne vardı karşımda. At arabaları, kabarık elbiseli kadınlar, etrafta elinde gazete satan iki üç küçük çocuk, ve de kocaman bir kale yapısı... Abidevi yapıya hayranlıkla bakıyordum. Çok büyüleyiciydi. Nerede olduğumuzu tahmin etmek için dışarıyı tam görmem gerekiyordu. Fakat yerin altında olan bir odadaydık. Ve onun küçük penceresinden anca bu kadar görebiliyordum. Umar'a dönüp tam olduğumuz yeri anlatacakken Umar cebinden kolyemi çıkarmakla meşguldü. Arkama geçip kolyemi omuzlarımdan aşağı sarkıttı. Yardımcı olabilmek için saçlarımı bir omuzumda topladım. Ve Umar'a döndüm.
+Galiba 19. yüzyılın Ortaçağına ait bit yerdeyiz.
-Sanal gerçeklik. Demek bizi bu şekilde denek olarak kullanacaklar. Ama anlamadığım şey şu; Bizden ne istediklerini bile söylemediler.
Umar'ın sorusu çok doğruydu. Bizi bir şekilde buraya yollamışlardı ama neden? Tam bu soruyu düşünürken bulunduğumuz odaya baktım. Buraya yollanılmıştık. Basit bir oda olamazdı dimi? Odanın köşesinde duran beşik çok dikkat çekiciydi. Bir anda beşiğe doğru çevirdim yönümü ve yürümeye başladım. Umar'da arkamdan geliyordu. Beşikte ölü bir bebek vardı. Ciddi ciddi ölü bir bebek. İlk baş elim gitmedi. Umar'a dönüp baktığımda alışagelmiş bir şekilde elini uzattı. Ve bebeğin nabzına baktı. Sonra bebeğin kafasını tutup vücudundan ayırdı. Ben olanların karşısında dilimi yutmuşken bebeğin gerçek değil içi elyaf dolu olan bir oyuncak olduğunu gördüm. Az önce kalp atışlarımla düzensiz olan nefesimi tuttum. Sakinleştim ve bebeğin etrafında bir şey var mı diye yokladım. Bebeğin yastığının altında babamın hançeri çıktı. Onu elime alıp Umar'a döndüm.
+Şimdi ne yapacağız biz?
-Elis kolyen parlıyor.
Dönüp kolyemi ellerime aldım. Sonra kafamı çevirip aydınlattığı yere baktım. Duvarda bir karartı belirdi.
Evet geç oldu fakat bölümü yine de atabildim. Keyifli okumalaar.*-*

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ABİS
Teen FictionSabahın ilk ışınlarında uyanıp misler gibi güne başlamak yerinde bir anda çakan şimşek sesiyle uyandım. Etraf zifiri karanlıktı. Saat 4:30'du. Kolyemde elimi gezdirirken bir anda odamın kapısının önünden bir gölge geçti. Umursamadım. Ta ki evde yaln...