Arkadaşlar, lütfen sessiz okuyucu olmayın.
Bölümü beğenirseniz küçük yıldızcığa tıklamayı unutmayın lütfen. ^^
-
"İdil!"
Çağatay'ın boğuk sesini aşağı kattan duymamla, karıştırmakta olduğum çekmeceyi oflayarak kapattım. Bu, bir gün içinde karıştırdığım bilmem kaçıncı çekmeceydi ama artık gerçekten yorulmuştum. Bu evin içinde, birkaç korku filmi ve oyun CD'si dışında başka bir şey bulamamıştım. Bana gereken lanet eşyanın bu duvarların arasında olmadığına inanmak zorundaydım.
"Beş dakikaya geliyorum!" diye hızla bağırdığım gibi üzerimdeki mor tişörtü sıyırıp yatağın üzerine fırlattım. Mirza'ya söz verdiğim gibi, Timur'un evine film izlemeye gidiyorduk ve ben kendi kıyafetlerim olmadığı için Seren'in gardırobundan bir şeyler seçiyordum. Tabii, bu olayı fırsat bilip CD aramak için odayı karıştırdığımı saymazsak.
Aşağıdan Çağatay'ın "Bitmedi şu beş dakikalar!" diye bağırışına aldırmadan, dolabın kapısını araladım ve askıda dizilmiş rengarenk kıyafetlere baktım. Aslında ne giyeceğimin pek önemi yoktu, kimseyle moda savaşına girmemiştim. Sade ve hoş gözükmek yeterliydi benim için.
Bunun bilincinde olarak, siyah, dar bir kot pantolon ve üzerine de siyah beyaz yapay çizgileri olan sade bir uzun kol tişörtü kombin yapmıştım. Üstümdeki eşofman altından da kurtulduktan sonra, hızla seçtiklerimi üzerime geçirdim, Seren'le vücut ölçülerimiz neredeyse aynıydı bu yüzden kıyafet konusunda sorun yaşamıyordum. Aynada kendimi kısa bir süre süzdüm, saçlarım açıktı ve omzumdan biraz aşağıya kadar dökülüyorlardı. Yüzüme kapatıcı ve pudra sürmüştüm, onun dışında yine de sönük göründüğümü anlayınca tekrar makyaj masasına yürüdüm.
Kesinlikle sıfır makyajla süper seksi görünen bir kız değildim. Yani, en azından morluklarım bu konuda karar vermemi engelliyordu.
Eyeliner sürmekle uğraşıp bir de başarısızlığa uğrayarak elime yüzüme bulaştırmayı göze alamadığımdan, siyah bir göz kalemiyle yetindim. Sanırım bu kadarı yeterliydi, fazla abartmayı da istemezdim. Çağatay aşağıdan üçüncü kez bağırdığında artık daha fazlasını yapacak vaktim de kalmamıştı.
"Geldim, geldim." diye odanın kapısını aralayıp dışarı çıktım. Merdivenlerin hemen aşağısında durmuş ve ellerini pantolonunun ceplerine sokarak beni bekliyordu. Beni görünce gözlerini şükreder gibi göğe çevirdikten sonra tekrar benimle buluşturdu ve beni kısa bir süreliğine hızla süzdü. Ama dediğim gibi çok kısa sürmüştü, kendini çıplak hissettiren, dikkatli bakışlardan değildi.
"Hadi gidelim," diye ellerini ceplerinden çıkarıp çıkış kapısına doğru yürüdüğünde hızla başımı sallayıp peşinden adımlamaya başladım. İçimde, birazdan yapacağımız şeyden dolayı büyüyen heyecana engel olamıyordum çünkü bir arkadaş grubuna dahil olmak inanılmaz güzel bir histi. Bu kadar kısa bir süre içinde hem de. Beraber köşkün dışına çıktığımızda, bahçede duran kırmızı arabanın ön koltuğuna yerleşmiştim. Hemen yanıma, sürücü koltuğuna Çağatay geçerken, kemerimi bağlayıp eve kısa bir bakış attım.
Eski bir İstanbul köşküydü sadece, Vural'ın oturduğu villa kadar şaşaalı değildi. Ama bana sorarsanız, daha samimi ve güzeldi. Yaşamak için ikisinden birini seçecek olursam, kesinlikle bu iki katlı eski köşkü seçerdim.
Yolculuğumuz, kısa ve sessiz geçmişti. Mirza'nın bize verdiği adrese varmak sadece yirmi dakikamızı almıştı ve oraya varana kadar içim içimi yiyordu. Gözlerim Çağatay'a kaydığında yutkundum, onunla geleceğimi çocuklara söylememiştim. Sadece yalnız gitmemi uygun bulmadığından ve aynı zamanda hevesimi de kırmak istemediğinden dolayı, yalnızca beraber gidersek bunu kabul edebileceğini söylemişti ve ben de razı olmuştum. Benim için sorun değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Buzdan Ruh.
Teen FictionKadın farkında bile olmadan adamı onardı, ama adam onu her gün daha fazla yıktığını göremedi. Kız da farkına varmadı, öfkesi, gücü, hırsı gözlerinin önüne sis gibi çöktü. Adamı kendisine, gücüne ve azmine hayran bıraktı. Sadece bir enkaza çevrildiği...