Kitap okumaktan delicesine sıkılmıştım sabahtan beri hiçbir şey yoktu. Ne prenslerden biri gelmişti nede Felix. Hayır Felix neden gelmemişti onuda anlamamıştım. Cris, evet prensim dememe izin vermiyordu, Chris bütün hafta boyunca meşgul olucağını söylemişti. Ve geceleri yanına gitsem bile o işini bitirene kadar ben uykuya dalıyordum. Çok çalışıyordu ve yaptıkları kendi işleriyle sınırlı değildi.
Ve birden odaya saçlarında yapılmış bir çiçek tacı ve giydiği pembe elbise ile Felix girdi. aman tanrım çok şirin duruyordu "hyunieee" diyerek yanıma gelmiş eteklerini toplayıp oturmuştu.
Kesin birşey söyleyecekti çünkü kıpır kıpır duruyordu. kafamı ne oldu der gibi sallamış konuşmasını beklemiştim.
Önce küçük bir kıkırtı vee "ben hamileyim"
Şok olmuştum. Gerçekten hamilemiydi? Kocaman gülümseyerek ona sarılmıştım ama içim bir garipti.
Sorun ne idi bilmiyorum fakat aldığım bu haber beni çok mutlu ederken birde korkutuyordu. Sürekli kafamdan ya kısırsam ya prensimiz ve benim bir çocuğu olmazsa diye geçiyordu?
Hekimler sürekli bizi kontrol ediyordu, kısır olmama imkan yoktu değil mi? yani fark edilirdi sonuçta.
Felix elenor denen bir cariye den bahsetmeye başlamıştı ama benim dikkatimi çeken tek bir cümle olmuştu, "Prens park cariyeler Hadiye etmiş prenslermize"
Hepsinemi!? yaklaşık 1 hafta 5 gündür haremde değil veliaht prensimizin emrettiği odada kalıyordum. Hareme adım atmamıştım. Yeni cariye gelmiş miydi yada prensimiz ben yokken çağırtmışmıydı haberim bile yoktu.Bu harem işlerini sevmiyordum, neden tek bir eş seçmiyorlardıki?
"haa bu arada kraliçe Bang geldi bu gün seni sordurttu Bahar bahçesi şuan kullanıma kapalı olduğu için arkadaki ormanlığa çağırtmış seni."
Bahar bahçesi kullanıma kapalıydı evet. Doyeon resmen delirmiş sonrada canına kıymıştı ve şimdi doyeon u çok seven onu seçen kraliçe beni çağırıyordu çok güzel.
Ne kadar istemese de bana verilen yardımcı haneul den saçlarımı yapmasını istedim. Mavi kuşaklı beyaz tül elbisemi giyip, haneul un önünde oturdum. Nasıl yapıcağını biraz konuştuk ve sonunda gümüş küçük bir taç bile taktık. Odadan çıkarken kolumla ondan destek almam gerekiyordu. Çoğu acım geçmişti aslında sadece tedbir amaçlıydı bu. Avludan geçerken prenslerimizi görmüş selam vermiştik. Benim ve veliaht prensimizin bakılması biraz uzun sürmüştü tabi, haneul kolumdan çekmese kesmezdim o gümüş gözlere bakamayı.
Arkadaki ormanlığa kurulmuş küçük alana ilerlemiş 3 kraliçemizede selam vermiştim, bu iyiye işaretti doyeon un halledemediğini bitirmiyecekti en azından. Geçip oturduğumda efendi seo ve bayan han bana gülümsemiş kraliçe Bang biraz garip bakıyordu.
Bayan han "nasılsın cariye Hwang ağrın sızın yoktur umarım"
"Sağolun kraliçem hiçbir ağrım kalmadı"
Yanıtlarken bile kraliçe Bang ten gözlerimi çekmemiştim. Sanki bana üstten bakıyordu, beni çağırtmışsınız desem nasıl tepki vereceğini kestiremiyordum.
"Cariye Hwang Busan sarayından gelmişsin duyduğuma göre, neden gönderdiler seni anlaşaması zor birimisin?"
Anlaşması zor? ne alakası vardı şuan konumuzla, cevap vermek istememiş sadece hayır anlamında kafamı iki yöne sallamıştım.
"Seninle orman içinde bir yürüyelimmi cariye Hwang?"
Ayaklanmış onu takip etmiştim bu olay nereye gidiyordu bir fikrim yoktu. Biz neden ordan ayrıldık diye düşünerek onu takip etmiştim. Baya bir orman ortasına geldiğimizde gülümseyerek bana dönmüştü.
"Neden gönderildin japon cariye, yoksa kısır mısın?"
"Hayır efendim sadece-sadece gönderildim."
"Kayıtlarını inceledim tek halvedin yok, hiç çağrılmamışsın bunun bi sebebi olmalı"
"B bilmiyorum efendim çağırılmadım nedense."
"Sen veliaht prensin cariyesisin, şuanki en büyük görevin bu hanedana bir evlat getirmek. Benim oğlum bazı hanedan kurallarından hiç hoşlanmıyor olabilir ama öyle yada böyle senden yada bir başka cariyeden bir evladı OLMAK ZORUNDA"
Bütün ormanın son iki kelimeyi duyduğuna emindim. Bana hamile kalmamı yoksa benim yerime çokta güzel birini geçirebiliceğini söylüyordu.
"Birinci prensimizin cariyese hamile. Sen neden değilsin hemde veliaht cariyesi olan senken. Böyle davranmak zorundayım cariye Hwang farkına var diye söylemek göstermek zorundayım. Güzelliğin bir ateşe varlığın bir sözüme bakar."
"Bu yaptıklarım sana özel değil sakın böyle garip düşünme, o haremdeki herkes ki buna rahmetli doyeon uda katalım benim bu söylediklerime gelmek zorunda. Haremde yada hanedanda verdiğin ilgi ve evlatla kalırsın"
Küçük bir kıkırdama bırakmış
"Sonra benim veliaht oğlumda kendine bir jeongin bulur tıpkı prens kim in yaptığı gibi"
Korkarak ona bakmamı bile görmeden oturduğumuz açık alana yürümeye başladı. Biliyordu, prens kim ile aramda birşeyler geçmiş olduğunu biliyordu.
Orda oturup saatlerce ağlamak istemiştim ama gidip veliahtımız ile konuşmam gerekiyordu, ona herşeyi anlatması gereken kişi bendim.
Hızlı hızlı saraya girip fark edilmesini umursamadan önce büyük balkona ordanda prensimizin odasına daldım. Veliahtımız şaşkınca bana bakarken ben hızlıca gidip oturduğu sandalyeden kalkmasına izin vermeden kucağına oturmuştum.
Kesinlikle ne ben ne o böyle birşey beklemiyorduk.
"Sana bir masal anlatmalıyım, beni dinler misin?"
İşlerini olduğunu bilsem bile bunu yapmalıydım, ve ogülğmseyip kafa sallayarak çoktan bana izin vermişti.
" Çok çok uzaklarda bir çocuk sarayda en azından kalfa olmak için izin istemiş ama onu kalfa yerine cariye olarak almışlar. Bir zaman sonra da onu başka bir prense hediye etmişler. Çocuk başta korkmuş ne yapacağını bilememiş ama alışmaya çalışmış, kendine gösterilen ilgi hoşuna gitmiş. Yaklaşık 1 ay sonra hediye edildiği sarayın prensine tutulmuş ve hareketlerinden prensinde onu sevdiğini sanmış. Fakat prens onu çağırttığı ilk akşam başka bir saraya gönderdiği haberini verip üstüne sarf ettiği sözlerle çocuğun kalbini param parça etmiş. Daha büyük bir saraya gelen çocuk başka bir prensin himayesine verilmiş. Sonraki gece çağırılıcağını hiç düşünmüyormuş. Gitmiş prensin yanında ve tanıştığında hiçte korkmasın gerektirmeyecek aksine merhameti ile insanları büyükeyebilicek biri olduğunu fark etmiş. Gecelerini bu prensler geçirmeye başlamış, onunla kitap okumuş sohbet etmiş kocaman odasında saklambaç bile oynamış. Kendiside az çok fark etmiş gümüş gözlü prense kapılıp gittiğini. Başta aynı şeyleri yaşarmıyım diye korksada çok daha güzellerini yaşamış, Sürekli sevildiğini kendinde deligibi sevdiğini hissetmiş. Prensi onun için artık herşeymiş."
"Ben kalbimdeki çocuğu gümüş gözlü bir prense aşık buldum Chan ah"
Prens gözünü kırpmadan kendine aşık olduğunu belirten çocuğa baktı. Eskiye bakmaya luzüm yoktu ki, onu şimdi seviyordu ve hep sevicekti. Yaklaşıp yavaşça dudaklarını öptü kucağındaki cariyesinin. Çok aşıktılar işte sadece bakışlarıyla anlaşan iki aşıktı ikisi.
Ve günün büyük cümlesi o an prensin dudaklarından ayrılmış cariyeden geldi
"Prensim beni sizin yapar mısınız? Ben tamami ile sizin olmak istiyorum."
Gümüş gözlü prens gözlerini kocaman açmış sadece "benim?" diyebilmişti.
Buna hazırlar mıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
value | hyunchan
Teen FictionDönemin en güzel olanlarından hyunjin sevdiği prens tarafından Kore'nin veliaht prensine hediye edilir. Mpreg