şimdilik

5.7K 508 204
                                    

Aslında ne denirdiki buna? İstememek mi? Yada ben korkuyormuydum. Daha ne olduğunu anlayamadan Eun ben i kaldırmış bir odaya sürüklemişti. İpek olduğu fazlasıyla belli bir elbise geçirmişlerdi üstüme, bir tanede tül ceket. Saçlarım güzelce taranmış arkada küçük bir kısmı toplanmıştı. Kollarıma boynuma kokular sürülmüştü. Ve şimdi arkamdaki Eun ile veliaht prensin odasına yürüyordum. Herşey ne kadarda hızlı olmuştu öyle.

Aylarca prens seungmin in odasının yolunu gözlemiş olan ben, bu odaya giderken geri geri kaçmak istiyordum. Hani değiştirmiştim hayatımı hani herşeye yeniden başlamıştım? Neden ağlamak istiyordum şimdi, neden veliaht prensin yerinde seungmin in olmasını istiyordum?

O kapının önündeydik şimdi. Yalan yoktu delicesine korkuyordum.

"hyunjin, içeri girdiğinde sakin olmalısın. Yavaşça eğilmeli sonrada o gelip seni kaldırmadığı sürece yerde oturmalısın. Gözlerin yerde olsun başınıda kaldırma çok"

Sözlerden sonra kapıyı çalmış, kapılar açılıp ben içeri girene dek beklemişti.

İçeri girmiş yavaşça ilerleyip önce selam vermiş sonra yere oturmuştum. Belki tüm gece burda otururum oda beni kaldırmaz diye düşünüyordum. Başınız öne eğikken sizin önünüzde birinin olma hissi şuan gerçekten anlatılamazdı. Benim ona kendimi teslim etmiş olmam gerekti. Ağlamak üzere gibi hissetmem değil.

Bir el yavaşça çenemin altına gelene kadar düşüncelerim çoktan beni korkutmaya yetmişti. Yavaşça çenemi tuttu ve beni yerden kaldırdı. Başımı kaldırıp ona bakmaya bile hazır değilmiş gibi hissediyorken o yüzünü eğip gözlerini gözlerimle tanıştırdı.

Grinin en güzel tonu benim kahvelerimle birleşti. Bu ne güzellikti böyle. Nefeslerim hızlandı, dudaklarım kurudu. Bir an yalpalayacağımı hissettim. Yüzünden gerçek bir saflık akıyordu, adeta gözleri bile sakinleştirmişti beni.

"Başını kaldır"

Sesi otoritesini belli ediyordu fakat yinede sanki nasıl denir ürkütmek istemezmiş gibide yumuşak bir tondaydı. Yavaşça başımı kaldırmıştım fakat gözlerim hala alamamış gözyaşlarımdan parlıyordu. O koca odanın ortasında ben hem korkudan ölücek hemde büyüden yere düşücek gibi hissederken onun eli çenemde sadece gözlerimin en derinine bakıyordu. Ve o an olmaması gereken bir şey oldu. Ben kahretsinki ben onun yerinde seungmin in olmasını istedim.

Aklıma gelen düşünce yüzünden kafamı iki yana sallayınca eli bir anda duraksadı.

"İyi misin? garip duruyorsun."

Ne diyebilirdim ki. Aklım sürekli Busan prensinde ama o beni hiç gibi görüp size hediye etti mi? Sadece iyi misin sorusuna cevap olarak kafamı salladım. Benim bir görevim vardı, seungmin aklımdan çıkmalıydı şuan. Bir adım prense yaklaştığımda çenemdeki eli yavaşça boynuma indi.

Yaklaştım, yaklaştım. Yüzünün çok yakındaydım işte.

"ımm bu gece tanışırız diye düşünmüştüm aslında, hemen atılmanı beklemiyordum."

Bunu dudaklarımız arasında santimler kala söylemesini beklemiyordum. Hemen kendimi geri itmiştim. Utangaçlığım sağolsun hemen kızarmaya başlamıştım. Bunun yanı sıra küçük kıkırtısı odayı sardı. Belimdeki eliyle beni kenardaki koltuklara ilerletti. Demekki gerçekten oturup konuşucaktık. Oturduğumda ona dönüp konuşmasını bekledim. Tanrım tek kelime edebiliceğimi bile düşünmüyorum ki

"Öncelikle beni zaten tanıdığını düşünüyorum, beni konuşmaktansa bana kendi hikayeni anlatman taraftarıyım."

"Ne anlatıcağımı bilemiyorum prensim."

" Adından başla cariyem. Aileni, nerden geldiğini."

"Adım Hwang Hyunjin efendim. Yarı japon yarı koreliyim. İki annemle japonyada okayamada yaşıyorduk ki saraya alındım. Krallığımız halkı ile çok bağlıdır ve cariyelerin bile alındıkları zaman haberleri olur. Sonrasında Busan sarayına verildim  yaklaşık, 4 ay sonrada size verildim efendim."

"Evet hyunjin, prens kim in sarayından geldin demek. Bir ara onu ziyaret etmeliyim sanırım, sonuçta sormam gereken büyük bir soru var. Senin gibi güzel bir cariyeyi nasıl bana verebilmeyi göze aldı?

Bu soru hem iltifatı ile beni mutlu etmiş. Hemde seungmini hatırlmak beni tekrar yıkmıştı. Birine içimi dökmeliydim. Birine anlatmalıydım artık bunu. Ama o biri şuan karşımda oturan prensim olmamalıydı.

"Hyunjin seninle açık konuşmalıyım. Çoğu prense göre çok daha farklı bir yapım var. Ben sadece bir cariye istemiyorum mesela ve bu konuşmayı haremdeki bütün cariyelerimle yaptım. Ben aşk istiyorum. Sadece soy devamım için gerekli bir insan istemiyorum. Tabiki oda gerekli sonuçta ben bir prensim ve sonra kral olucam nihayetinde tahtına geçicek bir evladım olmalı. Fakat sevdiğim beni sevicem birini istiyorum."

"Daha önce kimseye aşık olmadım tabi şimdilik, ve bunu dışarda çıkıp arıyamam biliyorsun anlıyorsun dimi beni? Bu tür konuşmalar benim için çok zor."

Çok iyi anlıyordum. Yavaşça uzanıp ellerini tuttum. Gözlerim gözlerindeyken başımı sallayıp anladığını belirttim. Prens Bang gerçek bir kalbe sahipti, sahip olanın dünyada cenneti yaşayacağı bir kalp.

O gece saatlerce konuşmuş birbirimizi tanımaya çalışmış bir ara çok açıldığımız için kalkıp saklambaç bile oynayabilir durumdaydık. Onunla gerçekten çok iyi anlaşıcaz gibi duruyordu. Hatta, demek gerçekten zor geliyor ama o bana seungmin i unuttururdu belki. Çünkü konuşmaya daldığımız andan sabah odadan çıkana kadar seungmin bir saniye bile aklıma gelmemişti.

Aklıma gelen mükemmel gülüş ve gamzeler bana seungmine olan aşkımı unutturmuştu resmen. şimdilik?

value | hyunchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin