Bölüm 10

84 83 0
                                    

Egemen Öztürk

Uyuyakaldığım masanın başından kalktım. Son zamanlarda iyice uykuya hasret kalmıştım. Düşünüyordum ve bazen dalıp gidiyordum. Bunu çevremdekiler de fark ediyor zaman zaman bunu sorguluyorlardı. Ne yazık ki benim onlara verebilecek bir cevabım yoktu. Sorsalar belki hayatımın son 8 ayının garip bir şekilde koşuşturmayla geçtiğini söyleyebilirim. Özellikle Aslı'nın olayı ile ilgileniyordum. O felaket gün onları yerde kanlar içerisinde bulmuşlardı. Hastanede görmüştüm ikisini de. Kerim'in ailesi perişandı. Aslı'nın ailesine ise ben haber vermek durumunda kalmıştım. Hastane kokusu hala içimden çıkmıyordu. Kerim'in yaşam savaşı ağırdı. Yoldayken kalbi dursa da geri hayata bağlamayı başarmışlardı fakat beyin ölümü gerçekleşmişti. Doktorların ifadesiz duruşu. Bizim ise ayakta durmak için boşuna çabamız... Gözlerimizin doluşu fakat ailesi için dik duruşumuz. Doktorların mesleklerini hakkıyla yaptığını sözümüz yoktu ama hemen organ bağışı hakkında söze girmişlerdi. Çetin amca zaten doktordu ve o biliyordu ne yapılması gerektiğini ama Ayla teyze... O kabul edemedi durumu. Oracıkta bayıldı zaten. Ağır gelmişti ona bu durum. Kim için ağır değildi ki? Çetin amcanın çaresiz bakışlarını yakalamıştım. Ayla teyzeye serum verip bir odaya almışlardı. Çetin amca 1 saat kadar başında bekledi karısının. Sonra oğlunu görmeye gitti. Dışardan bakmıştım onlara. Bir arkadaşıyla konuşuyordu oğlunun başında. Nemli gözlerini sildi. Çetin amca ilk doktorluk zamanlarında ağlamıştı, öyle anlatmıştı bizlere. Kimse onu görmesin diye tuvalette yaşamış ilk acısını. Bir ailenin acısını paylaşmış. Küçücük bir yaşamın son bulduğunu söylemek durumunda kalmış. Şimdi aynı şey kendi başına gelmişti. Çetin amca ona uzatılan belgeleri imzaladı kararlılıkla. Oğlunun yaşamı son bulsa da yaşama tutunmak için bekleyen onlarca hayat vardı. Hem oğlunun başka bedenlerde hayat bulacak olması onun biraz da olsa acısını dindirirdi belki. Doktorlardan  o sıralarda küçük bir kız çocuğunun kalp  naklinin bulunduğunu öğrenmiştim. Küçük Ecrin bebek, bir yaşamın son bulduğu anda hayata tutunacaktı. Kerim, minik bir kızın kalbi olacak, ona bu yaşam savaşında destek verecekti. O an bu düşüncelerle kendimi tutamayıp tıpkı şimdiki gibi ağlamıştım. İnsan gülüp ağlamalı ki insanlığından şüphe duymasın. İnsan duygularını yaşamalı ki insan olarak kalabilsin. Nemlenen gözlerimi kuruladım. Ecrin bebek, uzun bir ameliyata girmiş ve onu başarıyla atlatmıştı. Kalbi, sanki onunla yaşamak için can atıyordu. Doktorlara göre umulandan kısa sürede olumlu yanıt vermişti Ecrin bebek. Çetin amca onu evlat edinmek için başvuru yapmıştı. İşte o zaman öğrendim Ecrin bebeğin yetimhanede kaldığını. O sıralarda Ayla teyzenin intihar durumları gerçekleşip komaya girmesi durumu olduğu için Çetin amcanın  başvurusunu kabul etmemişlerdi. Çetin amca karısını da anlamaya çalışıyordu ama karısı o kadar perişan etmişti ki kendini bu kadarına gerek olmadığını düşünüyordu. Ölüm, biz faniler için gayet normaldi. Elbette sevdiklerimizin gidişleriyle yıkılırız hele ki bu yavrunuzsa... Ayla teyze uyanır uyanmaz kabul edememişti bu durumu. Çetin amcaya çok kızgındı. Ona sormadan bu belgeleri imzalama işini yaptığı için. Ona göre oğlunu satmıştı. Annem ve babam gelip olaya el atmaya, teselli vermeye çalışsalar da işe yaramamıştı. Aslı'nın ailesi ise hiçbir şeye tepki verememişlerdi. Kızlarının verdiği hayat savaşı ve kendilerini çiğneyerek de olsa evlenip yuva kurduğu hayat arkadaşını kaybetmişti. Onların yoğun bakım odası farklıydı. Ortalıkta gözükmemeleri için onları oraya yönlendirmiştim. Zira olaylar çok karışıktı. Her ne kadar yapmayacağına inansam da Aslı hakkında bir suçlama vardı. Çetin amcaların odası karışıktı. Ayla teyze dinleme zahmetinde bulunmayıp kendisini parçalıyordu. Ayla teyze o gün, o hafta, o ay kaç kere uyutuldu saymadım, sayamadım. Oysa biraz dinleyip bekleyen hastaları bir görebilseydi. Onların sevinçlerini, yaşama umutlarını bir bilip anlayabilseydi. Ona da iyi gelirdi belki...  

 Ayla teyze babamın yakın arkadaşıydı. Biz daha kendimizi bilmezken tanışıyorduk Kerimle. Küçüklüğümüzden beri Kerim çok garip bir çocuktu. Herkesten çok farklıydı. Bir kere sevgi doluydu. Bir tartışmada uzlaşmacı olarak araya girerdi. Çok kavgada dayak yediği oldu. Ben de sırf yalnız kalmasın diye yanına giderdim. Gün sonunda Kerim'e çok kızardım ama onu da bırakamazdım. O benim kardeşim gibiydi. Lise çağına geldiğimizde birbirimizden kopmak durumunda kaldık. Onun dersleri çok iyiydi. Benim o kadar iyi sayılmazdı. Bilenler bilir. Eğer iyi bir lisede okuyorsanız herkes nasıl davranması gerektiğini bileceğinden kavga çıkmaz ama nasıl olduysa Lise 3. sınıfta bir grup kendini bilmez okul çıkışı Kerim'e saldırmıştı. O an Kerim'i yerde gördüğümde kan beynime sıçramıştı. Nasıl oldu hiç bilmiyorum, gözüm nasıl döndüyse Kerim'in üstündeki çocuğu tekmeyle bayıltıp diğerlerine saldırmıştım. O zaman okul mesafelerimiz fazlaydı. O gün dersten kaçmıştım tesadüfen. Kerim'i alıp beraber gezmek için aklını çelecektim. Gördüğüm manzara bana da kötü bir şaka gibi gelmişti. Kerim'i yerden kaldırıp destek vererek bir banka oturtmuştum. Çocuklar bizden çok arkadaşlarıyla ilgilenmişti. Garip bir şekilde bu iş başımıza bela olmamıştı. O gün onu neden dövdüklerini öğrenememiştim. Kerim'in konuşacak durumu yoktu ama olsa da söylemezdi zaten. O olaydan sonra onu hiç yalnız bırakmamıştım... Rüzgâr önümdeki dosyaları uçururken saat baya ilerlemişti. Pencereyi kapattım. O sırada duvardaki saat gözüme ilişti. Duruşma saatine az kalmıştı. Vaktim az olduğu için dağılan dosyaları gelişigüzel toplayıp masaya bıraktım. Acele ile şirketteki odamdan çıkıp buraya çok uzak olmasa da yarım saatimi alacak olan mahkemeye doğru yol aldım...

10. Bölüm diyorum. Başka bir şey demiyorum djdjjdjdjdjjdjdjjddj. Nasıl sürprizim? Egemenden dinlediğimiz bölüm nasıldı? Başka kimin gözünden görelim olayları? Hadi yorumlara! Sizi seviyorummmmm. Yorum ve yıldızı unutmayın🤗

Söz VermiştinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin