-BÖLÜM 3-
Defne'nin ağzından:
Gözlerim yavaşça evin zil sesi eşliğinde aralandı. Zil sustuğunda merdivenlerden gelen ayak seslerini duydum. Kısa bir süre sonra odamın kapısı açıldı ve içeriye Taha girdi. Uykulu gözlerle Taha'ya bakarken "Günaydın. Biraz koşuya ve ardından dışarıda güzel bir kahvaltıya ne dersin?" dedi. Baş ucumdaki sehpaya uzanıp elime telefonumu alip saate baktığımda gereğinden fazla uyuduğumu farkettim. Esnedikten sonra yatakta doğrulup "Olur. Sen burada bekle giyinip geliyorum." dedim. Yatağımdan kalkarak uyku sersemi olduğumdan ayaklarımı yere sürterek giyinme odama yürüdüm. Koşuya gideceğimizden altıma siyah bir tayt, üstüme salaş beyaz bir tshirt, ayağıma da siyah spor ayakkabılarımı geçirdim. Giyinme odamdan çıkıp banyoya girdim yüzümü yıkayıp, saçımı örgü yapıp banyodan da çıktım. Taha'nın yanına, tekrar odama geçtim "Hadi." dedim ve sehpanın üzerinden telefonumu alıp hızla merdivenlere yöneldim. Dışarı çıkıp tempolu bir şekilde koşmaya başladığımızda soğuk tenime çoktan nufüz etmişti. Soğuğu aldırmayıp dün olanları düşünmeye başladım. Tabii ki hayatımda ağlayan bir erkek görmüştüm. Ama hiç biri tamamıyla egodan oluşan varlıklar değildi. Batu'nun vücudunun %95 i egoydu. Eğer ağlayan kişi Batu ise şok olmamak elde değildi. Onu pek fazla tanımıyordum, tamam onu neredeyse hiç tanımıyordum ama ağlamasını beklediğim en son insan dersem yanlış olmazdı. Onu bu hale getirebilecek kadar acı ne olabilirdi ki? Masal neden peşinden gelmemişti? Batu neden insanlara karşı bu kadar soğuk davranıyordu? Hiç gülümsemiş miydi acaba? Zoraki olmayan bir gülümseme? Herkese karşı mı böyleydi? Tüm bunları düşünürken adımlarımın fazlasıyla hızlandığını farkettim. Zihnimi meşgul eden düşünceleri oradan uzaklaştırdım ve kafamı sağa çevirdim. Taha yanımda değildi. Arkama baktığımda çok fazla hızlandığım için onu geride bıraktığımı farkettim. Birkaç metre geride durmuş, elleri dizlerinde bana bakıyordu. Durduğumu farkedince kafasını biraz daha kaldırıp "Kaptırdın gidiyorsun. Sakin olmayı denesen?" diye çıkıştı. Neden Batu'yu düşünürken hızlanmıştım ki? Yok ya Batu'dan değildir o. Havadandır canım. Hava soğuk ya ondan hızlandım ben zaten. Koca bir öküz gibi zihnime de oturmuştu. Öküz diye boşuna demiyorum! Yine düşünceleri uzak tutmaya çalışarak "Kahvaltıya gidelim mi artık?" diye sordum. Yürüyerek yanıma geldiğinde bende yürümeye başladım. Bir süre sahilde ilerledikten sonra kenardaki küçük kafelerden birine girdik. Bir masaya oturup ikimiz için de bir şeyler sipariş ettik. Uzun süre hiç konuşmadık. Siparişlerimiz gelince de onlara odaklanıp, bitene kadar konuşmamıştık. Hesabı ödeyip kafeden çıktık. Birkaç adım attığımız da Taha'nın telefon sesini duymaya başladım. Taha cebinden telefonu çıkarıp ekrana baktı daha sonra telefondaki aramayı yanıtladı ve "Efendim Doruk?" dedi. Karşı tarafın cümlesinden sonra "Pekala. Nerdesiniz?" dedi. Tekrar Doruk'un yanıtını bekledi "Tamam yarım saate oradayız." deyip kapattı. Merakla "Ne olmuş? Nereye gidiyoruz?" diye sordum. "Doruk'un yanına. Masal'ı da çağıracakmış. Konuşuruz diyor. Cenk'i arasana gelsin." dediğinde yine merakla "Masal ne alaka ya?" diye lafa atladım. Doruk ve Masal? Daha neler ya saçmalama Defne. Yoksa? Fal taşı gibi açık olan gözlerime aldanmayıp omuz silkti "Ne biliyim. Cenk'i arasana." dedi. Sesinde bir gariplik vardı. Moralini bozan bir şey olduğunu anlamalıydım zaten. Taha koşmayı sevmezdi! Adım atmayı bırakıp olduğum yerde durdum ve ona baktım. Durduğumu farkedince o da durdu ve arkasına döndü. Tam konuşacakken lafı ağzına tıkıp "Moralin bozuk senin. Dökül." dediğimde gözlerini devirdi. "Hemen Taha." Diyerek ciddi bakışlar fırlatınca " Sen var ya, delirtirsin insanı." Dedi hemen ardından "Bir kız var.." diye ekledi. Aha! Vallaha anlamıştım. "Ve sen bunu sakladın! Ne iş?" dedim. 'Ne iş' nasıl cümle kro musun Defne? Kafasını önüne çevirip "Yürü. Yolda anlatırım." dedi. Hızlı adımlar atarak ona yetiştim. Sonra yürümeye devam ettik. Uzun süre konuşmaya başlamayınca "Ee? Anlatsana?" diye atladım. Onu sinir etmeye bayılıyordum ama bu sefer merakımdan üstelemiştim. Bir süre daha susup "Dedigim gibi, bir kız var. Bir süredir hoşlanıyorum ama onun duygularını bilmiyorum." diye başladı. Tam da benim ilgi alanım. Çöpçatan Defne. "Ee? Bizim okuldan mı tanıyor muyum?" tanısam ağzından laf almak kolay olurdu. Alçak bir sesle "Çisem." dediğinde aldığım cevapla gereğinden fazla yüksek ses ile "Nee?" diye bağırmam bir oldu. Bağırmaya başlayınca Taha kafama vurdu. Ya niye hep kafama vuruyorsunuz? Beyin hücresi kalmadı vura vura! "Tamam sakinim. Nasıl ya Çisem hakkında 'gıcık gıcık' diye dolanıyordun? Demek ki büyük aşklar nefretle başlar!" dedikten sonra kahkaha attım. Bir dakika, ben Batu'dan nefret ediyorum. Düşüncesi bile kötü. Pislik. "Bilmiyorum işte bir anda oldu. Zaten sen tanıştırdığında da vardı bir şeyler." Bir gıcık da bu. Benden neden saklanmıştı ki? Ona cevap vermeden cebimden telefonumu çıkarınca anlamayan gözlerle baktı. Telefon rehberinden 'Çisem' ismine girip aramaya bastım. Hala bana bakarken telefon açıldı ve Çisem neşeyle "Efendim Defne?" dediğinde fazla uzatmadan "Çisem, kafede buluşucaz. Aramıza yeni biri katıldı tanışırsınız diye düşündüm." dedim. "Pekala yarım saate oradayım." dedi ve kapattı. Taha'nın yüzü ifadesizdi. Bunu yaptığıma sevindi mi, sinirlendi mi belli değildi. Sırtına vurup "Geliyor seninki." dedim ve sırıttım. Bugün üzerimde bir kro havası vardı. Köy ağası gibi davranıyordum. Taha kafasını çevirip hızlı adımlarla yürümeye devam etti. Yüzü hala ifadesizdi. Hadi ama ya, sevinsene azıcık Taha. Yaklaşık on dakika sonra kafeye geldik. Kafeden içeri girdiğimizde Masal, Doruk ve Bay Ego'yu gördüm. Cenk'i aramamıştım çünkü o bugün golf oynamaya gitmişti ve diğerleri bunu unutmuştu. Doruk, Masal ve Ego aynı masada oturuyordu. Dik dik Batu'ya bakıp başka bir masaya geçtim. Taha onların olduğu masaya geçti. Oturduktan sonra bana baktı ve anlamayan bakışlar attı. Kafamı kaldırıp çenemin ucuyla Batu'yu gösterdim. Taha anladığını belirterek kafasını salladı. Birkaç dakika sonra Çisem kafenin kapısından girdi "Selam milet!" dedi her zaman ki neşeli tavırıyla. Taha'ya baktığımda gözlerinin içi parlıyordu. Çocuk aşık yani! Herkes öküz değil sonuçta. Çisem elini kaldırıp bana da selam verdikten sonra Taha'nın karşısına oturdu. Kafamı onlardan ayırıp Doruk'a çevirdiğimde öküzün trene baktığı gibi Masal'a baktığını farkettim. Ama burada öküz olan Batu'ydu. Bu benzetme yanlış oldu. Neden kimse beni takmıyordu ki? Zaten bir masada iki çifte kumru vardı. Sadece Batu ve ben birbirimize bakmıyorduk. Neyine bakıcam ya pislik. Ama o bana bakabilir.. Kafamı bu sefer Masal'a çevirdim ve o da gözünü Doruk'a dikmiş, Doruk'un heyecanla anlattığı şeyi dinliyordu. Bari Çisem başka bir şeyle ilgilenseydi. O da Taha'yla konuşuyordu. Ne sıkıcı bir topluluk bunlar ya. Pis aşıklar. Geriye yalnızca Batu ve ben kalıyorduk. Hayır hayır, düşüncesi bile tiksinç. Kafamı bir umut ona çevirdim ve ayağa kalkıp benim olduğum masaya doğru yürüdüğünü farkettim. Buraya geliyordu! Birkaç adımdan sonra masaya gelip önümdeki sandalyeyi çekti ve oturdu. Merakıma yenik düşüp "Niye geldin bu masaya?" diye sordum. İçimden ayağa kalkıp sevinç dansımı yapmak geliyordu. Tabii ki de yapmadım. Beni yine umursamadı ve cebinden telefonunu çıkarıp onunla ilgilenmeye başladı. O sırada elimi havaya kaldırıp garsonu çağırdım. Bir tane daha portakal suyu ve iki dilim de pasta istedim. Batuhan bana dönüp 'Beni de ye' der gibi baktı. Yemeyecektim ki o pastayı. Çok daha kötü bir şey yapacaktım. Sonunda beni döverdi belki de ama bu sıkıcı ortamı biraz eğlenceli hâle getirmek lazımdı! Garson tekrar masaya geldiğinde siparişlerimi masaya koydu. Elime bir çatal alır gibi yaptım ve pasta dilimini elime alıp -vıcık vıcık, hiç de güzel değildi- "Batu!" diye bağırdım ve suratına fırlattım. Batu ayağa kalkıp suratını eliyle temizlemeye çalıştı ve "Seni gerizekalı! Ne yaptığın farkında mısın?!" diye çıkıştı. Korkmadım dersem yalan olur. Ona aldırmayıp omuz silktim ve kahkahayı bastım. Diğer masadaki bütün gözler çoktan bize çevrilmişti. Daha sonra Batuhan da eline tabaktaki diğer dilimi alıp bana fırlattı. Ben onun aksine, bana pasta attığında bir kez daha kahkahayı bastım. Kafamı diğer masaya çevirdiğimde Çisem'in elinde çikolatalı pasta olduğunu gördüm. Gözümü kapatıp açana dek Çisem elindekini Taha'nın suratına yapıştırmıştı! Bu sefer üçümüzde kahkahayla birbirimize baktık. Daha sonra Doruk'ta Masal'a bir şeyler fırlattı. Fazlasıyla eğlenceliydi. Tekrar Batu'ya döndüğümde elinde bir bardak portakal suyu gördüm. Ve daha sonra başımdan aşağıya döküldü! Batu kahkaha attı. BATU KAHKAHA ATTI. BATU! KAHKAHA! O gülerken ona baktım ve kusursuz suratında yine kusursuz bir gülümseme gördüm. Zoraki olmayan bir gülümseme. Onu henüz iki gün görmüş olsam da iki gündür güldüğünü görmemiştim. Daha önce de böyle içten güldüğünü sanmıyorum. Ama onu güldürmüştüm. Ben güldürmüştüm! Ben onun mükemmel gülüşünü incelerken kafama bir pasta darbesi aldım ve resmen yerimden zıpladım. "Tamam millet etraf savaş alanına döndü. Bence kaçalım yoksa dövecekler!" dedim. Batu'nun suratı eski ifadesiz haline geri dönmüştü. Dışarı çıktık ve üstümüzdeki pastalardan kurtulmak için hepimiz eve gittik. Ben hala Batu'nun gülüşünü aklımda tutuyordum. Bir daha böyle bir an yaşamayacağımı biliyordum. Ve yarın okullar açılıyordu! Hemen eve gidip banyo yaptım ve kendimi yorgun hissettiğim için saat daha öğlen olmasına rağmen kendimi tekrar uykunun kollarına bıraktım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİL BAŞTAN
Genç KurguGökkuşağı görünen insanlar aslında siyahsa? Defne: On altı yaşında, dışarıdan çok mutlu görünen ama kendi içinde çok acı çeken, yine de güçlü olmayı başarabilen, iyi niyetli, insanları mutlu edip, onların mutluluğu için kendinden bile vazgeçen, tüm...